Sâffât Sûresi 18. Ayet

قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ  ...

De ki: “Evet, hem de siz aşağılanmış kimseler olarak (diriltileceksiniz).”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 نَعَمْ evet
3 وَأَنْتُمْ ve siz
4 دَاخِرُونَ aşağılanacaksınız د خ ر
 

Putperest Araplar’da âhiret inancı yoktu; bu da onlarda sadece bir inanç eksikliği olarak kalmıyor, ayrıca tam bir ahlâkî sorumsuzluğa kapılmalarına yol açıyor; toplumda gücüne ve servetine güvenen seçkinler zümresinin bilhassa insan haklarına dair konularda her türlü haksızlık ve adaletsizliği kendileri için meşrû görmeleri gibi tehlikeli bir anlayışı besliyordu. Bu sebeple Kur’an-ı Kerîm’in, Allah’ın birliği ilkesinin yanında en önemli itikad konusu olarak, herkesten bu dünyada yapıp ettiklerinin hesabının sorulacağı bir ikinci hayatın varlığını kabul etmeyi gerektiren âhiret inancı üzerinde ısrarla durduğu, birçok defa bu iki inanç ilkesini yan yana zikrettiği, buna karşılık putperestlerin de burada ileri sürdükleri gibi güya aklî bakımdan imkânsız gördüklerini söyleyerek bu inancı şiddetle reddettikleri görülmektedir. 

Bir önceki sûrede (Yâsîn 36/77-83) putperestlerin öldükten sonra tekrar dirilmeyi ve âhireti inkâr etmelerine karşı çok açık ve ikna edici kanıtlar ortaya konmuştu; burada ise onların, “Sahi biz, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken yeniden mi diriltilecekmişiz? Geçmişteki atalarımız da mı?” şeklindeki alaylı bir üslûpla sordukları soruya, “Evet, hem de burnunuz yere sürtülerek!” diye cevap verildikten sonra kısaca kıyametin dehşetine ve bunun inkârcılar üzerinde doğuracağı psikolojik etkiye değinilmektedir.

Tefsirlerde “korkunç ses” diye çevirdiğimiz 19. âyetteki zecre kelimesinin, sûrun ikinci üflenişi sırasında çıkaracağı, bütün ölülerin kaçınılmaz olarak dirilmelerini sağlayacak olan dehşetli sesi ifade ettiği belirtilmektedir; “Bunun ardından birden onlar etrafa şaşkınlıkla bakıyor olacaklar” anlamındaki ifade de bunu göstermektedir. Nitekim Zümer sûresinde de sûra iki defa üfleneceği bildirilmiş, ardından da, “Sonra sûr yeniden üflenecek ve onlar birden ayağa kalkmış, etrafa bakıyor olacaklar” buyurulmuştur. 20. âyet, âhireti inkâr edenlerin, yeniden dirildikten sonra gerçeği anlayıp hayıflanmalarını ve “İşte hesap günü!” diyerek artık sonuç getirmeyecek bir ikrarda bulunacaklarını anlatmaktadır (Süddî, 20. âyet metnindeki yevmü’d-dîn deyimini “hesap günü” olarak yorumlamıştır; bk. Taberî, XXIII, 46).

 

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 525-526
 

قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

Mekulü’l-kavli  نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَ ‘dir. قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  نَعَمْ  cevap harfidir. 

وَ  atıf harfidir. Haliyye olması da caizdir. Mukadder mekulü’l-kavle matuftur. Takdiri, نعم تبعثون (Evet, diriltileceksiniz) şeklindedir. 

Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  دَاخِرُونَ  haber olup ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

دَاخِرُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  دخر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ayetin ilk cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  نَعَمْ , cevap harfidir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  قُلْ  fiilinin takdiri  نعم تبعثون (Evet, diriltileceksiniz) olan   mekulü’l-kavli cümlesi mahzuftur.

Ayetin sonundaki  وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ  cümlesi,  وَ ’la gelmiş hal cümlesidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  دَاخِرُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.

قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَ  [De ki: Evet. Siz küçülerek]  bu cevapla yetinilmesi daha önce yeniden dirilmenin mümkün olduğunu gösteren şeyin geçmesinden ve olacağını haber verenin doğruluğunu gösteren şeyin ortada durmasındandır.(Beyzâvî)