لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ
“Yüce topluluk” diye çevirdiğimiz 8. âyetteki mele-i a‘lâ, dünyaya göre yücelerde bulunduğu kabul edilen, ayrıca mânevî mertebeleri de yüksek olan melekler için kullanılan bir deyimdir. Burada, şeytanların bu yüce topluluğa kadar ulaşarak onların sahip olduğu bilgileri öğrenmelerinin önlendiği, nâdiren yanlarına kadar yaklaşıp bir bilgi kırıntısı kapanların olabileceği, ancak onların da isabet ettiği şeyi delip geçecek kadar etkili olan ateş toplarıyla kovalanıp uzaklaştırılacağı bildirilmektedir. Bugün sahip olduğumuz bilgilerle anlamlarını tam olarak kavramamız imkânsız veya son derece güç olduğu için “müteşâbihât” grubu içinde değerlendirilmesi gereken bu âyetler hakkında klasik tefsirlerde o dönemlerin bilgi birikimine ve doğruluğu kuşkulu rivayetlere dayanarak bazı yorumlar yapılmaya çalışılmıştır (meselâ bk. Taberî, XXIII, 36-39). Fakat burada Allah’ın meleklere verdiği bilgilerin ve özellikle vahyin korunmuşluğunu, bu bilgilere herhangi bir şeytanî gücün vakıf olup gerçekliğini bozmasına veya ehliyetsiz olanların açıklamasına izin verilmeyeceğini belirten kısmen sembolik bir anlatımın yer aldığı düşünülebilir (benzer bir anlatım ve açıklaması için bk. Hicr 15/16-18). Bu âyetlerde, olağan üstü niteliklere sahip olduklarına inanılan kâhinlerin semavî güçlerden bilgi aldıkları yolundaki inançların asılsız olduğuna dikkat çekildiği de belirtilmektedir (Kurtubî, XV, 66-67; İbn Âşûr, XXII, 92).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 521-522لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ
Fiil cümlesidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَسَّمَّعُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اِلَى الْمَلَأِ car mecruru يَسَّمَّعُونَ fiiline mütealliktir.
الْاَعْلٰى kelimesi الْمَلَأِ ‘nin sıfatı olup ى üzere mukadder kesra ile mecrurdur. يُقْذَفُونَ atıf harfi وَ ‘la يَسَّمَّعُونَ ‘ye matuftur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُقْذَفُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْ كُلِّ car mecruru يُقْذَفُونَ fiiline mütealliktir. جَانِبٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يَسَّمَّعُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi سمع ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
جَانِبٍ kelimesi, sülasi mücerredi جنب olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İlk cümle لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى , menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْمَلَأِ için sıfat olan الْاَعْلٰى , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
الْاَعْلٰى ‘da istiare vardır. Bu kelimenin aslı ألعلْوٌ yani irtifadır. Yeryüzünde görünür şekilde açıkça yükselmektir. Onların yüceliğini, övgüsünün görünür şekilde olduğu hakkında الْاَعْلٰى istiare olmuştur. (Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i Meryem, s. 212)
وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. Aynı üslupta gelen cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ , hiçbir yönün istisna edilemediğine tekiddir. Her yönden demektir.
يُقْذَفُونَ fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kur’an-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilide bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
يُقْذَفُونَ fiilindeki zamir her bir inatçı şeytan’a aittir; çünkü bu, şeytanlar anlamındadır. Fiil şeddesiz ve şeddeli olarak okunmuştur. يَسَّمَّعُونَ ’nin aslı يتسمَّعون olup, تسمَّع (dinlemeye çalışmak) demektir. Nitekim تسمَّع فسمع (dinlemeye çalıştı ve dinledi) veya تسمَّع فلمْ يسمعْ (dinlemeye çalıştı; ama dinleyemedi) denir. İbn Abbas’tan [v. 68/688] rivayet edildiğine göre, şeytanlar ısrarla dinlemek istiyorlar, fakat dinleyemiyorlardı. Bu yüzden, şeddesiz kıraat şeddelisine göre daha çok destek bulmuştur.
Bunun öncesiyle irtibatı ya her bir şeytan ifadesinin sıfatı olmak ya da başlangıç cümlesi olmaktır; başkası olamaz. Gelgelelim, sıfat olması sağlıklı değildir; çünkü göğü dinlemeyen ve dinleme talebi olmayan şeytanlardan korumanın anlaşılır bir yanı yoktur. Başlangıç cümlesi olması da böyledir; zira birileri: Gök niçin şeytanlardan korunacaktır? diye soracak olsa ve buna; Dinleyemedikleri (veya dinlemeye çalışmadıkları) için şeklinde cevap verilecek olsa, bu doğru olmayacaktır. O halde, geriye sadece bunun öncesinden kopuk yeni bir cümle olması ihtimali kalmaktadır ki bu da kulak hırsızlığı yapanların durumunu izlemek içindir; yani şeytanların meleklerin sözüne kulak kabartamayacaklarını -veya dinlemeye çalışamayacaklarını- zira alev topları ile vurulup, oradan uzaklaştırılacaklarını; ancak mühlet tanınıp da bir bilgi kırıntısı kapabilmek için bir kulak hırsızlığı yapacak olanların bundan hariç olduğunu, o hırsızlık anında da delip geçen bir alev topunun onun helakını çabuklaştıracağını… (Keşşâf)
لَا يَسَّمَّعُونَ (Dinleyemezler) lafzındaki zamir şeytanlara aittir. (Kurtubî)
Mele-i Âla, meleklerdir. Çünkü onlar gökyüzü sakinleridir. İnsanlar ve cinler ise mele-i esfeldir. Çünkü onlar yeryüzü sakinleridir. Çalmak için her nereden çıkarlarsa çıksınlar onlara gökyüzünün her cihetinden parlak yıldızlar atılır. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)
Bundan önce, göklerin şeytanlardan korunduğu beyan edildikten sonra burada da şeytanların hali beyan edilmekte ve onların nasıl kovulduklarına ve bu arada onların karşılaştıkları azaba da dikkat çekilmektedir. (Ebüssuûd)