Sâd Sûresi 23. Ayet

اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ  ...

İçlerinden biri şöyle dedi: “Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken ‘Onu da bana ver’ dedi ve tartışmada beni bastırdı.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ doğrusu
2 هَٰذَا bu
3 أَخِي kardeşimin ا خ و
4 لَهُ vardır
5 تِسْعٌ (doksan) dokuz ت س ع
6 وَتِسْعُونَ doksan (dokuz) ت س ع
7 نَعْجَةً koyunu ن ع ج
8 وَلِيَ benim ise vardır
9 نَعْجَةٌ koyunum ن ع ج
10 وَاحِدَةٌ bir tek و ح د
11 فَقَالَ fakat (kardeşim) dedi ق و ل
12 أَكْفِلْنِيهَا onu da bana ver ك ف ل
13 وَعَزَّنِي ve bana ağır bastı ع ز ز
14 فِي
15 الْخِطَابِ konuşmada خ ط ب
 

Dâvûd’un yargı adaletine verdiği önemi gösteren bir olay anlatılmaktadır. “Davalaşanlara dair bilgi sana ulaştı mı?” şeklinde soru ifadesiyle söze başlanması, konunun önemine muhatabın dikkatini çekmek maksadıyla Kur’an’ın sıkça kullandığı bir anlatım tarzıdır. Kaynaklarda verilen bilgilere göre Dâvûd bir mâbedde ibadetle meşgul iken iki kişi, mabedin duvarını aşarak ansızın onun karşısına çıkmışlardı (mâbed [mihrâb] hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/37). Muhtemelen onlar, Allah tarafından gönderilmiş iki melekti. Fakat Dâvûd bunların, daha önce yaptığı bir hata sebebiyle (aşağıya bk.) kendisine zarar vermelerinden kaygılanıp telâşa kapıldı. Onlar, Dâvûd’un telâşa düştüğünü görünce korkulacak bir şey olmadığını söylediler ve âyette belirtildiği şekilde geliş maksatlarını anlattılar. 

Davacıların, Dâvûd’u, “Doğruluktan sapma!” diyerek uyardıklarının özellikle zikredilmesi, yargıdan temel beklentinin tarafsızlık olduğuna ve bu niteliği yitirdiğinde yargının da anlamını yitirmiş olacağına dikkat çekme anlamını düşündürmekte; bunlar aslında melek oldukları için söz konusu uyarının bir eğitim amacı taşıdığı anlaşılmaktadır. “Bize de doğru yolu göster” ifadesi ise yargılama sırasında hâkimin tarafları ifadelerinde dürüst davranmaları, bile bile haksız iddialar ileri sürmekten, gerçeği saklamaktan kaçınmaları yönünde uyarılar yapmasının uygun olacağına işaret eder. Böylece Kur’an’ın, geçmişteki bir olayı naklederken kendi muhataplarını eğitmeyi amaçlayan noktaları öne çıkarmaya özen gösterdiği dikkati çekmektedir. 

Bu tartışmada bana baskın çıktı” anlamındaki son cümle, “Zekâsının kıvraklığı, delillerini dile getirmedeki becerisi sayesinde tartışmada bana baskın çıktı”anlamına gelebileceği gibi, “Tartışma sırasında güç kullanma tehdidinde bulundu” şeklinde de yorumlanmıştır.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 574-575
 

اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هٰذَٓا  işaret ismi  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

اَخ۪ي  kelimesi  اِنَّ ‘nin haberi olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَهُ تِسْعٌ  cümlesi,  اِنَّ ‘nin ikinci haberi olarak mahallen merfûdur.

لَهُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  تِسْعٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. تِسْعُونَ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.  نَعْجَةً  temyiz olup fetha ile mansubdur. 

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِيَ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  نَعْجَةٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. 

وَاحِدَةٌ  kelimesi  نَعْجَةٌ ‘nün sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli  اَكْفِلْن۪يهَا ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اَكْفِلْن۪ي  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

وَ  atıf harfidir. عَزَّن۪ي  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. فِي الْخِطَابِ  car mecruru  عَزَّن۪ي  fiiline mütealliktir. 

اَكْفِلْن۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  كفل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي  cümlesi sonuna kadar önceki ayetteki  خَصْمانِ بَغى بَعْضُنا عَلى بَعْضٍ  cümlesini beyan etmek içindir. (Âşûr)

إِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

هٰذَٓا  işaret ismi,  اِنَّ ’nin ismi,  اَخ۪ي  haberidir.

Müsnedün ileyhin işaret ismi ile marife olması işaret edileni en güzel şekilde temyîz etmek içindir. Böylece muhatabın zihninde müsnedün ileyh daha iyi yerleşir. Muhatap tarif edilen şeyi daha iyi tasavvur eder, daha iyi tanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً  cümlesi,  اِنَّ ‘nin ikinci haberidir. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur  لَهُ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  تِسْعٌ وَتِسْعُونَ  muahhar mübtedadır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

نَعْجَةٌ , temyizdir.

وَلِيَ نَعْجَةٌ ...cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. Matuf olduğu cümleyle aynı üslubta gelmiştir. Bu cümlede de îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları  vardır. Car mecrur  لِيَ  mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  نَعْجَةٌ  muahhar mübtedadır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَاحِدَةٌ  kelimesi  نَعْجَةٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

تِسْعٌ - وَتِسْعُونَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, نَعْجَةٌ ‘in tekrarında ise ıtnâb ve reddü’l- acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً  cümlesiyle,  وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

تِسْعٌ وَتِسْعُونَ - وَاحِدَةٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

اَخ۪ي  kelimesi  هٰذَٓا ’dan bedeldir, veya  اِنَّ ’nin haberidir. Kardeşlikten kastedilen din kardeşliği veya arkadaşlık ve samimiyetten kaynaklanan kardeşlik; ya da ortaklık ve teşrîk-i mesaiye dayanan kardeşliktir ki dayanağı, [Doğrusu, bir arada yaşayanların çoğu…] [Sād 38/24] ayetidir. Bu kardeşliklerden her biri, zulme ve düşmanlığa mani bir hukuku ifade eder. (Keşşâf)

Beyzâvî, ayette geçen  نَعْجَةٌ  kelimesinin dişi koyun anlamına geldiğini açıkladıktan sonra ikinci bir yön zikrederek bu kelimenin kadından da kinaye olabileceğini şu şekilde ifade eder: Bu kelime kadından kinaye edilmiş de olabilir. Zira üstü kapalı konuşmada kinayeli ve temsili anlatım maksadı daha iyi ifade eder.  

نَعْجَةٌ  kelimesinin kadından kinaye olabileceği yorumu dikkate alındığında mana şu şekilde olur. “Onun doksan dokuz hanımı, benim ise bir hanımım var. Hal böyle iken ‘onu da benim mülküme ve kefaletim altına ver’ dedi.” (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı)

Dişi koyun, kinaye olarak kadın anlamında da kullanılmaktadır. Kinaye ile tariz, maksadı daha iyi anlatmaktadır. (Ebüssuûd)

 

 فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ

 

فَ  atıftır. Cümle, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Fiil cümlesi, isim cümlesine atfedilmiştir. Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.

Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı, Ekev Akademi Dergisi, Yıl: 21, Sayı: 69 (Kiş 2017))

قَالَ  fiilinin mekulü’l kavli olan  اَكْفِلْن۪يهَا  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)

أكْفِلْنِيها  kelimesi, onu benim himayeme yani korumama bırak anlamında olup, yani vermekten, hibe etmekten kinayedir. Kısaca mütekellim ’onu bana hibe et’ demektedir. (Âşûr)

وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ  cümlesi  قَالَ ’ye matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ  ibaresindeki  فِي  harfinde istiare vardır. Zarfiye manası ihtiva eden  فِي harfiyle  الْخِطَابِ (söz), içi olan bir şeye benzetilmiştir. Câmi’ her ikisindeki mutlak irtibattır.

قَالَ - الْخِطَابِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.