وَعَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْۘ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَعَجِبُوا | ve hayret ettiler |
|
2 | أَنْ |
|
|
3 | جَاءَهُمْ | onlara gelmesine |
|
4 | مُنْذِرٌ | bir uyarıcı (peygamber) |
|
5 | مِنْهُمْ | kendilerinden |
|
6 | وَقَالَ | ve dedi(ler) ki |
|
7 | الْكَافِرُونَ | kafirler |
|
8 | هَٰذَا | bu |
|
9 | سَاحِرٌ | bir sihirbazdır |
|
10 | كَذَّابٌ | yalancı |
|
Câhilce ve haksız sebeplerle kendi peygamberlerinin tebliğ ve uyarılarına karşı direnen ve ayrıntısı muhtelif sûrelerde anlatılan eski inkârcı nesillerin kötü âkıbetleri Kur’an’ın ilk muhatapları olan Araplar’a bir ibret örneği olarak hatırlatılmakta; eğer onların yaptıkları gibi bunlar da fırsat eldeyken Hz. Muhammed’in davetini ciddiye alıp kabul etmez, bâtıl inançlarını, kötü yaşayışlarını sürdürürlerse başlarına gelmesi kaçınılmaz olan büyük bir felâketten kurtulma fırsatını kaçırmış olacakları, feryatlarına kulak verilmeyeceği uyarısında bulunulmaktadır. Buna rağmen müşrikler, kendi aralarından, yani kendileri gibi beşerî özellikler taşıyan birinin peygamber olmasını şaşkınlıkla karşılayıp onu büyücü ve yalancı olmakla suçladılar. Akıllarınca eğer Allah katından bir elçi, bir uyarıcı gelecekse bu bir beşer değil, melek olmalıydı (bk. En‘âm 6/8-9) veya hiç değilse bu peygamber, servet veya sosyal statü açısından Araplar’ın en itibarlıları arasından seçilmeliydi.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa
وَعَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْۘ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. عَجِبُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel mahzuf harf-i cer ile عَجِبُٓوا fiiline mütealliktir. Takdiri, من أن جاءهم (Onlara gelmesine) şeklindedir.
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مُنْذِرٌ fail olup lafzen merfûdur. مِنْهُمْۘ car mecruru مُنْذِرٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir.
مُنْذِرٌ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌۚ
وَ atıf harfidir. Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْكَافِرُونَ fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Mekulü’l-kavli هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌۚ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
İşaret zamiri هٰذَا mübteda olarak mahallen merfûdur. سَاحِرٌ haber olup lafzen merfûdur. كَذَّابٌ kelimesi سَاحِرٌ ‘un sıfatı olup merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَافِرُونَ kelimesi, sülasi mücerredi كفر olan fiilin ism-i failidir.
سَاحِرٌ kelimesi, sülasi mücerredi سحر olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَذَّابٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ismi fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ismi failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَعَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْۘ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki فَنَادَوْا cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Masdar harfi اَنْ ’i takip eden جَٓاءَهُمْ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar tevilindeki cümle nasb mahallinde عَجِبُٓوا fiilinin mef’ûlüdür.
Cümlede takdim-tehir sanatları vardır. Mef’ûl konumundaki masdar-ı müevvel, konudaki önemine binaen fail olan مُنْذِرٌ ‘a takdim edilmiştir.
مِنْهُمْۘ car mecruru, مُنْذِرٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir.
Müsnedün ileyh olan مُنْذِرٌ kelimesinin nekre gelmesi, tazim ve teksir ifade etmiştir.
وَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌۚ
Cümle hükümde ortaklık sebebiyle önceki ayetteki فَنَادَوْا cümlesine atfedilmiştir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Zamir makamında tahkir amacıyla kafirlerin zahir olarak zikredilmesinde iltifat ve ıtnâb sanatları vardır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ cümlesi, mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, kizbi haber ibtidaî kelamdır. Söz, mütekellimin inancına uygun olsa da vakıaya uygun değildir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned olan سَاحِرٌ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.
كَذَّابٌ kelimesi سَاحِرٌ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması kâfirlerin, işaret ettikleri şeyi hakir gördüklerini belirtir. هٰذَا ile duruma işaret edilmiştir.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
كَذَّابٌۚ kelimesi mübalağa kalıplarındandır.
İçlerinden kendilerine bir uyarıcı gelmesine şaştılar. Kendileri gibi bir insan yahut bir ümmînin gelmesine şaştılar. وَقَالَ الْكَافِرُونَ şeklinde zamir yerine zahir isim koyması onlara kızmak ve onları karalamak içindir ve şunu akla getirmek içindir ki, onları bu sözü söylemeye cesaretlendiren şey küfürleridir. Bir sihirbazdır, yani mucize diye gösterdiği şeylerde çok yalancıdır dediler.(Beyzâvî)
وَقَالَ الْكَافِرُونَ [Kâfirler dediler.] cümlesinde zamirin yerine isim kullanılmıştır. İnkâr suçunu kâfirler üzerine tescil etmek için ve قالوا yerine وَقَالَ الْكَافِرُونَ denilmiştir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
Ayetteki َعَجِبُٓوا ifadesindeki çoğul zamirden, وَقَالَ الْكَافِرُونَ ifadesindeki açık isme iltifât edilmiştir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)