كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ ح۪ينَ مَنَاصٍ
Câhilce ve haksız sebeplerle kendi peygamberlerinin tebliğ ve uyarılarına karşı direnen ve ayrıntısı muhtelif sûrelerde anlatılan eski inkârcı nesillerin kötü âkıbetleri Kur’an’ın ilk muhatapları olan Araplar’a bir ibret örneği olarak hatırlatılmakta; eğer onların yaptıkları gibi bunlar da fırsat eldeyken Hz. Muhammed’in davetini ciddiye alıp kabul etmez, bâtıl inançlarını, kötü yaşayışlarını sürdürürlerse başlarına gelmesi kaçınılmaz olan büyük bir felâketten kurtulma fırsatını kaçırmış olacakları, feryatlarına kulak verilmeyeceği uyarısında bulunulmaktadır. Buna rağmen müşrikler, kendi aralarından, yani kendileri gibi beşerî özellikler taşıyan birinin peygamber olmasını şaşkınlıkla karşılayıp onu büyücü ve yalancı olmakla suçladılar. Akıllarınca eğer Allah katından bir elçi, bir uyarıcı gelecekse bu bir beşer değil, melek olmalıydı (bk. En‘âm 6/8-9) veya hiç değilse bu peygamber, servet veya sosyal statü açısından Araplar’ın en itibarlıları arasından seçilmeliydi.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa
Hayene حين : حِينَ bir şeyin yetişmesi ve meydana gelmesi için gereken zamandır. Kendisi belirsizlik ifade eder, ancak tamlama ile hususi ya da belirli hale gelir.
حِينٌ şeklinde söylendiğinde birkaç anlama gelir: 1- Ecel, tayin edilmiş veya kararlaştırılmış süre anlamında. 2- Sene anlamında. 3- Saat anlamında. 4- Mutlak zaman anlamında. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de sadece isim olarak 35 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim'de 10'dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ ح۪ينَ مَنَاصٍ
كَمْ haberiyye olup, اَهْلَكْنَا ‘nın mukaddem mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
كَمْ ‘i Haberiyye: Herhangi bir kavramın çok miktarda olduğunu belirtmek için kullanılan كَمْ ’dir. “Nice, ne, ne kadar çok” gibi anlamlara gelir. Çokluktan kinaye için kullanılır.
كَمْ ’i haberiyyenin temyizi 2 şekilde gelebilir:
1. Müfred mecrur veya cemi mecrur olarak gelir.
2. مِنْ harf-i ceri ile müfred mecrur veya cemi mecrur gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَهْلَكْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ قَبْلِهِمْ car mecruru اَهْلَكْنَا fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْ قَرْنٍ car mecruru كَمْ ‘in temyizidir. نَادَوْا atıf harfi وَ ‘la اَهْلَكْنَا ‘ya matuftur.
نَادَوْا mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَ haliyyedir. لَاتَ olumsuzluk harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. لَاتَ ‘nin ismi mahzuftur. Takdiri, الحين (zaman) şeklindedir.
ح۪ينَ kelimesi, لَاتَ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir. مَنَاصٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَهْلَكْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi هلك ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
نَادَوْا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi ندي ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ
Ayet istînâfi beyâniyye olarak fasılla gelmiştir.(Âşûr) Mütekellim Allah Teâlâ’dır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Teksir ifade eden haberiyye كَمْ , mukaddem mef’ûl olarak amilinin önüne geçmiştir.
كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ cümlesi, بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ (sad, 2) ile وَعَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْۘ (sad, 4) cümlesi arasında mu’tarızadır. (Âşûr)
اَهْلَكْنَا fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
مِنْ قَرْنٍ car mecruru, كَمْ ’in temyizidir. Temyiz, anlamı güçlendirip tamamlamak için yapılan ıtnâbdır.
قَرْنٍ ’deki tenvin kesret içindir. Ayette ibtidaiyye ve temyiz ifade eden مِنْ ’ler arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْنٍ [Önce nice zamanı yok ettik.] ayetinde mecâz-ı mürsel vardır. Zira قَرْنٍ , yüz yıl demektir. Helak, o zaman içerisinde yaşayanlar içindir. Dolayısıyle burada mecaz vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
Bu, onların küfür ve gururlarından ötürü kendileri için bir ceza tehdididir. Yani kendilerinden öncekilere de kibir ve gururları yüzünden o cezalar isabet etmişti. (Ebüssuûd)
فَنَادَوْا وَلَاتَ ح۪ينَ مَنَاصٍ
Cümle atıf harfi فَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Hal وَ ’ıyla gelen وَلَاتَ ح۪ينَ مَنَاصٍ cümlesi, sübut ifade eden menfî isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
لَاتَ olumsuzluk harfi, لَيْسَ ’ye benzeyen harflerdendir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. لَاتَ ’nin ismi mahzuftur. Haberi الحين ’dir.
لَيْسَ gibi görev yapabilmesi için, isminin ve haberinin zaman anlamı ifade etmesi lazımdır. Bunlardan biri genellikle hazf edilir. İsminin hazfi, haberinden daha çoktur. (Arap Dilinde Edatlar, Hasan Akdağ)
ح۪ينَ - قَرْنٍ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr, مَنَاصٍ - اَهْلَكْنَا kelimeleri arasında ise tıbâk-ı hafî sanatları vardır.
‘’Nice nesilleri helak ettik’’ ifadesi, gurura kapılan ve muhalefet edenlere yönelik bir tehdittir. ‘’Seslendiler!’’ cümlesi, ‘yakarışta bulundular ve yardım istediler’ demektir. Hasan-ı Basrî’den (v. 110/728) ‘Tövbe ederek yakarışta bulundular.’ şeklinde rivayet edilmiştir.
لَاتَ edatı, لَيْسَ ’ye benzeyen لَا ’dır. Sonuna - رُبَّ ve ثُمَّ ‘ye eklendiği gibi- tekid için müenneslik تَ ’sı eklenmiş ve bu sebeple hükmü değişmiştir; öyle ki, artık sadece zaman ifade eden zarfların başına gelmekte, bir cümlede onun mamulü olan öğelerden yalnızca biri -ya ismi ya da haberi- zahir olarak bulunmakta, ikisinin birlikte zahiren bulunması mümkün olmamaktadır. Bu, Halil b. Ahmed (v. 175/791) ile Sîbeveyhi’nin (v. 180/796) görüşüdür.
Ahfeş (v. 215/830) ise, لَاتَ edatının, sonuna تَ eklenmiş cinsini nefyeden لَا olduğu ve sadece zaman ifade eden zarfları nefyetmek üzere kullanıldığı görüşündedir. Sonrasında gelen ح۪ينَ مَنَاصٍ ifadesi onunla mansubdur. Sanki وَلَا ح۪ينَ مَنَاصٍ (Onlar için kurtulma vakti diye bir şey yoktu!) demişsin gibi. لَاتَ edatından sonra gelen kısmın, gizli bir fiille mansub olduğu görüşü de Ahfeş’ten nakledilmiştir. Bu durumda cümle, وَ لَا أري ح۪ينَ مَنَاصٍ (hiçbir kurtulma vakti görmüyorum!) şeklinde olur. Söz konusu kısım, mübteda olarak merfû da olabilir; yani cümle وَلَا ح۪ينَ مَنَاصٍ كاين لهم (Onlar için herhangi bir kurtulma vakti olmayacaktı!) tarzında kurulur. Halil b. Ahmed ve Sîbeveyhi’ye göre; لَاتَ edatından sonra gelen kısmın mansub oluşu, وَلَاتَ حينُ ح۪ينَ مَنَاصٍ yani ve لَيْسَ حينُ ح۪ينَ مَنَاصٍ şeklinde; merfû oluşu ise وَلَاتَ حينُ مَنَاصٍ حاصلٌ لهم şeklindedir. İfade ح۪ينِ مَنَاصٍ şeklinde kesreli olarak da okunmuştur (Keşşâf)
مَنَاصٍ kurtuluş yeri ve yardım isteme manalarında olup, Arapça'da, birisi imdat istediğinde, ناصَهُ يَنُوصُهُ denir. Kurtuluş yeri (sığınma) istediğinde, اسْتَناصَ fiili kullanılır. Allah en iyi bilendir. (Fahreddin er-Râzî)