وَاذْكُرْ اِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْـكِفْلِۜ وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ
Mekke putperestlerinin İslâm davetini reddetmedeki akıl almaz ısrarları ve küstahça davranışları karşısında Hz. Peygamber’e geçmiş peygamberlerin ve diğer sâlih kulların güçlü iradeleri, basiretli tutumları hatırlatılmaktadır. Onlar, dünyada sıkıntı çekseler bile âhiret yurdunu asla unutmadıkları için Allah kendilerini günahlardan arındırmış, ruhlarını ismet (günahsızlık) sıfatıyla donatmış; bu sayede Allah katında seçkinler ve iyiler arasında yer almışlardır. Bu âyetlerin ifadesine göre anılan şahsiyetler şu üç değerli lutfa mazhar olmuşlardır: a) Allah onları günahlardan korumuştur; b) Kendilerini seçkinler arasına almıştır; c) İyilerden saymıştır. Bu mazhariyetlerin sebebi ise onların “âhiret yurdunu hatırda tutmadaki samimiyetleri”, bu husustaki titizlik ve kararlılıklarıdır. Çünkü genellikle insanı dünya hayatında bazı zevkleri tatma arzusu veya bazı sıkıntılardan kurtulma telâşı kötülüklere itmekte; dinin ve ahlâkın buyruklarını yerine getirmekten uzaklaştırmakta; böylece o kişi zevk arzusu ve elem korkusuyla kolayca kötülüklere teslim olabilmektedir; bu ise dinî ve ahlâkî bakımdan tam bir çöküştür. İşte insanı bu çöküşten kurtaracak olan da âhiret bilincinin canlı olmasıdır. Çünkü bu bilinç insanda şu inancı güçlendirecek ve etkin kılacaktır: Allah’ın buyruk ve yasalarını hiçe sayarak dünyada bazı zevkleri tatsak bile bunlardan çok daha fazlasını âhirette kaybedeceğiz; kezâ bazı kederlerden kurtulsak bile âhirette bunlardan daha fazlasına mâruz kalabiliriz. Böylece âhiret bilinci ve sorumluluğu dinî ve ahlâkî hayatın tam bir güvencesi olmaktadır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 585-586وَاذْكُرْ اِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْـكِفْلِۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اذْكُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. اِسْمٰع۪يلَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
الْيَسَعَ ve ذَا الْـكِفْلِ kelimeleri atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
ذَا , harfle îrab olan beş isimden biri olup nasb alameti eliftir. الْـكِفْلِۜ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ
وَ atıf harfidir. İsim cümlesidir. كُلٌّ mübteda olup lafzen merfûdur. مِنَ الْاَخْيَارِ car mecruru mahzuf habere mütealliktir.
وَاذْكُرْ اِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْـكِفْلِۜ وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ
وَ , istînâfiyyedir. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Zikredilmekle emredilenlerin İsmail, İlyas ve Zülkifl şeklinde sayılması taksim sanatı, zaman sırasına göre sıralanması ıttırad sanatıdır.
Ittırad, övülen kişinin ve silsilesinin zorlamaksızın doğum sırasına uygun olarak zikredilmesidir. Bu şekilde övülen kişinin silsilesinin manayı bozmayacak, sıkmayacak şekilde sıralanması muhataba zevk verir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ cümlesi, atıf harfi وَ ‘la istînâfa atfedilmiştir. Farklı üsluptaki bu iki cümle arasında lafzen uyum olmasa da manen uyum barizdir.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. مِنَ الْاَخْيَارِ car mecruru, mahzuf habere mütealliktir. كُلٌّ mübtedadır. Kelimedeki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.
Umum ifade eden كُلٌّ kelimesinin nekre gelmesi tazim ve kesret işaret etmiştir.
كُلٌّ ’deki tenvin, hazf edilmiş muzâfun ileyhin yerine geçmiştir; mana ‘onların hepsi hayırlı kimselerdendir’ şeklindedir. (Keşşâf)
Hazret-i İsmail'in, babasından ve kardeşinden ayrı olarak zikredilmesi, burada anlatılan sabır noktasında ileri olmasından dolayıdır. (Ebüssuûd)