Sâd Sûresi 49. Ayet

هٰذَا ذِكْرٌۜ وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ  ...

Bu bir öğüttür. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapıları kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır.  (49 - 50. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هَٰذَا bu
2 ذِكْرٌ bir hatırlamadır ذ ك ر
3 وَإِنَّ ve gerçekten
4 لِلْمُتَّقِينَ korunanlar için vardır و ق ي
5 لَحُسْنَ güzel ح س ن
6 مَابٍ bir gelecek ا و ب
 

Yukarıda isimleri anılan yüce şahsiyetlerin Allah katındaki mertebeleri ve bu mertebeye ulaşmalarında âhiret şuuru ve sorumluluğu taşımalarının rolüne dair bir hatırlatma yapıldıktan sonra burada da aynı sorumluluğu taşıyıp takva bilinciyle yaşayanlara, Allah’a saygısızlık ve itaatsizlikten sakınanlara âhirette kendilerini bekleyen mutlu hayattan söz edilmektedir. Gerek burada gerekse Kur’an’ın daha başka yerlerinde âhiret mutluluğunun maddî ve somut unsurlarla tasvir edilmesine, dünyevî zevkleri çağrıştıran ifadeler kullanılmasına bakarak bundan oradaki nimetlerinin mutlaka dünyadakilerin aynısı olacağı gibi bir sonuç çıkarmamak gerekir. Amaç insanın uhrevî mutluluğu tahayyül etmesini sağlamaktır. Orada dünyadakilere benzer veya onlardan farklı maddî nimetler olsa bile her şeyin onlardan ibaret olmadığı, asıl ve yüce mutluluk unsurlarının mânevî nimet ve lutuflarda olduğu çeşitli âyet ve hadislerden anlaşılmaktadır (meselâ bk. Tevbe 9/72; Yûnus 10/10, 25; Hicr 17/45-48; Buhârî, “Tevhîd”, 35; adn cennetleri hakkında bk. R‘ad 13/23). 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 587-588
 

هٰذَا ذِكْرٌۜ 

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur. ذِكْرٌ  haber olup lafzen merfûdur.


 وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ

 

وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

لِلْمُتَّق۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

اِنَّ ‘nin ismi haberinden sonra gelmesi halinde bu lam, ismin başına gelebilir. (Hasan Akdağ, Arap Dilinde Edatlar)  

حُسْنَ  kelimesi  اِنَّ ’nin muahhar ismi olup lafzen mansubdur.  مَاٰبٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

مُتَّق۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan ifti’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

هٰذَا ذِكْرٌۜ 

 

Istînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilene dikkat çekerek önemini vurgulamak ve tazim içindir.

Zikrin  هٰذَا  ile işaret edilmesinde istiare vardır. 

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu cümlede intikal vardır İntikal: Dinleyenleri zinde tutmak, iki konuyu birbirinden ayırmak için sözün bir konudan diğerine geçmesine denir. Bu geçiş ism-i işaretlerle yapılmaktadır. Geçişlerin ism-i işaretle yapılması intikâli, istidrâd ve tehallüsten ayırır. Mesela Sâd suresinde peygamberlerle ilgili konudan  هٰذَا ذِكْرٌۜ وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ [Bu bir hatırlatmadır. Kuşkusuz Allah'a itaatsizlikten sakınanlara çok güzel bir gelecek vardır.] ayeti ile cennet ehlini anlatan bahse geçilmiştir. Bu geçiş de, ism-i işaretle gerçekleşmiştir. Bu sebeple iki konu arasındaki geçiş istitrat ve tehallus değil, intikaldir.  (Suyûtî, İtkân, III, s. 375)

Bu bir öğüttür. Yani anlatımın/öğüdün bir kısmıdır ki, o da Kur’an’dır. (Keşşâf)

هٰذَا ذِكْرٌ  [İşte bu, bir zikirdir (anıştır).] Yani o peygamberlerin güzelliklerini anlatan mezkûr ayetlerle, onlar bir şeref ve güzel bir hatıra olup ebediyen bununla anılacaklar.

Yahut bu ayetler, öğütten ibaret olan Kur’ân'ın bir parçası olup peygamberlerin tarihlerini anlatmaktadır. (Ebüssuûd)


 وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ

 

 

وَ  istinafiyyedir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkarî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur  لِلْمُتَّق۪ينَ ‘nin müteallakı olan  اِنَّ ‘nin mukaddem haberi mahzuftur. لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ , muahhar mübtedadır. Cümlede müsnedün ileyhin izafetle marife olması az sözle çok anlam ifadesi içindir. Bu izafette sıfat, mevsûfuna muzâf olmuştur.

Cümledeki takdim, kasr ifade etmiştir. Kasr, mübteda ve haber arasındadır. Güzel dönüş yeri, sadece müttakilere mahsustur, başkasına değil anlamını verir.

لِلْمُتَّق۪ينَ  maksurun aleyh/sıfat, عَاقِبَةُ الْاُمُورِ  maksur/mevsûf olmak üzere kasr-ı mevsuf, ale’s-sıfattır.

Mecrur haber, vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar, mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda  كائِنٍ  benzeri bir müstekar takdiriyle husûl ve sübut ifade eder. (Âşûr, Şuarâ/113)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنّ  isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

اِنّ۪ٓ  ve lam-ı tekid, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü  اِنّ۪ٓ  kelimesi, cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna lam-ı tekid de ilave edilince, üçüncü tekrar sağlanmış olur. (İtkan c.2 s.176)

مَاٰبٍ ’deki tenvin tazim ve nev ifade eder.

لِلْمُتَّق۪ينَ  ‘deki lam ihtisas içindir. Yani ‘kıyamet günü onlara güzel bir karşılık verilecektir’ demektir. (Âşûr)

O peygamberlerin, dünyada güzelce anılmaları beyan edildikten sonra burada da onların ahiretteki büyük mükafatları beyan edilmeye başlanmaktadır. Bu da, Kur’an'ın diğer bir bölümüdür.

Burada takva sahiplerinden murad, ya bütün takva sahipleridir ve peygamberler de öncelikle buna dahildir, yahut yalnız zikredilen peygamberlerdir. Buna göre, onların takva sahipleri olarak vasıflandırılmaları, kemalin son mertebesi olan takva ile övülmeleridir.(Ebüssuûd)