جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ
Yukarıda isimleri anılan yüce şahsiyetlerin Allah katındaki mertebeleri ve bu mertebeye ulaşmalarında âhiret şuuru ve sorumluluğu taşımalarının rolüne dair bir hatırlatma yapıldıktan sonra burada da aynı sorumluluğu taşıyıp takva bilinciyle yaşayanlara, Allah’a saygısızlık ve itaatsizlikten sakınanlara âhirette kendilerini bekleyen mutlu hayattan söz edilmektedir. Gerek burada gerekse Kur’an’ın daha başka yerlerinde âhiret mutluluğunun maddî ve somut unsurlarla tasvir edilmesine, dünyevî zevkleri çağrıştıran ifadeler kullanılmasına bakarak bundan oradaki nimetlerinin mutlaka dünyadakilerin aynısı olacağı gibi bir sonuç çıkarmamak gerekir. Amaç insanın uhrevî mutluluğu tahayyül etmesini sağlamaktır. Orada dünyadakilere benzer veya onlardan farklı maddî nimetler olsa bile her şeyin onlardan ibaret olmadığı, asıl ve yüce mutluluk unsurlarının mânevî nimet ve lutuflarda olduğu çeşitli âyet ve hadislerden anlaşılmaktadır (meselâ bk. Tevbe 9/72; Yûnus 10/10, 25; Hicr 17/45-48; Buhârî, “Tevhîd”, 35; adn cennetleri hakkında bk. R‘ad 13/23).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 587-588جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ
جَنَّاتِ kelimesi, önceki ayetteki حُسْنَ مَاٰبٍ ‘den atf-ı beyân olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.
عَدْنٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مُفَتَّحَةً kelimesi جَنَّاتِ عَدْنٍ ‘in hali olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُمُ car mecruru مُفَتَّحَةً ‘e mütealliktir. الْاَبْوَابُ kelimesi amili ism-i mef’ûl olan مُفَتَّحَةً ‘nin naib-i faili olup lafzen merfûdur.
İsm-i mef’ûlün fiil gibi amel şartları şunlardır:
1. Harf-i tarifli (ال) olmalıdır. 2. Haber olmalıdır.
3. Sıfat olmalıdır. 4. Hal olmalıdır.
5. Kendisinden önce nefy (olumsuzluk) edatı bulunmalıdır.
6. Kendisinden önce istifham (soru) edatı bulunmalıdır. Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir.
İsm-i mefûl, türediği fiilin meçhulü gibi amel eder. Yani kendisinden sonra naib-i fail alır. Ondan sonra gelenler de mef’ûl olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُفَتَّحَةً kelimesi, sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûlüdür.جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ
Önceki ayetin devamı olan bu ayetteki جَنَّاتِ عَدْنٍ izafeti, حُسْنَ مَاٰبٍ ibaresinden bedeldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
مُفَتَّحَةً kelimesi, جَنَّاتِ عَدْنٍ ’den haldir. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
لَهُمُ ’un müteallakı مُفَتَّحَةً ’dir. الْاَبْوَابُۚ , ism-i mef’ûl olan مُفَتَّحَةً ’in failinin sıfatıdır. Bilindiği gibi ism-i mef’ûller fiil gibi amel ederek fail alabilirler.
عَدْنٍ kelimesinin tenkiri tazim ifade eder.
Yüce Allah bu ayetlere mukabil şu ayetleri buyurmuştur: هٰذَاۜ وَاِنَّ لِلطَّاغ۪ينَ لَشَرَّ مَاٰبٍۙ [Bu böyle. Ama azgınlara kötü bir dönüş yeri vardır.] 55. ayet, جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۚ فَبِئْسَ الْمِهَادُ [Onlar cehenneme girecekler. Orası ne kötü kalma yeridir.] 56. ayet Bu ne parlak bir tasvirdir! (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
Ayet-i kerîme’de geçen جَنَّاتِ lafzı, حُسْنَ مَاٰبٍۙ lafzından bedel yahut atf-ı beyandır. (Celâleyn Tefsiri)