وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ بَعْدَ ح۪ينٍ
Temel gayesi nübüvvetin ispatı olan sûrenin bu son âyetlerinde bu gerçek üzerine son bir defa daha dikkat çekilmekte, Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğunun kanıtları onun dilinden ifade edil-
mektedir. Buna göre Hz. Peygamber, görevini sürdürmek için muhataplarından kişisel bir çıkar, maddî veya mânevî bir karşılık beklememektedir; şayet gerçekten peygamber olmasaydı bir çıkar sağlamak için bu işe kalkışması gerekirdi. Böyle olmadığına göre o davetinde samimidir, söyledikleri gerçektir; sahte bir misyon üstlenen, peygamberlik taslayan biri değildir; tebliğ ettiği Kur’an da onun yakıştırması değil, bütün âlemlere, yani bütün akıllı ve yükümlü varlıklara gönderilen ilâhî bir öğüt ve uyarıdır.
Burada “bütün âlemlere” kaydı, Kur’an mesajının ve Hz. Muhammed’in peygamberliğinin evrenselliğini gösteren en kesin delillerdendir. Son âyette geçen nebe’ kelimesi “haber” anlamına gelir. Haber, “realiteye uygun bildirim” demektir; nitekim asılsız bildirime “yalan haber” denir. Şu halde haberde asıl olan, duyurulan bilginin gerçekliğidir. Bu sebeple âyetteki nebe’ kelimesini “bildirdiklerinin gerçekliği” şeklinde çevirdik. “Onun bildirdiklerinin gerçekliğini bir zaman sonra öğreneceksiniz” ifadesi, müslümanlar için gelecekte İslâm’ın başarıya ulaşacağını bildiren bir müjde, inkârcılar için de bir uyarı anlamı taşımaktadır. Nitekim, müşriklerin bütün karşı çabalarına, mücadelelerine, zulüm ve baskılarına rağmen bu müjde adım adım gerçekleşmiş; daha Resûlullah aleyhisselâm hayattayken Arap yarımadasında şirkin kökü kazınmış; nihayet bir asır gibi kısa bir zamanda İslâm üç kıtaya yayılan, çeşitli milletlerce benimsenen evrensel bir din haline gelmiştir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 593Nebe' نبأ :
نَبَأٌ kavramı, büyük fayda sağlayan kendisiyle ilim veya zannı galip oluşan haberdir. Aslında bu üç özelliği taşımayan habere نَبَأٌ denmez.
نَبَّأَ fiili أنْبَأَ fiilinden daha beliğdir.
Nübüvvet (نُبُوَّة) ise Yüce Allah ile akıl sahipleri arasında elçilik yapmaktır.
Peygamberlere Nebi (نَبِيٌّ) denilmesinin sebebi; nebinin, zeki akılların rahatlamak, huzur bulmak ya da sakinleşmek için kendisine dayanacağı/güveneceği şeyleri haber vermesidir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı türevleriyle birlikte 160 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri Nebi, nnebevi, enbiya ve nübüvvettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ بَعْدَ ح۪ينٍ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la makablindeki ayete matuftur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
تَعْلَمُنَّ fiili mahzuf نَ’ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan cemi و ‘ı fail olup iki sakin bir araya geldiği için mahzuftur. Fiilinin sonundaki نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
نَبَاَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بَعْدَ zaman zarfı, تَعْلَمُنَّ fiiline mütealliktir. ح۪ينٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ بَعْدَ ح۪ينٍ
Ayet وَ ’la önceki ayete atfedilmiştir. Gelecek zamandan haber veren bu ayetle matufun aleyh arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Cümle mahzuf kasemin cevabıdır. Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevabından oluşan terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
Kasem ve nun-i sakile ile tekit edilmiş cevap cümlesi وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ بَعْدَ ح۪ينٍ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
بَعْدَ zaman zarfı, لَتَعْلَمُنَّ fiiline mütealliktir. ح۪ينٍ ‘deki tenvin muayyen olmayan cins ifade eder.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu nûn, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Mehmet Altın, Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ [verdiği haberi yakında öğreneceksiniz] yani ölürken veya kıyamet günü yahut İslam üstün gelip yaygınlaştığında, başınıza geleceklere dair Kur’an’ın verdiği haberin doğruluğunu, onun gerçek ve hak olduğunu göreceksiniz. Bu ifadede tehdit vardır. (Keşşâf)
Haber üslubunda gelen ayetteki “Kur’an’ın size söylediklerinin gerçek olduğunu bir süre sonra bileceksiniz” manası, zımnî olarak şiddetli bir tehdit içerir.
Müfessirler bilinecek olan haberin vaat ve tehdidin gerçekleşmesi olduğunu söylemişlerdir.
Ayette haber yerine نَبَاَ tercih edilmiştir. Çünkü, نَبَاَ büyük fayda sağlayan, kendisiyle ilim veya zannı galib oluşan haberdir. Bu özellikleri taşımayan habere نَبَاَ denmez. (Müfredat)
Ayet-i kerîme’de geçen علم kelimesi, عرف manasında olup başında bulunan لَ mukadder bir kasemin cevabıdır. Takdiri, … والله şeklindedir.
Onun haberini bir süre sonra elbette bileceksinizdir. Zikrin yani Kur'an'ın haberinin hak olduğunu mutlaka bir süre sonra bileceksinizdir. (Kurtubî)
Onun haberini elbette bileceksiniz. Ondaki vaat ve tehdidi yahut tehdidi getirmekle doğruluğunu bileceksiniz "bir zaman sonra” ölümden sonra yahut kıyamet gününde ya da İslam ortaya çıktığı zaman. Bunda (vaat ve tehditte) gözdağı vardır. (Kurtubî)
Surenin son ayetinde hüsn-i intehâ sanatı vardır. Bu sanatta mütekellim sözünü makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlar. Kur’ân’daki surelerin sonu bu sanatın en güzel örnekleridir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Surenin son ayetlerinin fasılalarındaki وَ - نَ ve ي - نَ ile oluşan ses uyumu lafzî güzelliklerden seci sanatının güzel bir örneğidir.