Zümer Sûresi 1. Ayet

تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ  ...

Kitab’ın indirilmesi mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَنْزِيلُ indirilmesi ن ز ل
2 الْكِتَابِ Kitabını ك ت ب
3 مِنَ tarafındandır
4 اللَّهِ Allah
5 الْعَزِيزِ aziz ع ز ز
6 الْحَكِيمِ hüküm ve hikmet sahibi ح ك م
 

Müfessirlerin çoğuna göre her iki âyette geçen “kitap” ile Kur’an-ı Kerîm kastedilmiştir; ilk âyetteki kitapla bu sûrenin, ikincisiyle Kur’an’ın kastedildiğini düşünenler de vardır (Zemahşerî, III, 337). İbn Atıyye’nin tercih ettiği (IV, 517), bize de daha isabetli görünen diğer bir görüşe göre ilk âyetteki kitapla başlangıçtan itibaren bütün peygamberlere indirilen kitaplara, ikincisiyle de Kur’an-ı Kerîm’e işaret edilmiş; yüce Allah’ın, önceki peygamberlere, insanlık için yol gösterici olan ve yasalar koyan kitaplar indirdiği gibi Hz. Muhammed’e de bu kitabı, Kur’an’ı indirdiği belirtilmiştir. 

Râzî, Mu‘tezile’nin görüşünden de yararlanarak ilk âyetteki azîz ve hakîm sıfatlarını bu bağlamda özetle şöyle açıklamaktadır (XXVI, 238): Azîz, “asla yenilemeyecek derecede güçlü”; hakîm, “arzularına göre değil hikmetin gereğine göre iş yapan” demektir; bu da Allah’ın evrendeki bütün olup bitenleri eksiksiz bildiği anlamına gelir. Buradan Allah’ın üçüncü bir niteliği ortaya çıkar ki o da hiçbir şeye muhtaç olmayışıdır. İşte âyetteki “el-azîzi’l-hakîm” kısmı Allah’ın bu üç sıfatını yani güçlü, kusursuz hikmet sahibi ve ihtiyaçtan münezzeh olduğunu ifade etmektedir. Bu sıfatlara sahip olan Allah’ın bütün yapıp yarattıkları kesinlikle iyidir, doğrudur; engel tanımayan mutlak gücü sayesinde, olağan üstü bir iletişim yolu olan vahiy ile indirdiği kutsal kitaplar da O’nun engin ilim ve hikmetinin dünyaya ve insanlığa yansıyan ışıklarıdır. 2. âyette Kur’an’ın indirilişini “gerçeğin bilgisi” (hak) kavramıyla ilişkilendiren ifade de bunu göstermektedir. Her iki âyette Kur’an’ın Allah katından geldiği gerçeğine itiraz edenlere cevap verilmektedir. 

Allah, hiçbir şeye muhtaç olmadan dilediği her şeyi en doğru ve en iyi bir şekilde yapabilecek derecede güç, bilgi ve hikmet sahibidir; geçmişteki kutsal kitapları ve Kur’an’ı da O indirmiştir. Bu gerçek açıkça belli olduktan sonra, 2. âyette artık insanın görevinin, içten bir saygı ve bağlılıkla yalnızca Allah’a kulluk etmek olduğu sonucuna varılmıştır. Âyette bu saygı, bağlılık ve kulluk ihlâs kavramıyla ifade edilmektedir. İhlâs, “gerek ibadetleri gerekse diğer dinî ve ahlâkî davranışları riyâ ve gösterişten, çıkar kaygılarından uzak olarak yalnızca Allah rızası için yapmak” anlamına gelir.

 

تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ

 

İsim cümlesidir. تَنْز۪يلُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْكِتَابِ   muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

مِنَ اللّٰهِ  car mecruru mahzuf habere mütealiktır. الْعَز۪يزِ  kelimesi  اللّٰهِ  lafza-i celâlin sıfatı olup kesra ile mecrurdur. الْحَك۪يمِ  ikinci sıfat olup mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfredo olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْعَز۪يزِ- الْحَك۪يمِ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ

 

Surenin ilk ayeti ibtidaiyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyh olan  تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ , veciz ifade kastına matuf olarak izafet formunda gelmiştir. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مِنَ اللّٰهِ  car mecruru, mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.

الْحَك۪يمِ - الْعَز۪يزِ , lafza-i celâlin iki sıfatıdır. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatı vardır. Aralarında  و  olmaması, mevsufta, bu iki vasfın birden mevcudiyetine işarettir.

Her ikisi de mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Bu ayette عَز۪يزِ  ve  حَك۪يمِ  vasıflarının zikredilmesi, her iki vasfın da Kur’an'da zuhur ettiğini bildirmek içindir. Zira Kur'an'ın hükümleri, emirleri ve yasakları, hiçbir engel ve mazeret ileri sürülmeksizin, uygulanmaktadır. Ve Kur’an'ın içerdiği her şey, yüksek hikmetler üzerine bina edilmiştir. (Ebüssuûd)

الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ  kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu, teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

الْعَز۪يزُ  ve  الْحَك۪يمُ  sıfatları sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Önce gelen  الْعَز۪يزُ  ismini  الْحَك۪يمُ  isminin takip etmesi; O'nun aziz oluşunun, mazlumun ve hakka çağıranın zafer kazanması gibi, hikmet sahipleri tarafından övgüye layık bir konumda sapasağlam olduğunu belirtmek içindir. (Âşûr, Ankebut/26)

تَنْز۪يلُ  kelimesi,  نزل  fiilinin  تفعيل  babında masdarıdır. 

الْكِتَابِ ‘deki tarif ahd içindir. Kur’anı ifade eder. (Âşûr)

تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ  ifadesinde  تَنْز۪يلُ  kelimesi mübteda olmak üzere merfû okunmuş, zarfı da haberi kılınmıştır. Yahut mahzuf bir mübtedanın haberidir;  مِنَ  harf-i ceri,  نزل مِنْ عند الله   [Allah katından indi.] der gibi, تَنْز۪يلُ  ‘ye mütealliktir. Ya da  هذا الكتاب مِنْ فُلاَنٍ إلى فُلان ‘’Bu mektup falandan falancayadır.’’ sözü gibi, müteallık değildir. Buna göre, haber sonrası haber olur. Veya mahzuf bir mübtedanın haberi olup takdiri şöyledir: هذا تنزيل الكتاب ٬هذا مِن الله [Bu, kitabın indirilişidir. Bu, Allah’tandır.] Yahut  مِن الله  ifadesi, تَنْز۪يلُ  -işaret etme anlamının amel ettiği- halidir. Oku, yapış gibi bir fiil takdiri ile mansub da okunmuştur [Kitabın tenziline sarıl!]

Peki, kitaptan maksat nedir? dersen şöyle derim: Birinci izaha göre açık olan, onun Kur’an olmasıdır. İkinci izaha göre o suredir.(Keşşâf)

Surenin bu ilk ayeti, kelama en güzel giriş şekillerinden biri olan konusuyla alakalı bir şeyle başlayarak berâat-i istihlâl sanatının ve güzel lafızlar kullanılıp ağır lafızlardan, tenâfürden ve ta’kîdden uzak, sahih bir mana ifade ederek muktezâ-i halin gözetilmesiyle hüsn-i ibtidâ sanatının güzel bir örneğini teşkil etmiştir.