Zümer Sûresi 33. Ayet

وَالَّذ۪ي جَٓاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ  ...

Dosdoğru Kur’an’ı getiren ile onu tasdik edenler var ya, işte onlar Allah’a karşı gelmekten sakınanlardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِي ve kimseler
2 جَاءَ getiren(ler) ج ي ا
3 بِالصِّدْقِ doğruyu ص د ق
4 وَصَدَّقَ ve doğrulayanlar ص د ق
5 بِهِ onu
6 أُولَٰئِكَ işte
7 هُمُ onlardır
8 الْمُتَّقُونَ korunanlar و ق ي
 

“Gerçeği getiren” ile Cebrâil’in, “onu tasdik eden” ile Hz. Pey­gamber’in kastedildiği veya gerçeği getirenin Hz. Peygamber, onu tasdik edenin Hz. Ebû Bekir yahut Hz. Ali gibi önde gelen bazı sahâbîler olduğu yönünde görüşler varsa da burada Hz. Peygamber ile onu tasdik eden bütün müminlerin kastedildiği şeklindeki yaygın görüşün daha isabetli olduğu anlaşılmaktadır. İbn Mes‘ûd’dan nakledilen bir kıraat farkına dayanarak âyetin bu bölümünün, insanları Allah’ın birliğine inanmaya çağıran ve Allah tarafından kullarının iyiliği için konulmuş hükümlere uymaları yönünde insanları aydınlatan herkesi içine aldığı da ileri sürülmüştür (İbn Atıyye, IV, 531; Râzî, XXVI, 279; Şevkânî, IV, 350). 33. âyetteki “takvâ sahipleri” bu bağlamda üzerinde durulan tevhid ilkesiyle çelişen inançlara sapmaktan, ilâhî gerçeğe sırt çevirmekten sakınan samimi müminleri ifade etmektedir. Bunların niteliği olarak 34. âyetin metninde geçen “muhsinîn” kelimesinin masdarı olan ihsan kavramı ise her türlü iyi ve güzel davranış için kullanılmakla birlikte, bir hadiste “Allah’a O’nu görüyormuş gibi derin bir saygı ve huşû içinde ibadet etmek” şeklinde açıklanmıştır (Buhârî, “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 5, 7). Böylesine yüksek bir kulluk bilincine ve duyarlılığına ulaşan insanın, diğer işlerinin iyi ve güzel olmasında da aynı duyarlılığı göstereceğinde kuşku yoktur. 

İnsanın yanlışlarının, günahlarının farkına vararak hatalı yolda olduğunu kabul edip dönüş yapması da günah işlememek kadar önemlidir, değerlidir. İnsan, yanlış yoldan dönüp iyi şeyler yapma fırsatına sahip olduğu sürece İslâm ona kapıyı açık tutmaktadır. Tövbenin başlı başına bir ibadet değeri taşıması da buradan ileri gelir. Bu sebeple 35. âyette yüce Allah, bu şekilde dönüş yapanların geçmişteki en büyük kötülüklerini dahi bağışlayacağı, onları geçmişteki günahlarına göre değil yaptıkları en güzel işlere göre ödüllendireceği müjdesini vermektedir. 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 616-617
 

وَالَّذ۪ي جَٓاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  جَٓاءَ بِالصِّدْقِ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘ dir. بِالصِّدْقِ  car mecruru جَٓاءَ  fiiline mütealliktir.  صَدَّقَ بِه۪ٓ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. 

صَدَّقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بِه۪ٓ  car mecruru  صَدَّقَ fiiline mütealliktir.  

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  هُمُ  fasıl zamiridir.  

هُمُ الْمُفْلِحُونَ  cümlesi  اُو۬لٰٓئِكَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.  الْمُتَّقُونَ  haber olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

صَدَّقَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  صدق ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

الْمُتَّقُونَ  kelimesi, sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftial babının ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالَّذ۪ي جَٓاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

 

وَ , istinafiyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber  inkârî kelamdır. Mübteda konumundaki has ism-i mevsûl  الَّـذ۪ٓي ’nin sıla cümlesi olan  جَٓاءَ بِالصِّدْقِ , müspet mazi fiil sıygasıyla gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması sonraki habere dikkat çekmek ve tazim içindir.

‘Geldi’ manasındaki  جَٓاءَ  fiili,  بِ  harf-i ceriyle kullanıldığında ‘getirdi’ anlamına gelir. Fiillerin harflerle farklı anlam kazanması, tazmin sanatıdır. 

Burada sıdkı getiren Hz Muhammed, الصِّدْقِ  ise Kur’an’dır. (Âşûr)

بِالصِّدْقِ  kelimesi, Kur’an manasında kinayedir. Ayrıca  جَٓاءَ  fiiline isnadı aklî mecazdır.

صَدَّقَ  cümlesi, sılaya matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ  cümlesi  الَّذ۪ي ‘nin haberidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İşaret isminin müsnedün ileyh olduğu cümlede  هُمُ  tekid ifade eden fasıl zamiri,  الْمُتَّقُونَ  müsneddir. 

الْمُتَّقُونَ  ism-i fail kalıbında gelerek, sübut ve devam ifade etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426) 

Fasıl zamiri ve haberin  الْ  takısıyla marife gelişi  olmak üzere iki unsurla tekid edilen isim cümlesinde, bu vasfın onlarda kemâl derecede olduğunu belirtmenin yanında kasr sebebidir. 

Burada fasıl zamiri kasr ifade eder. (Âşûr) 

هُمُ  mevsûf/maksurun aleyh,  الْمُتَّقُونَ  sıfat/maksur olmak üzere kasr-ı mevsuf ale’s sıfat’tır. Sakınanlar sadece onlardır. 

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenleri tazim içindir. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden fasıl zamiri, isim cümlesi ve müsnedin harf-i tarifle marife gelmesi olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

Bilindiği gibi fasl zamiri haberin sıfat olmadığına da delalet eder. Bu tip kasrlarda, fasıl zamiri tahsise ilaveten haberin mübtedaya nispetini de tekid eder. Aslında bu ifade bütün kasrlarda vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedin haber olduğu halde marife gelmesi ve bu nedenle mübteda ile haber arasının fasıl zamiri ile ayrılması öncelikle buraya dikkati çekmektedir.

بِالصِّدْقِ - صَدَّقَ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak, ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Önceki ayetin ilk cümlesiyle, bu ayet arasında mukabele sanatı vardır. 

بِالصِّدْقِ - الْمُتَّقُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bunlar peygamberimiz (sav) ile ona tabi olanlardır. Diğer bir görüşe göre ise, ayetteki “getiren” ve “tasdik eden” den murad, bütün peygamberlere ve onlara iman eden müminlere şamil olan genel bir manadır. İbn-i Mes’ûd kıraatine göre, anılan fiillerin "getirenler ve tasdik edenler" şeklinde çoğul olarak okunmaları da, bu görüşü desteklemektedir. (Ebüssuûd)