لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الْمُحْسِن۪ينَۚ
“Gerçeği getiren” ile Cebrâil’in, “onu tasdik eden” ile Hz. Peygamber’in kastedildiği veya gerçeği getirenin Hz. Peygamber, onu tasdik edenin Hz. Ebû Bekir yahut Hz. Ali gibi önde gelen bazı sahâbîler olduğu yönünde görüşler varsa da burada Hz. Peygamber ile onu tasdik eden bütün müminlerin kastedildiği şeklindeki yaygın görüşün daha isabetli olduğu anlaşılmaktadır. İbn Mes‘ûd’dan nakledilen bir kıraat farkına dayanarak âyetin bu bölümünün, insanları Allah’ın birliğine inanmaya çağıran ve Allah tarafından kullarının iyiliği için konulmuş hükümlere uymaları yönünde insanları aydınlatan herkesi içine aldığı da ileri sürülmüştür (İbn Atıyye, IV, 531; Râzî, XXVI, 279; Şevkânî, IV, 350). 33. âyetteki “takvâ sahipleri” bu bağlamda üzerinde durulan tevhid ilkesiyle çelişen inançlara sapmaktan, ilâhî gerçeğe sırt çevirmekten sakınan samimi müminleri ifade etmektedir. Bunların niteliği olarak 34. âyetin metninde geçen “muhsinîn” kelimesinin masdarı olan ihsan kavramı ise her türlü iyi ve güzel davranış için kullanılmakla birlikte, bir hadiste “Allah’a O’nu görüyormuş gibi derin bir saygı ve huşû içinde ibadet etmek” şeklinde açıklanmıştır (Buhârî, “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 5, 7). Böylesine yüksek bir kulluk bilincine ve duyarlılığına ulaşan insanın, diğer işlerinin iyi ve güzel olmasında da aynı duyarlılığı göstereceğinde kuşku yoktur.
İnsanın yanlışlarının, günahlarının farkına vararak hatalı yolda olduğunu kabul edip dönüş yapması da günah işlememek kadar önemlidir, değerlidir. İnsan, yanlış yoldan dönüp iyi şeyler yapma fırsatına sahip olduğu sürece İslâm ona kapıyı açık tutmaktadır. Tövbenin başlı başına bir ibadet değeri taşıması da buradan ileri gelir. Bu sebeple 35. âyette yüce Allah, bu şekilde dönüş yapanların geçmişteki en büyük kötülüklerini dahi bağışlayacağı, onları geçmişteki günahlarına göre değil yaptıkları en güzel işlere göre ödüllendireceği müjdesini vermektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 616-617لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ
Cümle önceki ayetteki اُو۬لٰٓئِكَ ‘nin ikinci haberi olarak mahallen merfûdur.
İsim cümlesidir. لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl مَا mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يَشَٓاؤُ۫نَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يَشَٓاؤُ۫نَ fiili نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur.
عِنْدَ mekân zarfı يَشَٓاؤُ۫نَ fiiline mütealliktir. رَبِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الْمُحْسِن۪ينَۚ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذَ ٰلِكَ mübteda olup mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
جَزٰٓؤُا mübtedanın haberidir. الْمُحْسِن۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُحْسِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ
Bu cümle önceki ayetteki اُو۬لٰٓئِكَ ‘nin ikinci haberidir. Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Mübteda olan ismi mevsûl مَا , muahhar mübtedadır. Sılası olan يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle ifade edilmesi sonraki habere dikkat çekmek, yüceltmek ve tazim ifade etmek içindir.
رَبِّهِمْۜ izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde رَبَّ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
عِنْدَ , Rabb ismine muzâf olmakla şan ve şeref kazanmıştır.
مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ifadesi onlara verilecek şeylerin çokluğundan kinâyedir. (Âşûr)
ذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الْمُحْسِن۪ينَۚ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ذٰلِكَ mübteda, جَزٰٓؤُا الْمُحْسِن۪ينَۚ haberidir. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenin önemini, şerefini ve manevi değerinin çok yüksek olduğunu ifade eder. İşaret edilen Allah’ın muhsinlere verdiği mükâfatlardır.
ذٰلِكَ ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan istiare oluşur. Câmi’ her ikisindeki vücudun tahakkukudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Duhan/57, c. 5, s. 190)
ذٰلِكَ işaret ismi derecelerinin yüksekliğini ifade eder.
Müsnedin izafetle marife olması veciz anlatımın (az sözle çok mana ifade etme) yanında tazim ifade eder.
الْمُحْسِن۪ينَۚ , ism-i fail vezninde gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir.
Bundan önce müminlerin dünyadaki güzel işleri beyan edildikten sonra burada da onların güzel akıbetleri beyan edilmektedir.Yani onlar için, menfaatlerin celbi ve zararların defi konusunda dileyecekleri her şey vardır ve bu, yalnız Cennette değil, ahiretin bütün safhaları içindir. Çünkü günahların örtülmesi, kıyametin o en büyük korkusundan ve diğer hallerinden emin olmak gibi dileyecekleri şeyler, daha Cennete girmeden önce gerçekleşecektir. (Ebüssuûd)
الإحْسانُ , takvanın kemâlidir. Hz peygamber bir hadisinde şöyle buyurmuştur; “İhsan, O’nu görüyor gibi Allah’a kulluk etmendir”. (Âşûr)