Zümer Sûresi 35. Ayet

لِيُكَفِّرَ اللّٰهُ عَنْهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ  ...

Allah, işlediklerinin en kötüsünü örtmek ve onlara yaptıklarının en güzeli ile karşılık vermek için (onları böyle mükâfatlandırdı).
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِيُكَفِّرَ örtmesi içindir ك ف ر
2 اللَّهُ Allah’ın
3 عَنْهُمْ onlardan
4 أَسْوَأَ en kötülerini س و ا
5 الَّذِي
6 عَمِلُوا yaptıklarının ع م ل
7 وَيَجْزِيَهُمْ ve mükafatlandırması içindir ج ز ي
8 أَجْرَهُمْ ecirlerini ا ج ر
9 بِأَحْسَنِ en güzeliyle ح س ن
10 الَّذِي
11 كَانُوا olduklarının ك و ن
12 يَعْمَلُونَ yapıyorlar ع م ل
 

“Gerçeği getiren” ile Cebrâil’in, “onu tasdik eden” ile Hz. Pey­gamber’in kastedildiği veya gerçeği getirenin Hz. Peygamber, onu tasdik edenin Hz. Ebû Bekir yahut Hz. Ali gibi önde gelen bazı sahâbîler olduğu yönünde görüşler varsa da burada Hz. Peygamber ile onu tasdik eden bütün müminlerin kastedildiği şeklindeki yaygın görüşün daha isabetli olduğu anlaşılmaktadır. İbn Mes‘ûd’dan nakledilen bir kıraat farkına dayanarak âyetin bu bölümünün, insanları Allah’ın birliğine inanmaya çağıran ve Allah tarafından kullarının iyiliği için konulmuş hükümlere uymaları yönünde insanları aydınlatan herkesi içine aldığı da ileri sürülmüştür (İbn Atıyye, IV, 531; Râzî, XXVI, 279; Şevkânî, IV, 350). 33. âyetteki “takvâ sahipleri” bu bağlamda üzerinde durulan tevhid ilkesiyle çelişen inançlara sapmaktan, ilâhî gerçeğe sırt çevirmekten sakınan samimi müminleri ifade etmektedir. Bunların niteliği olarak 34. âyetin metninde geçen “muhsinîn” kelimesinin masdarı olan ihsan kavramı ise her türlü iyi ve güzel davranış için kullanılmakla birlikte, bir hadiste “Allah’a O’nu görüyormuş gibi derin bir saygı ve huşû içinde ibadet etmek” şeklinde açıklanmıştır (Buhârî, “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 5, 7). Böylesine yüksek bir kulluk bilincine ve duyarlılığına ulaşan insanın, diğer işlerinin iyi ve güzel olmasında da aynı duyarlılığı göstereceğinde kuşku yoktur. 

İnsanın yanlışlarının, günahlarının farkına vararak hatalı yolda olduğunu kabul edip dönüş yapması da günah işlememek kadar önemlidir, değerlidir. İnsan, yanlış yoldan dönüp iyi şeyler yapma fırsatına sahip olduğu sürece İslâm ona kapıyı açık tutmaktadır. Tövbenin başlı başına bir ibadet değeri taşıması da buradan ileri gelir. Bu sebeple 35. âyette yüce Allah, bu şekilde dönüş yapanların geçmişteki en büyük kötülüklerini dahi bağışlayacağı, onları geçmişteki günahlarına göre değil yaptıkları en güzel işlere göre ödüllendireceği müjdesini vermektedir. 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 616-617
 

لِيُكَفِّرَ اللّٰهُ عَنْهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

لِ  harfi,  يُكَفِّرَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. Gizli  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiiline mütealliktir. Takdiri, يسرّ لهم ذلك (Bu onları mutlu eder.) şeklindedir.  

يُكَفِّرَ  mansub muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.  عَنْهُمْ  car mecrur يُكَفِّرَ  fiiline mütealliktir. 

اَسْوَاَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  عَمِلُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

عَمِلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَجْزِيَهُمْ  cümlesi makabline matuftur.

يَجْزِيَهُمْ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir  هُمْ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.  

اَجْرَهُمْ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بِاَحْسَنِ  car mecruru  يَجْزِيَهُمْ  fiiline mütealliktir.  

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası كَانُوا يَعْمَلُونَ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَانُوا  nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. يَعْمَلُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَعْمَلُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

لِيُكَفِّرَ اللّٰهُ عَنْهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي عَمِلُوا 

 

لِيَكْفُرُوا  fiiline dahil olan  لِ , muzariyi gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir.  

لِ  ve akabindeki يُكَفِّرَ اللّٰهُ عَنْهُمْ اَسْوَاَ  cümlesi, masdar teviliyle takdiri  يسرّ لهم ذلك (Bu onları mutlu eder.) olan fiile mütealliktir. Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, teberrük ve telezzüz amacına matuftur. 

Mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. 

اَسْوَاَ  için muzâfun ileyh konumunda olan  الَّذ۪ي ‘nin sılası olan  عَمِلُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَنْهُمْ , ihtimam için, mef’ûl olan  اَسْوَاَ ‘ye takdim edilmiştir.

Özellikle  اَسْوَاَ  “en kötüsünün” örtülmesi mübalağa içindir; çünkü o örtülürse diğeri daha çok örtülür. Ya da en kötüsü denilmesi günahlarını gözlerinde büyüttükleri içindir. Çünkü kendilerini kusurlu ve günahkâr sanırlar, kazara yaptıkları küçük günahları günahlarının en kötüsü kabul ederler.  اَسْوَاَ ‘nin  سَيِّء  manasında olması da caizdir. (Beyzâvî, Âşûr)

Hulasa olarak sanki şöyle denilmiştir: zararların zail olması ve sevinçlerin hasıl olması için Allah, dileyecekleri her şeyi onlara vaat etmiştir ki, bu vaadin gereği olarak, zararların defi için, işlediklerinin en kötüsünü bile örtecek ve faydalı isteklerini vermek için de, yaptıklarının en güzeline denk olarak mükâfat verecek. (Ebüssuûd)


 وَيَجْزِيَهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

لِيُكَفِّرَ اللّٰهُ عَنْهُمْ  cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eden cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Car mecrur olan  بِاَحْسَنِ  için muzâfun ileyh konumunda olan has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ‘nin sılası olan  كَانُوا يَعْمَلُونَ  cümlesi,  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَانُ ’nin haberi olan  يَعْمَلُونَ ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

كَانُ ’in haberi muzari fiil olduğunda genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

اَحْسَنِ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Ayetteki iki cümle arasında mukabele sanatı vardır.

اَسْوَاَ - اَحْسَنِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab,  يُكَفِّرَ - يَجْزِيَهُمْ  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı hafî sanatları vardır.

عَمِلُوا - يَعْمَلُونَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.