فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ اِذْ جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَمَنْ | kim olabilir? |
|
2 | أَظْلَمُ | daha zalim |
|
3 | مِمَّنْ | kimseden |
|
4 | كَذَبَ | yalan uydurandan |
|
5 | عَلَى | hakkında |
|
6 | اللَّهِ | Allah |
|
7 | وَكَذَّبَ | ve yalanlayandan |
|
8 | بِالصِّدْقِ | doğruyu |
|
9 | إِذْ | zaman |
|
10 | جَاءَهُ | kendisine geldiği |
|
11 | أَلَيْسَ | yok mudur? |
|
12 | فِي |
|
|
13 | جَهَنَّمَ | cehennemde |
|
14 | مَثْوًى | bir yer |
|
15 | لِلْكَافِرِينَ | kafirler için |
|
“Allah hakkında asılsız inançlar uydurmak”tan maksat, O’nun ortakları bulunduğu veya çocuk edindiği gibi ulûhiyyetle bağdaşmayan bâtıl inançlara sahip olmak; “gerçeği yalan saymak”tan maksat ise kısaca Allah’ın insanlığa kurtarıcı olarak gönderdiği Kur’an’ın hak kitap ve Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğunu inkâr etmektir (Taberî, XXIV, 2). Bu tür haksız iddia ve isnatlarda bulunmak âyette zulümlerin en büyüğü olarak gösterilmiştir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 616Kezebe كذب :
Yalan demektir. Bu iş hem sözle hem de fiille gerçekleşebilir. Yalan söylemek demek olan كَذَبَ fiili tıpkı صَدَقَ fiili gibi iki meful alır. Bu fiilin mastarı كِذْبٌ ,كَذِبٌ ve كِذّابٌ şeklinde gelir. كَذَّبَ fiili doğru ya da yalan söylediğine bakmaksızın birini yalancılıkla itham etmektir. Kuran-ı Kerim’de geçen تَكْذِيبٌ kavramı ise doğru olanı yalan saymak anlamında kullanılmıştır.
الإفْتِراء ile الْكِذْبArasındaki Fark
İftira; yalanı kendi sözüyle uydurmaktır.
Kizb; başkasını taklid etmek suretiyle olur.
Kezib ile Muhal Arasındaki Fark
Muhal, hakkında haber verilmesi imkansız olan şeydir. Dolayısıyla buna inanmak doğru değildir ve batıl olduğu bilinir. Kezib ise haber verenin bir şeye ilişkin gerçeğe aykırı haber vermesidir. Buna inanmak mümkündür ve batıl olduğu istidlâli (akıl yürütme yoluyla) olarak bilinir. Kezib kelimesinin zıddı sıdq’dır.
Kezib ile İfk Arasındaki Fark
Kezib, haber verenin gerçeğe uygun olarak vermediği haber için konulmuş bir isimdir. İfk ise fâhiş ve kabih bir kezib anlamına gelir.
Kezib ile Cahd Arasındaki Fark
Kezib, haber verenin gerçeğe uygun olmayarak verdiği haberdir. Cahd ise apaçık olan bir şeyi veya bildiği bir şeyi inkar etmektir. Buna göre cahd, yukarıdaki şartlara uygun olarak inkardır. Oysa kezibde inkar olabilir de olmayabilir de.
Kezib - Zûr ve Buhtan Arasındaki Fark
Zûr doğru sanılsın diye görüntü itibarıyla düzeltilmiş ve süslenmiş söz anlamına gelir.
Bühtan ise insanın sevmediği ve hayretle karşıladığı bir şey ile yüz yüze gelmesi anlamına gelir.
Kizbin her tahrif ve dalaletin mebdei olduğu aşikardır.
Son olarak kizb hangi mevzuda olursa olsun hakkın ve gerçeğin mukabilidir. Kâzib hakkı ve hakikatı idrak etmekten mahrumdur. Dolayısıyla netice ve maksada ulaşmaktan da mahrumdur, daima dalalet içindedir. (Müfredat-Furuq-Bursevi-Tahqiq)
Kuran’ı Kerim’de pek çok formda 282 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri kâzib, tekzib, kezzap ve Kezban'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ اِذْ جَٓاءَهُۜ
فَ istînâfiyyedir, مَنْ istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur. اَظْلَمُ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
اَظْلَمُ ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. ‘Daha’ manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنْ müşterek ism-i mevsûlu مِنْ harf-i ceriyle birlikte اَظْلَمُ ism-i tafdiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
مِنْ harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel (karşılık), iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada ism-i tafdilden sonra geldiği için karşılaştırma manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَذَبَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir. عَلَى اللّٰهِ car mecruru كَذَبَ fiiline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَذَّبَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. بِالصِّدْقِ car mecruru كَذَّبَ fiiline mütealliktir.
اِذْ zaman zarfı كَذَّبَ fiiline mütealliktir. جَٓاءَهُ fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
(إِذْ) : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d) Sükûn üzere mebnîdir. Burda mef’ûlun bih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
كَذَّبَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ
Hemze istifhâm harfidir. لَيْسَ isim cümlesini olumsuz yapar. Sadece mazisi çekildiği için camid bir fiildir. Mazi kipinde tüm şahıs zamirlerine çekimi yapılabilmektedir. Türkçeye “değildir, yoktur, hayır” vb. şeklinde tercüme edilir. Bazen لَيْسَ ’nin haberinin başına manayı tekid için zaid (بِ) harf-i ceri gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ف۪ي جَهَنَّمَ car mecruru لَيْسَ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
فِي harf-i ceri mecruruna mekân zarfı, zaman zarfı, söz ve görüş konusu olarak, vardır – mevcuttur, hal, sebep, mukayese, karşılaştırma gibi manalar kazandırabilir. Burada mekân zarfı manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَثْوًى kelimesi لَيْسَ ‘nin muahhar ismi olup mukadder damme ile merfûdur. لِلْكَافِر۪ينَ car mecruru مَثْوًى ‘nın mahzuf sıfatına mütealliktir.
مَثْوًى kelimesi maksur bir isimdir. Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi…
Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfu halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَافِر۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi كفر olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ اِذْ جَٓاءَهُۜ
فَ istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İsim cümlesi formunda gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir.
İstifham ismi مَنْ mübteda konumundadır. اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ haberdir.
مِمَّنْ ‘in müteallakı olan اَظْلَمُ , ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ’in sılası olan كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, kınama ve azarlama manasına geldiği için cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olduğu istifhamda tecâhül-i ârif sanatı, lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
بِالصِّدْقِ kelimesi, Kur’an manasında kinayedir. Ayrıca جَٓاءَ fiiline isnadı aklî mecazdır.
وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ اِذْ جَٓاءَهُ cümlesi, sılaya matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اِذْ zaman zarfı كَذَّبَ fiiline mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan جَٓاءَهُ cümlesi اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.
كَذَبَ - بِالصِّدْقِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
İki farklı babda gelen كَذَبَ fiilinde iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَذَبَ ve مَنْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
كَذَّبَ - اَظْلَمُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah'a iftira ederek O'na şirk ve çocuk izafe edenden ve peygamberin, kendisine getirdiği hakkı ve doğruyu hiç tetkik ve tefekkür etmeden yalanlayandan daha zalim kimdir? Allah'a böyle iftira eden ve daha başta, hiç düşünmeden doğruyu hemen yalanlayan o kâfirler için Cehennemde bir yer mi yok! (Ebüssuûd)
اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda, talebî inşâî isnaddır.
ألَيْسَ في جَهَنَّمَ مَثْوًى cümlesindeki hemzenin, takrirî ve inkari istifham olması da mümkündür. (Âşûr)
Nakıs fiil لَيْسَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir. Sübut ifade eden menfi isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. ف۪ي جَهَنَّمَ , nakıs fiil لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. مَثْوًى , muahhar ismidir.
Cümle istifham üslubunda geldiği halde gerçek manada soru olmayıp tahkir, tevbih, korkutma amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
مَثْوًى burda الثُّواءِ ‘nın ismi mekanıdır. (Âşûr)
لِلْكَافِر۪ينَ car mecruru مَثْوًى ’in mahzuf sıfatına mütealliktir.
جَهَنَّمَ - مَثْوًى kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Bu ifadede istiare vardır. مَثْوًى , aslında sığınılacak yer demektir. Burada Cehennemin, insanın huzur bulmak, rahatlamak için ve hiç itiraz etmeden gittiği bir yere benzetilmesi, cehennemin korkunçluğunu mübalağa içindir. Ayette cehennemin onların مَثْوًى ’sı olduğunu söylemekle; aynı “cehennemle müjdele“ cümlesinde olduğu gibi tehekküm ve alay üslubu ile uyarma söz konusudur. Aralarındaki zıddiyet, tehekküm ve alay maksadıyla tenasübe benzetilmiştir. Sığınma, himaye manaları narda hayalen vardır.
İnkâr anlamı içeren soru edatlarının nefy adatıyla kullanıldığında takrîr yani kesinlik ifade ettiğine de değinen müfessir, اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ ayetini bu bağlamda tefsir etmektedir. Buna göre, cehennemde kâfirler için çok fazla yer olduğu dikkatlerimize sunulmaktadır. (Zemahşerî, Keşşâf, III, 449)
Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَذَبَ - لِلْكَافِر۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
لِلْكَافِر۪ينَ ‘deki marifelik ahde (önceden bilinen) de cinse de ihtimali vardır. (Beyzâvî)