Zümer Sûresi 48. Ayet

وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  ...

(Dünyada) kazandıkları şeylerin kötülükleri karşılarına çıkmış, alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَبَدَا ve görünmüştür ب د و
2 لَهُمْ kendilerine
3 سَيِّئَاتُ kötülükleri س و ا
4 مَا
5 كَسَبُوا yaptıkları işlerin ك س ب
6 وَحَاقَ ve kuşatmıştır ح ي ق
7 بِهِمْ onları
8 مَا şey
9 كَانُوا oldukları ك و ن
10 بِهِ onunla
11 يَسْتَهْزِئُونَ alay ediyor(lar) ه ز ا
 
“Zalimler”den maksat, inkârcı putperestlerdir. Kur’an, gerçekleri inkâr etmeyi, özellikle en büyük gerçek olduğu için bir ismi de Hak olan Allah’a ortak koşmayı çok büyük bir zulüm sayar (bk. Lokman 31/13). 45. âyette bu zalimlerin âhirete de inanmadıklarına dikkat çekilmişti. Burada ise onların, inanmadıkları kıyamet gününün dehşet verici azabı karşısındaki derin pişmanlıkları çarpıcı bir üslûpla ifade edilmektedir. 47. âyetin son cümlesiyle ilgili olarak Mücâhid’den aktarılan bir yoruma göre inkârcılar bu dünyada iyi olduğunu zannettikleri çeşitli işler yaparlar; ama kıyamet gününde bunların kötü olduğu apaçık ortaya konunca şaşkına döneceklerdir (Kurtubî, XV, 254). 48. âyet, insanların âhirette başlarına geleceklerin, bu dünyada işlediklerinin sonucu olduğunu, dolayısıyla hiç kimseye haksızlık edilmeyeceğini göstermektedir.
 

وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

 

Ayet, atıf harfi  وَ  ‘la önceki ayetteki  بَدَا  ya matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. بَدَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  لَهُمْ  car mecruru  بَدَا  fiiline mütealliktir.  سَيِّـَٔاتُ  fail olup lafzen merfûdur. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası كَسَبُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur. 

كَسَبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. حَاقَ  atıf harfi وَ ‘la  بَدَا ‘ya matuftur. 

حَاقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  بِهِمْ  car mecruru  حَاقَ  fiiline mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا بِه۪ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.

بِه۪  car mecruru  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiiline mütealliktir.

بِ  harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık – bedel, istiane, zaman – mekan zarfı gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi  هزأ ‘dir. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا 

 

Bu cümle atıf harfi  وَ ‘la öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

لَهُمْ  car mecruru  بَدَا  fiiline mütealliktir. Cümlede takdim-tehir vardır. Car mecrur, durumun onlara has olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir.

سَيِّـَٔاتُ  kelimesi için muzâfun ileyh konumunda olan müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası  كَسَبُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin izafetle marife olması tahkiri artırarak az sözle çok anlam ifade etmek içindir. 


 وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

 

Bu cümle  وَ  ile öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında lafzen ve manen mutabakat mevcuttur. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

حَاقَ  fiilinin faili olarak merfû mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası,  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlenin müsnedinin muzari fiil formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliğiyle muhatabın dikkatini uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur. 

Car mecrur  بِه۪ , ihtimam ve fasılaya riayet için, amili olan  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ ’ye takdim edilmiştir. (Âşûr) 

Henüz gerçekleşmemiş durum, ayette mazi fiille ifade edilmiştir.

Müstakbel, vukuunun kesinliğini ifade için maziyle ifade edilebilir. Böylece gelecekte vuku bulacak olan şey, sanki vuku bulmuş gibidir. Ahirette olacak haller bu işin kesinlikle vuku bulacağına delalet etmek üzere mazi fille anlatılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olması, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylem olduğuna veya geçmişte mûtat olarak yapılan ve âdet haline getirilen davranış olduğuna işaret eder. Fail onu sürekli yaptığından adet haline getirmiştir. (M. Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde Kane Fiili Ve Kur'an’da Kullanımı)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)

كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Mûsâ , Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c.5, s.124)

كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫ن  ifadesinden maksat ahiret azabıdır. Yani ayet-i kerimede ‘’azap’’ yerine  مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ ibaresi gelmiştir.  بِه۪  deki mecrur zamir  بِذِكْرِهِ  manasındadır. Mecrur zamirde istiare-i mekniyye vardır. (Âşûr)