فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۜ وَالَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ وَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَأَصَابَهُمْ | sonra başlarına geldi |
|
2 | سَيِّئَاتُ | kötülükleri |
|
3 | مَا |
|
|
4 | كَسَبُوا | kazandıklarının |
|
5 | وَالَّذِينَ | kimselere |
|
6 | ظَلَمُوا | zulmedenlere |
|
7 | مِنْ |
|
|
8 | هَٰؤُلَاءِ | bunlardan |
|
9 | سَيُصِيبُهُمْ | erişecektir |
|
10 | سَيِّئَاتُ | kötülükleri |
|
11 | مَا |
|
|
12 | كَسَبُوا | yaptıklarının |
|
13 | وَمَا | ve değillerdir |
|
14 | هُمْ | onlar |
|
15 | بِمُعْجِزِينَ | engel olacak |
|
Kötülüğü Allah’a nisbet ederken nimeti, iyiliği kendinden bilme tarzındaki yanlış telakki eleştirilmekte; gerek eski inkârcı toplulukların gerekse 51. âyette “bunlar” şeklinde kendilerine işaret edilen putperest Araplar’ın bu telakkiye göre davrandıkları; sonuçta öncekiler gibi bunların da kendi kazanımları olan kötülüklerinin cezasını çekecekleri açıklanmaktadır. 52. âyette rızık örneğinden hareketle bolluğun da sıkıntının da Allah’ın irade ve takdirine bağlı olduğu ortaya konmuştur.
Kötülüğün Allah’tan geldiğini kabul ederken iyi durumları kendinden bilen, bunları kendi bilgisinin, yetenek ve deneyiminin sonucu olarak gören anlayışı Kur’an-ı Kerîm reddeder. Aslında Allah’ın izni ve iradesi olmadan evrende hiçbir olay gerçekleşmediği gibi insanlar da herhangi bir iyi veya kötü durumla karşılaşmazlar. Bu açıdan iyilik de kötülük de Allah’tandır (bk. en-Nisâ 4/78). Öte yandan insanın kendi niyet ve seçiminin etkili olduğu iyilik veya kötülükler –her üç âyette geçen deyimiyle– onun kendi kesbi (kazanımı) olup sonuçları da etkisinin derecesine göre kendisine aittir; sorumluluğu oranında kötülüğün cezasını görür, iyiliğin ödülünü alır. Bu bakımdan Kur’an-ı Kerîm’de insanlarla ilgili eylemler, iyilik veya kötülük, nimet veya sıkıntı türünden olgular, yerine göre Allah’a da insanlara da nisbet edilmiştir. 49. âyete göre nimetin verilmesi bir imtihandır; onu Allah’ın rızasına ve hükümlerine uygun olarak değerlendirenler imtihanı kazanmış, aksine hareket edenler de kaybetmiştir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 624-625فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۜ
Ayet, atıf harfi فَ ile مَٓا اَغْنٰى ‘ya matuftur.
اَصَابَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. سَيِّـَٔاتُ fail olup lafzen merfûdur.
مَا ve masdar-ı müevvel muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. كَسَبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَصَابَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi صوب ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَالَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ
وَ atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası ظَلَمُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
ظَلَمُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ car mecruru ظَلَمُوا ‘daki failin mahzuf haline mütealliktir.
سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ cümlesi mübteda الَّذ۪ينَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
Fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. يُص۪يبُ damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. سَيِّـَٔاتُ muahhar fail olup lafzen merfûdur.
مَا ve masdar-ı müevvel muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. كَسَبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَ
وَ haliyyedir. مَا olumsuzluk harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. هُمْ munfasıl zamir مَا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur. بِ harf-i ceri zaiddir.
مُعْجِز۪ينَ lafzen mecrur, مَا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur.
مُعْجِز۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۜ
Bu cümle öncesine فَ atıf harfiyle atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzâfun ileyh konumundaki masdar harfi مَا ’nın sılası olan كَسَبُوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin izafet formunda gelmesi veciz ifade ve tahkir içindir.
سَيِّـَٔاتُ ’ın isabet etmesi ifadesinde sebep müsebbep alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatı vardır. سَيِّـَٔاتُ (günah) tabiriyle esasen yapılan günahların cezası kastedilmiştir.
Burada cezanın سَيِّـَٔاتُ (günah/suç) olarak isimlendirilmesi ise bunun Kur’an bağlamında وَجَزَ ٰۤؤُا۟ سَیِّئَةࣲ سَیِّئَةࣱ مِّثۡلُهَاۖ Şura/40.ayetinde müşâkele-i tahkikiye üslubuna göre سَیِّئَةࣲ (kötülük) tabiriyle anılmış olmasından dolayıdır. Burada söz konusu tabirin geçtiği bağlama telmih vardır. Dolayısıyla ayette yer alan سَیِّئَةࣲ lafzı müşâkil olup, müşâkeli, başka bir bağlamda ceza anlamında kullanılan سَیِّئَةࣲ lafzıyla aynıdır. Bu aynı zamanda Kur’an’ın Kur’an ile tefsirinin de güzel bir örneğini teşkil etmektedir. (Adem Yerinde, Belâgat İlminde Müşâkele Sanatı)
وَالَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ
Bu cümle وَ atıf harfiyle … مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , mübteda olarak mahallen merfûdur. Müsnedin ileyhin ism-i mevsûlle marife olması tahkir ifade eder. ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ , ism-i mevsûlun sılasıdır. Îrabdan mahalli yoktur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mekke ehlinden müşriklere işaret eden (Âşûr) مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ car mecruru, ظَلَمُوا fiilinin failinden mahzuf hale mütealliktir.
سَيُص۪يبُهُمْ cümlesi ism-i mevsûlun ref mahallinde haberidir. سَيُص۪يبُهُمْ fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. Cümlede müsnedin ileyhin izafetle gelmesi sözü kısaltmak ve tahkir içindir.
سَيِّـَٔاتُ ‘nün muzafun ileyhi olan مَا , ismi mevsûl veya masdariyyedir. كَسَبُواۙ fiili ism-i mevsûlun sılasıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
مَا - كَسَبُواۙ - سَيِّـَٔاتُ kelimelerinin tekrarında ıtnâb, اَصَابَهُمْ - يُص۪يبُهُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve bu kelime grupları arasında ise reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَ
وَ , haliyyedir. Cümle, سَيُص۪يبُهُمْ fiilindeki mef’ûl zamirden haldir.
Nefy harfi مَا , nakıs fiil ليس gibi amel etmiştir. مَٓا ‘nın haberi olan بِمُعْجِز۪ينَ ’ye dahil olan بِ , zaiddir. Zaid harfler cümleyi tekid eder. Sübut ve istimrar ifade eden menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
مُعْجِز۪ينَ ism-i fail vezninde gelerek sübut ve devam ifade etmiştir.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Burada بِ harfi manayı pekiştirmek için gelmiş olup zaiddir. Olumlu cümlelerde لَٓ harfinin tekid ifade ettiği gibi, olumsuz cümlelerde de لَيْسَ ve مَا 'nın haberinin başında gelen بِ harfi tekid bildirir. (Suyûtî, İtkân, II, 142)
Farklı anlamlardaki مَا ’lar arasında tam cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.