Zümer Sûresi 50. Ayet

قَدْ قَالَهَا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ  ...

Bunu kendilerinden öncekiler de söylemişti ama kazandıkları şeyler onlara hiçbir yarar sağlamamıştı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَدْ elbette
2 قَالَهَا bunu demişlerdi ق و ل
3 الَّذِينَ kimseler
4 مِنْ
5 قَبْلِهِمْ onlardan öncekiler ق ب ل
6 فَمَا ama olmadı
7 أَغْنَىٰ yararı غ ن ي
8 عَنْهُمْ kendilerine
9 مَا şeyler
10 كَانُوا ك و ن
11 يَكْسِبُونَ kazandıkları ك س ب
 

Kötülüğü Allah’a nisbet ederken nimeti, iyiliği kendinden bilme tarzındaki yanlış telakki eleştirilmekte; gerek eski inkârcı toplulukların gerekse 51. âyette “bunlar” şeklinde kendilerine işaret edilen putperest Araplar’ın bu telakkiye göre davrandıkları; sonuçta öncekiler gibi bunların da kendi kazanımları olan kötülüklerinin cezasını çekecekleri açıklanmaktadır. 52. âyette rızık örneğinden hareketle bolluğun da sıkıntının da Allah’ın irade ve takdirine bağlı olduğu ortaya konmuştur. 

Kötülüğün Allah’tan geldiğini kabul ederken iyi durumları kendinden bilen, bunları kendi bilgisinin, yetenek ve deneyiminin sonucu olarak gören anlayışı Kur’an-ı Kerîm reddeder. Aslında Allah’ın izni ve iradesi olmadan evrende hiçbir olay gerçekleşmediği gibi insanlar da herhangi bir iyi veya kötü durumla karşılaşmazlar. Bu açıdan iyilik de kötülük de Allah’tandır (bk. en-Nisâ 4/78). Öte yandan insanın kendi niyet ve seçiminin etkili olduğu iyilik veya kötülükler –her üç âyette geçen deyimiyle– onun kendi kesbi (kazanımı) olup sonuçları da etkisinin derecesine göre kendisine aittir; sorumluluğu oranında kötülüğün cezasını görür, iyiliğin ödülünü alır. Bu bakımdan Kur’an-ı Kerîm’de insanlarla ilgili eylemler, iyilik veya kötülük, nimet veya sıkıntı türünden olgular, yerine göre Allah’a da insanlara da nisbet edilmiştir. 49. âyete göre nimetin verilmesi bir imtihandır; onu Allah’ın rızasına ve hükümlerine uygun olarak değerlendirenler imtihanı kazanmış, aksine hareket edenler de kaybetmiştir. 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 624-625
 

قَدْ قَالَهَا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. Fiil cümlesidir. قَالَهَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  fail olarak mahallen merfûdur.  مِنْ قَبْلِهِمْ  car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَغْنٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  عَنْهُمْ  car mecruru  اَغْنٰى  fiiline mütealliktir. 

مَا  ve masdar-ı müevvel fail olarak mahallen merfûdur.

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. 

يَكْسِبُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَكْسِبُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَغْنٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  غني ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

قَدْ قَالَهَا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle tahkik harfi  قَدْ ’la tekid edilmiştir. Müspet mazi fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.

قَالَهَا  fiilindeki mansub zamir,  اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍۜ  cümlesindeki söze aittir. (Âşûr)

Fail konumundaki cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sıla cümlesinde icaz-ı hazif vardır.  مِنْ قَبْلِهِمْ  mahzuf sılaya mütealliktir.

Müsnedün ileyh arkadan gelecek habere dikkat çekmek amacıyla ism-i mevsûl olarak gelmiştir.

قَدْ  sadece fiilin başına gelen bir tekîd harfidir. Muzari fiilin başına geldiği zaman bazen azlık bazen de çokluğa delalet eder. Ancak belâgat alimlerinin sözlerinden anladığımıza göre; fiilin gerçekleştiği anlatılmak isteniyorsa  قَدْ  harfi, başına geldiği fiil için ister mazi ister muzari olsun tekid ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 


 فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

Bu cümle öncesine  atıf harfi  فَ  ile atfedilmiştir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

اَغْنٰى  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası  كَانُوا يَكْسِبُونَ , nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَنْهُمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir. 

كَان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve  geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar  olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

يَكْسِبُونَ - اَغْنٰى  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Cümledeki birinci  مَٓا  nefy harfi, ikincisi ise ism-i mevsûldür. Aralarında tam cinas ve reddül reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.