Nisâ Sûresi 126. Ayet

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطاً۟  ...

Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلِلَّهِ Allah’ındır
2 مَا hepsi
3 فِي olanların
4 السَّمَاوَاتِ göklerde س م و
5 وَمَا hepsi
6 فِي olanların
7 الْأَرْضِ ve yerde ا ر ض
8 وَكَانَ ك و ن
9 اللَّهُ Allah
10 بِكُلِّ her ك ل ل
11 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
12 مُحِيطًا kuşatmıştır ح و ط
 

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ


وَ  atıf harfidir.  لِلّٰهِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.  فِي السَّمٰوَاتِ  car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. 

مَا فِي الْاَرْضِ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

لِ  harf-i ceri mecruruna tahsis, sahiplik, istihkak, sebep gibi manalar kazandırabilir. Burada sahiplik manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطاً۟


وَ  istînâfiyyedir.  كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  اللّٰهُ  lafza-i celâli,  كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur.  بِكُلِّ  car mecruru  مُح۪يطًا۟ ’e müteallıktır.

شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  مُح۪يطًا۟  kelimesi  كَانَ ’nin haberidir.  مُح۪يطًا۟  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
 

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ

 

وَ ’la önceki ayetteki istînâfa atfedilen bu ayet, sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır.

Ayette takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

لِلّٰهِ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda olan müşterek ism-i mevsûlün sılası mahzuftur.  فِي السَّمٰوَاتِ , bu mahzuf sılaya müteallıktır.

Cümledeki takdim, kasr ifade eder. Kasr, اِنَّ ’nin haberi ve ismi arasındadır. Yer ve gökteki her şey, Allah’a kasredilmiştir.  لِلّٰهِ  maksurun aleyh/mevsûf, مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ  maksur/sıfattır. 


Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi sonrasındaki habere dikkat çekmek amacına matuftur. Ayrıca tazim ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.

Tevcîh manası ihtiva eden müşterek ism-i mevsûl  مَا, hem akıllılar hem de gayrı akiller için kullanılmıştır. Bu tağlib sanatıdır.

السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

السَّمٰوَاتِ  [Gökler] kelimesinde zımnen  الْاَرْضِ  [arz] da ifade edilir. Böyle yerlerde umumdan sonra husus zikrediliyor, diyebiliriz. Biz arzın üzerinde yaşadığımız için arz bizim için ayrıca bir önem taşır. Ayrıca biz önce yukarıya, etrafa bakarız. Onun için önce sema zikredilmiştir. 

Allah Teâlâ bu ayette, gökte olanları yerde olanlardan önce zikretmiştir. Çünkü gökte olan varlıkların halleri, yerde olanların durumlarının birer sebebidir. Böylece Cenab-ı Hakk sebebi, sonuçtan önce zikretmiştir. Bu da yerdekilerin bütün durumlarının, göktekilerin durumlarına istinat ettiğine delalet eder. Göktekilerin durumunun da Allah’ın yaratma ve tekvînine dayandığı hususunda herhangi bir şüphe yoktur.

[Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah’ındır.] gibi tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. 

لِلّٰهِ’deki  ل  harf-i cerinin anlamları:

1- Tahsis: Her şey Allah’a aittir, hiç kimse hiçbir şeyin sahibi değildir.

2-  إلى  anlamıyla dönüşlülük: Her şey Allah’a dönücüdür.

3- Temlik: Her şey Allah’ın mülkiyetindedir.

4- Hakiki istila: Allah gökleri ve yerdeki her şeyi istila etmiştir. (Medine Balcı)

فِي السَّمٰوَاتِ [Göktekiler] buyruğundan sonra فِي الْاَرْضِۜ [Yerdekiler]’in atfedilmesi tecrîddir, çünkü arz aslında semanın (gökler) içindedir.

السَّمٰوَاتِ  ve  الْاَرْضِ  arasında vasıldan îhâm-ı tezâd vardır.

الْاَرْضِ  kelimesinin müfred gelişi mecazîdir, cemi anlamlı müfred isimdir. Çok kullanılması ve arzın çoğul şeklinin fesahata aykırı olması sebebe ile Kur’an’da arz kelimesinin çoğulu olan آراض kelimesi geçmez. Talak Suresi 12. ayette آراض  yerine مثلهن  kelimesi kullanılmıştır.


وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطاً۟

 

Cümle makabline matuftur.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bütün kemal sıfatlara şamil lafza-i celâlin  كَانَ ’nin ismi olarak gelmesi telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak amacına matuftur.

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle  اللّٰهُ  isminde tecrîd sanatı vardır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  بِكُلِّ شَيْءٍ  amili olan  مُح۪يطًا۟ ‘e takdim edilmiştir. Bu takdim Allah’ın herşeyi kuşattığını vurgulamıştır.

“Allah her şeyi kuşatıcıdır.” cümlesinde müsnedün ileyhin açık isim gelişi tazim ve tahsis ifade eder. Zamir yerine özel ismi olarak geçmesi de zihne yerleştirmek içindir.

Müsned olan  مُح۪يطًا۟  kelimesinin nekre gelişi; tazim ve teksir bildirir.

Cümle “Allah her şeyi kuşatıcıdır.” şeklinde sadece mübteda-haber şeklinde gelse yine anlam aynı olurdu. Fakat nakıs fiil olan  كَانَ’nin ismi ve haberi şeklinde gelmesi, ıtnâbtan îgāldir.  كَانَ  fiilindeki ezeliyet anlamı için bu şekilde gelmiştir.

Gök ve yerdekilerin Allah’ın olması ifadesi, bütün her şeyi kuşatıcı olması manasının altında Allah’ın sonsuz kudretini belirtmek, vurgulamak anlamı vardır. Yani idmâc vardır.

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekit için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.