وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَٓاءِۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ ف۪يهِنَّۙ وَمَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ ف۪ي يَتَامَى النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الْوِلْدَانِۙ وَاَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامٰى بِالْقِسْطِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِه۪ عَل۪يماً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَيَسْتَفْتُونَكَ | senden fetva istiyorlar |
|
2 | فِي | hakkında |
|
3 | النِّسَاءِ | kadınlar |
|
4 | قُلِ | de ki |
|
5 | اللَّهُ | Allah |
|
6 | يُفْتِيكُمْ | size hükmünü açıklıyor |
|
7 | فِيهِنَّ | onlar hakkında |
|
8 | وَمَا | vardır |
|
9 | يُتْلَىٰ | okunan(ayet)ler |
|
10 | عَلَيْكُمْ | size |
|
11 | فِي |
|
|
12 | الْكِتَابِ | Kitapta |
|
13 | فِي | hakkında |
|
14 | يَتَامَى | öksüz |
|
15 | النِّسَاءِ | kadınlar |
|
16 | اللَّاتِي | onlar ki |
|
17 | لَا |
|
|
18 | تُؤْتُونَهُنَّ | onlara vermiyorsunuz |
|
19 | مَا | olanı |
|
20 | كُتِبَ | yazılmış |
|
21 | لَهُنَّ | kendilerine |
|
22 | وَتَرْغَبُونَ | ve istiyorsunuz |
|
23 | أَنْ |
|
|
24 | تَنْكِحُوهُنَّ | kendileriyle evlenmek |
|
25 | وَالْمُسْتَضْعَفِينَ | ve zavallı |
|
26 | مِنَ | hakkında |
|
27 | الْوِلْدَانِ | çocuklar |
|
28 | وَأَنْ | ve hakkında |
|
29 | تَقُومُوا | yerine getirmeniz |
|
30 | لِلْيَتَامَىٰ | öksüzlere karşı |
|
31 | بِالْقِسْطِ | adaleti |
|
32 | وَمَا |
|
|
33 | تَفْعَلُوا | yapacağınız |
|
34 | مِنْ | her |
|
35 | خَيْرٍ | hayrı |
|
36 | فَإِنَّ | muhakkak ki |
|
37 | اللَّهَ | Allah |
|
38 | كَانَ |
|
|
39 | بِهِ | onu |
|
40 | عَلِيمًا | bilir |
|
Rağibe رغب : رَغْبَة Bu kelimenin asıl anlamı, bir şeyin geniş olmasıdır. رَغْبٌ kelimesi في ve إلى edatlarıyla geldiğinde, bir şeyi arzulamak anlamına gelir. رَغِيبٌ çokça bağış ve lutuf anlamındadır. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 8 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri rağbet, Regaib ve Ragıb'dır. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَٓاءِۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. يَسْتَفْتُونَكَ fiili نَ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. فِي النِّسَٓاءِ car mecruru يَسْتَفْتُونَكَ fiiline müteallıktır. Muzâf mahzuftur. Takdiri, شأن النساء (Kadınların durumu) şeklindedir.
يَسْتَفْتُونَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İstif’âl babındadır. Sülâsîsi فتي’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ ف۪يهِنَّۙ
Fiil cümlesidir. قُلِ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri أنت’dir. Mekulü’l-kavli اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ ف۪يهِنَّ ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubtur.
اللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. يُفْت۪يكُمْ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُفْت۪يكُمْ fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ف۪يهِنَّ car mecruru يُفْت۪يكُمْ fiiline müteallıktır.
يُفْت۪يكُمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi فتي’dir. İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ ف۪ي يَتَامَى النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ
وَ atıf harfidir. Müşterek ism-i mevsul مَا, lafza-i celâle matuf olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يُتْلٰى meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. عَلَيْكُمْ car mecruru يُتْلٰى fiiline müteallıktır.
فِي الْكِتَابِ car mecruru يُتْلٰى ’daki zamirin mahzuf haline veya يُتْلٰى fiiline müteallıktır. ف۪ي يَتَامَى car mecruru فِي الْكِتَابِ car mecrurunun müteallakının müteallıkı veya ondan bedeldir. يَتَامَى kelimesinin cer alameti elif üzerine mukadder kesradır. النِّسَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الّٰت۪ي müfret müennes has ism-i mevsûlu, يَتَامَى ’nın sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsulun sılası لَا تُؤْتُونَهُنَّ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تُؤْتُونَهُنَّ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası كُتِبَ لَهُنَّ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
كُتِبَ meçhul, fetha üzere mebni mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. لَهُنَّ car mecruru كُتِبَ fiiline müteallıktır.
وَتَرْغَبُونَ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الْوِلْدَانِۙ وَاَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامٰى بِالْقِسْطِۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Haliyye olması da caizdir. تَرْغَبُونَ fiili نَ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf bir عَنْ harf-i ceriyle birlikte تَرْغَبُونَ fiiline müteallıktır. تَنْكِحُوهُنَّ mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
الْمُسْتَضْعَف۪ينَ kelimesi atıf harfi وَ ’la يَتَامَى النِّسَٓاءِ ‘ye matuftur. الْمُسْتَضْعَف۪ينَ ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
مِنَ الْوِلْدَانِ car mecruru الْمُسْتَضْعَف۪ينَ ’nin mahzuf haline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf في harfiyle cer mahallindedir. Takdiri, وفي أن تقوموا لليتامى şeklindedir. تَقُومُوا fiili نَ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لِلْيَتَامٰى car mecruru تَقُومُوا fiiline müteallıktır. بِالْقِسْطِ car mecruru aynı şekilde تَقُومُوا fiiline müteallıktır.
وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِه۪ عَل۪يماً
وَ istînâfiyyedir. مَا iki fiili cezmeden şart ismidir. Mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
تَفۡعَلُوا۟ şart fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. مِنۡ خَیۡرࣲ car mecruru mahzuf zamirin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, ما تفعلوه من خير (Hayır olarak yaptığınız şey) şeklindedir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismidir.
اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi müstetir هو zamiridir. بِه۪ car mecruru عَل۪يمًا ’e müteallıktır. عَل۪يمًا kelimesi كَانَ ’nin haberidir.
وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَٓاءِۜ
وَ istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi müspet muzari fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Vahidî (ra) şöyle demiştir: اِستِفتَى, fetva istemek manasındadır. Mesela, Arapçada “Adamdan, mesele hakkında fetva sordum, o da bana tam olarak, fetva verdi.” denir. Bu fiilin masdarı اِفْتَى olup فَتْوَى ve فُتْيا kelimeleri de اِفْتَى manasına kullanılan iki isimdir. اِفْتَى kelimesi, müşkil olan bir şeyi açıklığa kavuşturmak manasındadır. Kelimenin aslı, kuvvetlenen ve kemale eren genç manasındaki فتى kelimesidir. Sanki bir kimsenin müşkilini (problem) halleden, onu dinç bir genç gibi kuvvetlendirmiş olur. Fetva, zor bir olayda doğru hükmü açıklamakla, amel edecek kimsenin kalbine bir kuvvet vermektir. مُفْتيِ (müftü) de bu kuvveti verebilmek için ehliyetine ve salahiyetine, ahlâk ve gücüne hakkıyla güvenilir bir zat olması gerekir ki bu da (Bakara Suresi, 112) ayetinin delaleti üzere islâm ve ihsan sahibi olmak ve (Nisa Suresi, 83) ayetinin delaleti üzere istinbata (dini delillerden sonuç çıkarmaya) gücü yeten alimlerden olmakla mümkün olur. (Fahreddin er-Râzî - Elmalılı)
قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ ف۪يهِنَّۙ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلِ fiilinin mekulü’l-kavli sübut ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Lafza-i celal mübteda, يُفْت۪يكُمْ ف۪يهِنَّۙ haberidir. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve celâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, emre itaate teşvik içindir.
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
يَسْتَفْتُونَكَ - يُفْت۪يكُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَمَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ ف۪ي يَتَامَى النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ
Atıfla gelen cümle sübut ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müşterek ism-i mevsûl مَا, mübteda, …يُتْلٰى عَلَيْكُمْ haberidir.
Resulüm; senden kadınlar hakkındaki hükümleri soruyorlar. Onların sordukları özellikle kadınların mirastaki payları değildi. Peygambere kadınlarla ilgili birçok şey sormuşlardı. Sorulan konulardan bir çoğuna ilişkin hükümlerin beyanı, Kur’an’ın ilgili ayetlerine havale edilmiştir. Bazı hükümler de burada açıklanıyor.
وَمَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ [Kitapta size okunan] ifadesi, bir arızi (ara) cümle olabilir. Buna göre Kitap’tan maksat, Levh-i Mahfûz’dur ve amaç okunan ayetlerin yüceliğini ortaya koymak, Kitab’ın tesis ettiği hukuka göre adaleti ve hakkaniyeti sağlamaktır. Bu tefsire göre مَا يُتْلٰى [okunanlar] kavramı hem daha önce geçen ayetlerde okunanları hem de bundan sonraki ayetlerde okunacakları kapsar.
مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَاب [Kitapta size okunan] cümlesi, yemin cümlesi de olabilir. Buna göre üzerine yemin edilenin şanını tazim için zikredilmiş olur. Yani “De ki: Ve Kitapta size okunanlara yemin ederim.” anlamına gelir. (Ebüssuûd)
Tevcih anlamı ihtiva eden mevsûl, lafza-i celâle atfedilmiştir. ف۪يهِنَّۙ’deki mecrur zamire matuf olduğu da söylenmiştir.
Sılası müspet muzari fiil sıygasında gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Has ism-i mevsûl يَتَامَى ,الّٰت۪ي için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb babındandır.
Mevsûlün sılası menfi muzari fiil sıygasında gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayetteki üçüncü ism-i mevsûl, لَا تُؤْتُونَهُنَّ fiilinin mef’ûlü konumundadır. Lâzım-ı faide-i haber, ibtidaî kelamdır.
الْكِتَابِ Kur’an-ı Kerim’den kinayedir.
يُتْلٰى [Okunan] tabirinde Kur’an’ın dinlenmesine işaret vardır.
Bahsedilen fetva verme şunlar hakkındadır: Kadın yetimler yahut yetim kızlar ve kadınlar hakkında ki siz onlara yazılmış farz olan miras, mehir ve diğerleri gibi haklarını vermezsiniz, bir de onları kendinize nikâh etmeyi arzu edersiniz veya kimseye nikâh etmek istemezsiniz ve her iki şekilde sefalete düşürürsünüz. Bunun nüzul sebebi (Nisa Suresi, 3) ayetinde Hazreti Âişe’den rivayet olarak nakledilmiştir.
Fetva verme, bir de baliğ olmayan (ergenlik çağına ermeyen) küçük çocuklar hakkındadır ki bunlara miras vermiyorlardı, (Nisa Suresi, 11) buyuruldu. Bir de bütün yetimler hakkında adaletli olmanız, işlerine adalet ile bakmanız hakkındadır. Ki (Nisa Suresi, 2) gibi ayetlerdir. (Elmalılı - Fahreddin er-Râzî - Ebüssuûd)
وَتَرْغَبُونَ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الْوِلْدَانِۙ وَاَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامٰى بِالْقِسْطِۜ
Cümle لَا تُؤْتُونَهُنَّ cümlesine وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezayüftür. Lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَنْ ve akabindeki müspet muzari fiil cümlesi masdar teviliyle تَرْغَبُونَ fiilinin mefûlüdür. الْمُسْتَضْعَف۪ينَ kelimesi tezayüf sebebiyle يَتَامَى النِّسَٓاءِ’ye atfedilmiştir.
مِنَ الْوِلْدَانِۙ’deki مِنَ harfi ba'diyet ifade eder.
وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ kelimesi يَتَامَى النِّسَٓاءِ ‘ye atfedilmiştir. Tekmil ve idmâcdır. Çünkü hususi olarak kadınların durumu hakkındadır. وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ’den murad, müstad’afaddır. Lakin müzekker sıygasıyla tağlîb olarak gelmiştir. (Âşûr)
اَنْ ve masdar-ı müevvel takdir edilen في harfiyle birlikte ف۪ي يَتَامَى النِّسَٓاءِ’ye matuftur. Atıf sebebi temasüldür. Harf-i cerin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
الْمُسْتَضْعَف۪ينَ - لْيَتَامٰى - الْوِلْدَانِۙ ve يُتْلٰى - الْكِتَابِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الْكِتَابِ - اَنْ - مَا - لْيَتَامٰى - النِّسَٓاءِ - هُنَّ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
تَرْغَبُونَ fiili hem istediğiniz hem de istemediğiniz manasında tezdaddandır, tevcih sanatı vardır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
الْقِسْطِ her şeye “hakkını” vermek demektir. Belki birisinin hakkı azdır, ona çok vermek adil olmaz. Bu kelimenin iki manası vardır: 1- Taksit taksit, 2- Payını vermek.
الْقِسْطِ; güzel taksim etmek, hak sahibine malını vermek demektir.
عدل ise eşitlik demektir. Cevizi herkese birer tane verilirse adalet olur ama daha çok ihtiyacı olana daha çok verilmesi kıst olur.
وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِه۪ عَل۪يماً
Ayetin fasılası şart üslubunda haberî isnaddır. وَ istînâfiyye, مَا şart ismidir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Şart fiili تَفْعَلُوا’nun mef’ûlu olan مَا, amiline takdim edilmiştir.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.
Bu cümlede car mecrurun, كَانَ ’nin haberi olan عَل۪يمًا’e takdimi söz konusudur.
Bütün kemal sıfatlara şamil lafza-i celâlin اِنَّ ’nin ismi olarak gelmesi, telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak amacına matuftur.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu için lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil tertip faide-i haber inkârî kelamdır.
[Hayırdan ne yaparsanız Allah bilir.] cümlesinde lâzım söylenmiş, melzûmu yani “karşılığını verir” manası kastedilmiştir. Lâzım-melzûm alakasıyla mecâz-ı mürseldir.