Nisâ Sûresi 132. Ayet

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً  ...

Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلِلَّهِ Allah’ındır
2 مَا olanlar
3 فِي
4 السَّمَاوَاتِ göklerde س م و
5 وَمَا ve olanlar
6 فِي
7 الْأَرْضِ yerde ا ر ض
8 وَكَفَىٰ ve yeter ك ف ي
9 بِاللَّهِ Allah
10 وَكِيلًا vekil olarak و ك ل
 

Çünkü "göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır." Demek olur ki ayrılık, iki tarafın rızasıyla olmaz. Birinin diğerinde gözü bulunursa bu iğna (muhtaç etmeme) vaad edilmiş değildir. Kadın ayrılmak istemez, geçinmek arzu ederse, erkeğin onu boşaması günahtır. Aynı şekilde erkek bırakmak istemez, geçinmek arzu ederse, ayrılmaya zorlamak veya zor kullanmakla ayırmak da günahtır. O zaman bir taraf zalim durumunda kalır ki, bundan son derece sakınmak gerekir.

 Ey müslümanlar, yemin olsun ki, hem sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlara ve hem size Allah'tan gereğince sakınınız, azabından korkunuz diye tavsiye ettik ve eğer inkâr edecek olursanız biliniz ki, göklerde ve yerde her ne varsa hepsi Allah'ındır. Ve Allah her şeyden zengin ve sizin ibadetinize muhtaç değildir, o kendi zatında hamîd (övgüye layık)dir. Siz gerek hamdediniz, gerek etmeyiniz, o hadd-i zatında mahmud (hamdedilen) ve hamde layık olandır. Ne yaratılmışların küfür ve günahlarıyla zarar eden, ne de şükür ve itaatleriyle menfaat görendir. Ve hamîd (övgüye layık) olduğundan dolayı sırf rahmetiyle menfaatlerinizi temin ve sizi zarardan korumak için Allah'tan gereğince korkmayı ve inkâr ve küfürden sakınmayı emreder diye tavsiye ettik.

Hakikatte göklerde her ne var ve yerde her ne varsa bütün bunlar yaratılış ve mülk, öncelik ve sonralık bakımından Allah'ındır. Bütün bunlarda Allah'ın hükmüyle var etmek ve yok etmek, diriltmek ve yok etmek, sevindirmek ve azarlamak, sevab ve ceza ve diğerleri ile istediği gibi tasarruf eden ancak O'dur. Ve bu tasarruf ancak O'nun hakkıdır. Allah bunların hepsine bizzat sahip olduğu gibi, hepsinin işlerini ve işlerin hepsini tedbir ve idare etmekte ve her birini kendi hesabına görüp gözetmekte vekil olarak da Allah yeterlidir. Şu halde herkes O'na tevekkül ve itimat etmeli ve kendi işlerinde başarılı olmak için O'na müracaat edip teslim olmalıdır.

(Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)

 

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ

 

وَ  atıf harfidir.  لِلّٰهِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.  فِي السَّمٰوَاتِ  car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. 

مَا فِي الْاَرْضِ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِ  harf-i ceri mecruruna tahsis, sahiplik, istihkak, sebep gibi manalar kazandırabilir. Burada sahiplik manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  كَفٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.

بِ  zaiddir.  اللّٰهِ  lafzen mecrur olup  كَفٰى  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur.  وَك۪يلًا  ise hal veya temyiz olup fetha ile mansubtur.


 

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ

 

وَ  atıftır.  Ayet sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Ayette takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

لِلّٰهِ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda olan müşterek ism-i mevsûlün sılası mahzuftur.  فِي السَّمٰوَاتِ , bu mahzuf sılaya müteallıktır.

Cümledeki takdim, kasr ifade eder. Kasr, اِنَّ ’nin haberi ve ismi arasındadır. Yer ve gökteki her şey, Allah’a kasredilmiştir.  لِلّٰهِ  maksurun aleyh/mevsûf, مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ  maksur/sıfattır. 


Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, sonrasındaki habere dikkat çekmek amacına matuftur. Ayrıca tazim ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.

Tevcih manası ihtiva eden müşterek ism-i mevsûl  مَا, hem akıllılar hem de gayrı akiller için kullanılmıştır. Bu tağlib sanatıdır.

السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

السَّمٰوَاتِ  [Gökler] kelimesinde zımnen الْاَرْضِۜ  [arz] da ifade edilir. Böyle yerlerde umumdan sonra husus zikrediliyor, diyebiliriz. Biz arzın üzerinde yaşadığımız için arz bizim için ayrıca bir önem taşır. Ayrıca biz önce yukarıya, etrafa bakarız. Onun için önce sema zikredilmiştir. 

الْاَرْضِ kelimesinin müfred gelişi mecazîdir, cemi anlamlı müfred isimdir. Çok kullanılması ve arzın çoğul şeklinin fesahata aykırı olması sebebi ile Kur’an’da arz kelimesinin çoğulu olan آراض kelimesi geçmez. Talak Suresi, 12. ayette آراض  yerine مثلهن  kelimesi kullanılmıştır.

Allah Teâlâ bu ayette, gökte olanları yerde olanlardan önce zikretmiştir. Çünkü gökte olan varlıkların halleri, yerde olanların durumlarının birer sebebidir. Böylece Cenab-ı Hakk, sebebi sonuçtan önce zikretmiştir. Bu da yerdekilerin bütün durumlarının, göktekilerin durumlarına istinad ettiğine delalet eder. Göktekilerin durumunun da Allah’ın yaratma ve tekvînine dayandığı hususunda herhangi bir şüphe yoktur.

[Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah’ındır.] gibi tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. 

Allah Teâlâ, “Göklerde ve yerde olan şeyler Allah’ındır; vekil olarak Allah yeter. Eğer O dilerse ey insanlar, sizi giderir de (yerinize) başkalarını getirir. Allah buna hakkıyla kadirdir.” buyurmuştur. Bu, şu manadadır: “Allah hem yok etmeye hem de var etmeye kadirdir. Dolayısıyla eğer O’na isyan ederseniz, bilin ki sizi tamamen yok edip ortadan kaldırmaya ve kendisine ibadet ve tazim ile meşgul olacak başka bir topluluğu getirmeye kadirdir.” Binaenaleyh bu sözün, bu ayette yer almasından maksad, Hakk Teâlâ’nın, her şeye gücünün yettiğini iyice ortaya koymaktır. Bu tek bir delil, birçok manaya delâlet edince kendisi ile o manalardan herbirine istidlal olunsun diye, bunu burada zikretmek güzel ve yerinde olmuştur. Sonra Cenab-ı Hakk, bu delili, ikinci manaya istidlal edilsin diye, ikinci kez; üçüncü bir manaya istidlal edilsin diye de üçüncü kez zikretmiştir. İşte bu tekrar, delili bir defa söylemekten daha güzel ve daha uygundur. Çünkü delil zikredilince hatıra medlûlu bilmeyi gerektiren şeyler gelir. Binaenaleyh bu medlûl ile elde edilen ilim, daha kuvvetli ve daha açık olmuş olur. Böylece bu tekrarın, son derece güzel ve mükemmel olduğu ortaya çıkmış olur. Hem, sen bu delili üç kez tekrar edip her defasında da Allah’ın bir başka celâl sıfatının ispatını O’na dayandırdığın zaman, zihin Allah’ın, gökleri ve yeri yaratmasının, çok yüce birtakım esrara ve gayelere delâlet ettiği hususunda gafletten uyanır. İşte o zaman da insan, göklerin ve yerin yaratılışında tefekkür edip onların halleri ve sıfatları ile yaratıcının sıfatlarına istidlal etme gayretine girer. Bu kerim olan Kur’an’ın genel ve esas maksadı, akılları ve fehimleri, Allah’tan başkası ile meşgul olmaktan kurtarıp, marifetullaha gark olmaya sevk etmek olup, bu tekrar da bu gayenin tahakkukunu ifade edip, onu kuvvetlendirince, hiç şüphesiz ki bu tekrar son derece güzel ve yerinde olmuştur. (Fahreddin er-Râzî)

لِلّٰهِ’deki  ل  harf-i cerinin anlamları:

1. Tahsis: Her şey Allah’a aittir, hiç kimse hiçbir şeyin sahibi değildir.

2. إلى  anlamıyla dönüşlülük: Her şey Allah’a dönücüdür.

3. Temlik: Her şey Allah’ın mülkiyetindedir.

4. Hakiki istila: Allah gökleri ve yerdeki her şeyi istila etmiştir. (Medine Balcı)

فِي السَّمٰوَاتِ [Göktekiler] buyruğundan sonra فِي الْاَرْضِ [Yerdekiler]in atfedilmesi tecriddir, çünkü arz aslında semanın (gökler) içindedir.

السَّمٰوَاتِ  ve  الْاَرْضِ  arasında vasıldan îhâm-ı tezâd vardır.

Kur’an’daki zikredildiği bağlam düşünüldüğünde bu gibi ayetlerin ifade sadedinin, Allah’ın nimetlerinden birinin kevnî ayetlerin içine gizlenerek insanlara nimetlerinin hatırlatılması olduğu görülecektir. Müfessirler bu vb. bağlamının dışında anlamlar yüklenebilen ayetlerde de idmâc sanatı olduğu görüşündedirler. (Hasan Uçar Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî’ Sanatları Doktora Tezi)

Bu ibtidaî kelâm, bundan önce hikâye edilen söze dahil olmadığını fakat muhatapları gelecek şart cümlesine hazırlamak için olduğunu belirtmek içindir. Yani göklerde ve yerde olan bütün mahluklar, yaratılış olarak da mülk olarak da yalnız Allah’ındır. Allah Teâlâ, icat, idam, diriltmek ve öldürmek fiilleri ile mahlûkatı üzerinde dilediği gibi tasarruf eder. (Ebüssuûd)

 

وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Zaid  بِ harfi cümleyi tekid etmiştir. 

Cümlede mütekellimin Allah Tealâ olması dolayısıyla  للّٰهِ  isminde tecrîd sanatı vardır.

Bütün kemâl ve celâl sıfatların anlamlarını bünyesinde barındıran lafza-i celâlin tekrarı, haşyet uyandırma amacına matuftur. Ayrıca bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

[Vekil olarak Allah yeter.] cümlesinde zamir yerine özel ismin gelişi, muktezâ-i zahirin hilafına kelamdır. Zihne yerleştirmek ve tazim içindir.

وَك۪يلًا  temyizdir. Temyiz anlamı kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır.

Allah’ın vekil olarak kâfi olduğu sözünde tağlîb vardır. Allah sadece vekil  olarak değil, basîr, semî, hafîz vs. olarak da yeter.

Ayet-i kerimenin sonunda gelen Allah ismi, hükmün illetini belli eder. Ulûhiyet vasfından dolayı O vekil olarak kâfidir.

[Allah vekil olarak yeter.]  Melzûmu bizi korur, gözetir demektir. Lâzım- melzûm alakasıyla mecâz-ı mürseldir.

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. 

(Âşûr) 

Tezyîl cümlesi önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.