Nisâ Sûresi 133. Ayet

اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ اَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِاٰخَر۪ينَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى ذٰلِكَ قَد۪يراً  ...

Ey insanlar! Allah dilerse sizi yok eder ve başkalarını getirir. Allah, buna hakkıyla gücü yetendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنْ eğer
2 يَشَأْ (Allah) dilerse ش ي ا
3 يُذْهِبْكُمْ sizi götürür ذ ه ب
4 أَيُّهَا ey
5 النَّاسُ insanlar ن و س
6 وَيَأْتِ ve getirir ا ت ي
7 بِاخَرِينَ başkalarını ا خ ر
8 وَكَانَ ve ك و ن
9 اللَّهُ Allah
10 عَلَىٰ
11 ذَٰلِكَ buna
12 قَدِيرًا hakkıyla kadirdir ق د ر
 

Çünkü ey insanlar, bilmiş olunuz ki Allah dilerse sizi ortadan kaldırır, def eder ve yerinize diğerlerini getirir. Allah buna da kadirdir, hem pek kadirdir. "Eğer haktan yüz çevirirseniz, Allah yerinize başka bir kavim getirir de sonra onlar sizin gibi olmazlar." (Muhammed, 47/38) Rivayet olunuyor ki bu âyet indiği zaman Rasûlullah (s.a.v.) mübarek elini Selman-ı Farisi'nin arkasına vurmuş, "onlar bunun kavmi" buyurmuştur.

(Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)

 

اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ اَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِاٰخَر۪ينَۜ

 

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  يَشَأْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.

يُذْهِبْكُمْ  şartın cevabı olduğu için meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

Nida cümlesi itiraziyyedir. Nida harfi mahzuftur.  اَيُّ  münada nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  النَّاسُ  münadadan bedel veya onun sıfatıdır.

Münadanın başında harf-i tarif varsa önüne müzekker isimlerde  اَيُّهَا, müennes isimlerde  اَيَّتُهَا  getirilir. Bunlardan sonra gelen müştak ise sıfat, camid ise bedel olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَأْتِ  fiili atıf harfi  وَ ’la şartın cevabına matuftur.  يَأْتِ  illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  بِاٰخَر۪ينَ  car mecruru  يَأْتِ  fiiline müteallıktır.

 وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى ذٰلِكَ قَد۪يراً

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur.

عَلٰى ذٰلِكَ  car mecruru  قَد۪يرًا ’ e müteallıktır.  ذا  işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, ismi mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

قَد۪يرًا  kelimesi  كَانَ’nin haberi olup lafzen mansubtur.


 

اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ اَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِاٰخَر۪ينَۜ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.  يَشَأْ şart,  يُذْهِبْكُمْ  cevap fiilidir. Her ikisi de müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiil hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder.

اَيُّهَا النَّاسُ  cümlesi fasılla gelmiş, itiraziyyedir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. 

Cümle nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nida harfinin ve nidanın cevabının hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

يَأْتِ - يُذْهِبْكُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.


 وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى ذٰلِكَ قَد۪يراً

 

Müsnedün ileyh tazim ve korkutmak için bütün celâl ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan  ٱللَّه  ismiyle gelmiştir.

Mütekellimin Allah Teâlâ olması nedeniyle ayetteki lafz-ı celâlde tecrîd sanatı vardır.

“Allah buna hakkıyla kadirdir.” Kudret yüce Allah’ın ezelî bir sıfatıdır. O’nun malumatının nasıl sonu yoksa makdûrâtının (güç yetirdiği şeylerin) da sonu olmaz. O’nun sıfatları hakkında geçmiş, gelecek ve halihazırdaki durum aynıdır, Ayet-i kerimede bunun özel olarak mazi (di'li geçmiş zaman) ifadesiyle zikredilmesi, O’nun zat ve sıfatında herhangi bir şeyin sonradan hâdis olduğu vehmine kapılmamak içindir. Kudret ise fiilin kendisiyle meydana geldiği sıfattır. Kudret ile birlikte acizliğin varlığı mümkün değildir. (Kurtubî)

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıf olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiçbir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ  bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır. O’nun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığını belirtmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda  söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

Tüm yaratılmışlar Allah’ındır, hepsinin yaratıcısı, hükümdarı, tüm nimet çeşitleriyle onlara ihsanda bulunan O’dur. Dolayısıyla yarattıklarının O’na itaat edip karşı gelmemesini hak etmektedir. Herkes O’nun azabından sakınmalı ve mükâfatını ümit edebileceği işler yapmalıdır. (Keşşâf)

[Muhakkak ki Allah buna kadirdir.] Buna inanarak yaşamayan insanlar olmakla birlikte Allah’ın kudreti o kadar açıktır ki tekid edilmeye gerek yoktur. Ayrıca bu cümle isim cümlesi olarak gelmiştir. Bu da manayı kuvvetlendirir.

Ayetin bu son cümlesi önceki ibare için tezyîl ifade eder. Tezyîl  cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki  cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.