Nisâ Sûresi 143. Ayet

مُذَبْذَب۪ينَ بَيْنَ ذٰلِكَۗ لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلاً  ...

Onlar küfür ile iman arasında bocalayıp dururlar. Ne bunlara (mü’minlere) ne de şunlara (kâfirlere) bağlanırlar. Allah, kimi saptırırsa ona asla bir çıkar yol bulamazsın.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مُذَبْذَبِينَ yalpalayıp dururlar ذ ب ذ ب
2 بَيْنَ arada ب ي ن
3 ذَٰلِكَ bu
4 لَا ne
5 إِلَىٰ
6 هَٰؤُلَاءِ bunlara
7 وَلَا ne de
8 إِلَىٰ
9 هَٰؤُلَاءِ onlara
10 وَمَنْ ve kimseye
11 يُضْلِلِ şaşırttığı ض ل ل
12 اللَّهُ Allah’ın
13 فَلَنْ
14 تَجِدَ bulamazsın و ج د
15 لَهُ ona
16 سَبِيلًا bir (çıkar) yol س ب ل
 

 

مُذَبْذَب۪ينَ بَيْنَ ذٰلِكَۗ لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ


مُذَبْذَب۪ينَ  kelimesi  يُرَٓاؤُ۫نَ’deki zamirin hali olarak mahallen mansubtur.  (Âşûr) Nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

بَيْنَ  mekân zarfı,  مُذَبْذَب۪ينَ  kelimesine müteallıktır.  ذا  işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, ismi mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

لَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  car mecruru  مُذَبْذَب۪ينَ ’nin mahzuf haline müteallıktır.  هٰٓ  tenbih harfidir.  ؤُ۬لَٓاءِ  işaret ismi kesra üzere mebni mahallen mecrur, ismi mecrurdur.

لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur. 

 

  وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلاً

 

وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  şart ismi iki fiili cezm eder.  يُضْلِلِ  fiilinin mukaddem mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. يُضْلِلِ  şart fiili olup meczum muzari fiildir.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder.

تَجِدَ  mansub muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.  لَهُ  car mecruru  تَجِدَ  fiiline müteallıktır.  سَب۪يلًا  kelimesi  تَجِدَ  fiilinin mef’ûlun bihidir.
 

مُذَبْذَب۪ينَ بَيْنَ ذٰلِكَۗ لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ

 

Münafıkların hali olarak fasılla gelmiştir. Hal-i müekkidedir. 

مُذَبْذَب۪ينَ münafıkların dönekliklerini gözler önüne seren tecessüm sanatı ve istiare-i asliyedir. Fikirlerindeki tutarsızlık, din konusundaki tereddütlü halleri, bir o tarafa bir bu tarafa giden kimseye benzetilmiştir. Câmi’i, kararsızlıktır. Nasıl ki iki nokta arasında sürekli gidip gelen kişi, oturup bir yerde karar kılmadığı için sabit bir iş yapamaz, münafık da ne kâfirlerden ne müminlerden tam anlamıyla istifade edemez. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

Ayette kullanılan  مُذَبْذَب۪ينَ  kelimesinin hece tekrarından ötürü münafıkların içinde bulunduğu iman ve küfür arasında “tekrarlanan-süregelen ikilem” etkisini ek bir unsur olarak değerlendirir. Anlam ve lafızdaki ikilem etkisi, ayetin devamında da sürdürülmekte ve  لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  yapısıyla pekiştirilmektedir. (İsmail Bayer, Keşşâf Tefsirinde Belâgat Uygulamaları )

Küfür  ve imanı  işaret eden işaret ismi  ذٰلِكَ ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan istiare oluşur. Câmi’, her ikisindeki vücudun tahakkukudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)

اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  Car mecruru ve ona matuf olan وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ, mahzuf hale müteallıktır. 

وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ’nin tekrarında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.  Biriyle müminler, diğeriyle kâfirler kastedilmiştir. (Âşûr)

لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  [Ne onlara] mensupturlar ki mümin olsunlar,  وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  [ne de bunlara] mensupturlar ki müşrik diye adlandırılsınlar! (Keşşâf)


 وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلاً

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin son cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يُضْلِلِ اللّٰهُ  cümlesi şarttır. 

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan  فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلًا  cümlesi şartın cevabıdır.

Fiillerin  muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesi etkilenir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهَ  isminin zikri tecrîd sanatıdır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip mübteda olan  مَنْ ’in haberidir. Faide-i   haber talebî kelamdır. 

سَب۪يلًا۟  kelimesinde istiare vardır. Yol demektir. Cümlede kurtuluş, çare anlamında kullanılmıştır.

وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ  [Allah kimi saptırırsa] ifadesinde sebebe isnad şeklinde bir mecaz-ı mürsel vardır. Sapma fiilini kullar tercih etmiş, Allah da sonucu yaratmıştır.