Nisâ Sûresi 149. Ayet

اِنْ تُبْدُوا خَيْراً اَوْ تُخْفُوهُ اَوْ تَعْفُوا عَنْ سُٓوءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُواًّ قَد۪يراً  ...

Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz, yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki), Allah da çok affedicidir, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنْ eğer
2 تُبْدُوا açığa vurursanız ب د و
3 خَيْرًا bir iyiliği خ ي ر
4 أَوْ veya
5 تُخْفُوهُ onu gizlerseniz خ ف ي
6 أَوْ yahut
7 تَعْفُوا affederseniz ع ف و
8 عَنْ
9 سُوءٍ bir kötülüğü س و ا
10 فَإِنَّ (bilin ki) şüphesiz
11 اللَّهَ Allah da
12 كَانَ ك و ن
13 عَفُوًّا affedicidir ع ف و
14 قَدِيرًا güçlüdür ق د ر
 

Kişilere kendilerini koruma, bunun için kötülük yapandan, hakka tecavüz edenden şikâyetçi olma, onun durumunu başkalarına açıklama imkânı verilmekle beraber, bu hukuka uygun davranıştan önce ahlâk ve fazilete daha uygun bulunan bir başka davranış tavsiye edilmektedir: 1. Taraflar için daha hayırlı olacaksa kötülüğü bağışlamak, üstünü örtmek, onu başkalarının duymasına imkân vermemek. 2. Duruma göre iyiliği açıklamak veya gizlemek

(Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 171)

 

Riyazus Salihin, 557 Nolu Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 “Sadaka vermek malı eksiltmez. Kul başkalarının hatalarını bağışladıkca Allah da onun şerefini arttırır. Kim Allah için alçak gönüllü davranırsa, Allah da onu  yükseltir.”

 Müslim, Birr 69. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 82

18)

 

اِنْ تُبْدُوا خَيْراً اَوْ تُخْفُوهُ اَوْ تَعْفُوا عَنْ سُٓوءٍ

 


اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  تُبْدُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

خَيْرًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  تُخْفُوهُ  cümlesi atıf harfi  اَوْ  ile  تُبْدُوا  fiiline matuftur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اَوْ  atıf harfidir.  تَعْفُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  عَنْ سُٓوءٍ  car mecruru  تَعْفُوا  fiiline müteallıktır.

تُبْدُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  بدو ’dir. İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.


فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُواًّ قَد۪يراً

 


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli,  اِنَّ ’nin ismi olup mansubtur. 

اِنَّ ’nin haberi  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.

كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانَ ’nin ismi müstetir  هو  zamiridir ve mahallen merfûdur.  عَفُوًّا  lafzı  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubtur.  غَفُورًا  ise ikinci haberdir.


 

اِنْ تُبْدُوا خَيْراً اَوْ تُخْفُوهُ اَوْ تَعْفُوا عَنْ سُٓوءٍ 


Müstenefe olan ayet şart üslubunda haberî isnaddır.  تُبْدُوا  şart fiili müspet muzari sıygada, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üsluptaki müteakip iki cümle  اَوْ  atıf harfiyle istînâfa atfedilmiştir. Atıf sebebi ilk cümlede tezat, ikincide tezayüftür.

تُبْدُوا - تُخْفُوهُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab,  سُٓوءٍ - خَيْرًا  arasında ise tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

خَيْرًا  ‘daki tenvin tazim ve nev ifade eder.

تُبْدُوا خَيْرًا  cümlesiyle,  تُخْفُوهُ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

Bir suçu affetmek, bir hayrı açıklamaya ve gizlemeye dahil iken ayrıca zikredilmesinin sebebi, asıl amacın o olmasıdır. Hayrı açıklamak ve gizlemek, onun sebepleri olduğu için zikredilmişlerdir. Nitekim "şüphesiz Allah da her zaman fazlasıyla affedicidir" cümlesi de, bunu bildirir. Bu cümlenin, şartın cevabı olarak zikri, asıl umdenin, kudreti olduğu halde affetmek olduğuna delalet eder. Hülâsa Allah Teâlâ, muahaze kudreti olduğu halde ziyadesiyle affedicidir. (Ebüssuûd)

Sayısı çok olmasına rağmen hayırlar, bilhassa şu iki noktada toplanır:

1) Hakka karşı doğru olmak;

2) Halka karşı güzel ahlâklı olmak...

Halka karşı olan hayırlar da bilhassa şu iki noktada toplanmıştır:

a) Halka faydalı olmak.

b) Onlardan zararı gidermek... Buna göre ayetteki, "Eğer bir hayrı açıklar veya onu gizlerseniz" (yani açıktan veya gizli olarak yaparsanız) buyruğu halka faydalı olma hususuna; "yahut fenalığı affederseniz" ifadesi de, onlardan zararı giderme hususuna işarettir. Binaenaleyh bütün hayırlar ve iyi işler bu iki ifadenin içine girmektedir. (Fahreddin er-Râzî)


فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُواًّ قَد۪يراً

 

فَ  rabıtadır. فَ ’nin istînâfiyye, şartın cevabının mahzuf olduğu da söylenmiştir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, şartın cevabıdır. Faide-i  haber inkârî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırma amacına matuftur. Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıf olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezeli olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ  bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır.. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığını belirtmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi sayı 41)

كَانَ عَفُوًّا قَد۪يرًا  cümlesi  اِنَّ ’nin haberidir. 

كَانَ ’nin haberi olan عَفُوًّا قَد۪يرًا  kelimeleri mübalağa kalıbındadır. Aralarında  mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu, teşâbüh-i etrâf  sanatıdır. Aralarında  وَ  olmaması Allah’a ait bu iki sıfatın her ikisinin birden mevcudiyetine işarettir.

عَفُوًّا - تَعْفُوا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.