Nisâ Sûresi 150. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاًۙ  ...

Şüphesiz, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, “(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz” diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.  (150 - 151. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الَّذِينَ okimseler ki
3 يَكْفُرُونَ inkar ederler ك ف ر
4 بِاللَّهِ Allah’ı
5 وَرُسُلِهِ ve elçilerini ر س ل
6 وَيُرِيدُونَ ve isterler ر و د
7 أَنْ
8 يُفَرِّقُوا ayırmak ف ر ق
9 بَيْنَ arasını ب ي ن
10 اللَّهِ Allah
11 وَرُسُلِهِ ile elçilerinin ر س ل
12 وَيَقُولُونَ ve derler ق و ل
13 نُؤْمِنُ inanırız ا م ن
14 بِبَعْضٍ kimine ب ع ض
15 وَنَكْفُرُ ve inkar ederiz ك ف ر
16 بِبَعْضٍ kimini ب ع ض
17 وَيُرِيدُونَ ve isterler ر و د
18 أَنْ
19 يَتَّخِذُوا tutmak ا خ ذ
20 بَيْنَ arasında ب ي ن
21 ذَٰلِكَ bunun (ikisinin)
22 سَبِيلًا bir yol س ب ل
 

İlâhî dinlerin tamamı Allah’ın vahiy yoluyla peygamberlerine gerekli bilgiyi göndermesi, onların da ümmetlerine bunları iletmeleri, uygulamada örneklik etmeleri suretiyle oluşmuştur. Vahiy tek kaynaktan geldiği için bu dinler arasında çelişki bulunması mümkün değildir; farklılıklar ise dinin, dünya hayatını düzenleyen kurallarının, medenî ve zihnî seviyeye uymak durumunda olmasından kaynaklanmıştır. Bu dinlerin her biri, daha önce gelmiş ve peygamberine bildirilmiş bulunan dinleri onaylar, onların da hak dinler olduklarını kabul ederler.

Bu cümleden olarak müslümanlar, Hz. Âdem’den Rasûl-i Ekrem’e kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberlere ve onların getirdikleri kitaplara inanırlar. Yahudilerin ve hıristiyanların da –vahye dayalı, ilâhî dinlerin mensupları oldukları için– böyle davranmaları gerekirken yahudiler Hz. Îsâ’yı ve Hz. Muhammed’i, hıristiyanlar da Hz. Muhammed’i inkâr etmişler, bunların peygamber olduklarına ve getirdikleri kitapların da Allah’tan geldiğine inanmamışlardır. 150. âyetin tamamı, hak dinlerin ve peygamberlerin bir kısmına inanmayanlara yönelik kabul edilirse mâna şudur: Allah’ın gönderdiği peygamberlerin bir kısmına inanırken diğer kısmını inkâr edenler, iman bakımından O’nunla peygamberlerini ayırmaktadırlar. Çünkü kâmil bir iman hem Allah’a hem de O’nun bütün peygamberlerine inanmakla gerçekleşir. Allah’ın bazı peygamberlerine ve bu arada son peygambere inanmayanlar –ellerindeki kitapları bozulduğu ve peygamberleri de vefat etmiş bulunduğu için– doğru bir Allah inancına da sahip olamazlar.

 Şu halde bunlar, son peygamberi inkâr etmekle Allah’a iman bakımından da inkâra sapmış, dinli olmakla kâfir olmak arasında bir yol tutmuşlardır. Bir şeye din diye inandıkları için imanlıdırlar, imanları içerik bakımından düzgün ve tam olmadığı için kâfirdirler.

 Bazı tefsircilerin yaptıkları gibi âyetin dört parçasının dört ayrı inanç grubunu tanımladığı kabul edilirse mâna şöyle olur: “Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler” müşrikler, ateistler ve benzerleridir; “Allah ile peygamberlerini birbirinden ayıranlar”, Allah’a inanan ama peygamberleri inkâr edenlerdir; “ bir kısmına inanırken bir kısmını inkâr edenler” yahudiler, hıristiyanlar ve benzerleridir; “bunlar arasında bir yol tutanlar” ise münafıklardır. Bunların tamamı inkârcıdırlar, kâfirdirler, Allah Teâlâ’nın murat ettiği, hoşnut olduğu bir dinden, bir inanç düzeninden uzaklaşmışlardır. Muteber, geçerli, kurtarıcı iman, İslâm’ın âmentüsünde ifadesini bulmuş olan imandır, 152. âyette özetlenen inançtır (ayrıca bk. Bakara 2/62).

(Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 172-173)

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl,  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  يَكْفُرُونَ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

يَكْفُرُونَ  fiili,  نَ  harfinin sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِاللّٰهِ  car mecruru  يَكْفُرُونَ  fiiline müteallıktır.

رُسُلِه۪  atıf harfi  وَ ’la lafza-i celâle matuftur.

يُر۪يدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا  cümlesi sıla cümlesine matuftur.  يُر۪يدُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  يُر۪يدُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يُفَرِّقُوا  fiili  ن ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بَيْنَ  mekân zarfı,  يُفَرِّقُوا  fiiline müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

 رُسُلِه۪  atıf harfi  وَ ’la lafza-i celâle matuftur.


وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  يَقُولُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ ’dir.  نُؤْمِنُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن dur.  بِبَعْضٍ  car mecruru  نُؤْمِنُ  fiiline müteallıktır.  نَكْفُرُ بِبَعْضٍ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ ’e matuftur. 


وَيُر۪يدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاًۙ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  يُر۪يدُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  يُر۪يدُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يَتَّخِذُوا  fiili  ن ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بَيْنَ  mekân zarfı,  يَتَّخِذُوا  fiilinin mahzuf ikinci mef’ûlune  müteallıktır.  ذا  işaret ismi sükun üzere mebni olup mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

سَب۪يلًا  kelimesi birinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Takdiri; أن يتّخذوا مذهبا وسيطا بين الإيمان والكفر (İman ile küfür arasında yol seçmek isterlerse) şeklindedir.
 

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪

 

Müstenefe cümlesi olarak fasılla gelen ayet, isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin ismi olan has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan …يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ , müspet muzari fiil cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır. 

وَ ’la sıla cümlesine matuf olan  يُر۪يدُونَ  cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki masdar-ı müevvel  اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪  cümlesi  اَنْ ‘le birlikte  يُر۪يدُونَ  fiilinin mefûlü yerindedir.

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.

رُسُلِه۪  izafeti, muzâfın şanı içindir. Bu izafetin ve  اللّٰهِ  isminin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪  [Allah ve resulünün arasını ayırırlar] tabirinde temsilî istiare vardır.


وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ

 

يُر۪يدُونَ  cümlesine matuftur. Atıf sebebi temasüldür. Müspet muzari fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  يَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli  نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ , faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ  cümlesi mekulü’l-kavle tezat sebebiyle atfedilmiştir.

نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ  cümlesiyle  نَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. 

نَكْفُرُ -  نُؤْمِنُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı,  بِبَعْضٍۙ  kelimeleri arasında ise tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


 وَيُر۪يدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاًۙ

 

Hükümde ortaklık sebebiyle önceki  يُر۪يدُونَ  cümlesine atfedilmiştir. İki cümle arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Masdar-ı müevvel olan  اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪  cümlesi  اَنْ ‘le birlikte  يُر۪يدُونَ  fiilinin mef’ûlü yerindedir.

Küfür ve imanı işaret eden  ذٰلِكَ ’de istiare vardır. 

Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse, aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan istiare oluşur. Câmi’, her ikisindeki vücudun tahakkukudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

سَب۪يلًاۙ ’deki tenvin tahkir ifade eder.

سَب۪يلًاۙ  kelimesi tutum, davranış manasında istiare olarak gelmiştir.

‘Bazısına inanırız’ ifadesi hakkında umumi, geniş düşünebiliriz. Peygamberlerin bazıları, kitapların bazıları, bir kitabın bazı yerleri gibi.

Bu gruplar şöyle tarif edilebilir: Allah’ı ve peygamberleri inkâr edenler: müşrikler, kâfirler, ateistler; Allah ile peygamberlerinin aralarını ayırmak isteyenler: deistler; “biz bazısına inanırız, bazısını da inkar ederiz” diyenler: Yahudiler ve Hristiyanlar; bunun arasında bir yol edinmek isteyenler; münafıklar.

Allah Teâlâ, münafıkların yollarından ve metotlarından bahsedince, sözü yahudi ve hristiyanların yollarına ve onların biribirleriyle olan muhalefetlerine getirerek, bu surenin sonunda, bu hususlarda birçok şeyden bahsetmiştir.

Onların batıl yollarından birincisi; peygamberlerin bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmamalarıdır. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak, "Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler..." buyurmuştur. Çünkü Yahudiler, Hz Musa ile Tevrat'a inanır, Hz İsa ile İncil'i inkâr ederler. Hristiyanlar ise, Hz İsa ile İncil'e inanır, Hazret-i Muhammed ile Kur'an'ı inkâr ederler ve "Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler..." Yani onlar, Allah'a iman ile peygamberlerine imanı biribirinden ayırmak isterler "ve böylece (küfür ile iman) arasında bir yol tutmayı murad ederler." Yani, hepsine birden iman ile hepsini birden inkâr arası orta bir yol tutmayı isterler. O yol da, peygamberlerin bir kısmına iman edip, bir kısmını inkâr etmektir. (Fahreddin er-Râzî)