Nisâ Sûresi 151. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقاًّۚ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً  ...

Şüphesiz, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, “(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz” diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.  (150 - 151. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ işte
2 هُمُ onlar
3 الْكَافِرُونَ kafirlerdir ك ف ر
4 حَقًّا gerçek ح ق ق
5 وَأَعْتَدْنَا biz de hazırlamışızdır ع ت د
6 لِلْكَافِرِينَ kafirlere ك ف ر
7 عَذَابًا bir azab ع ذ ب
8 مُهِينًا alçaltıcı ه و ن
 

İlâhî dinlerin tamamı Allah’ın vahiy yoluyla peygamberlerine gerekli bilgiyi göndermesi, onların da ümmetlerine bunları iletmeleri, uygulamada örneklik etmeleri suretiyle oluşmuştur. Vahiy tek kaynaktan geldiği için bu dinler arasında çelişki bulunması mümkün değildir; farklılıklar ise dinin, dünya hayatını düzenleyen kurallarının, medenî ve zihnî seviyeye uymak durumunda olmasından kaynaklanmıştır. Bu dinlerin her biri, daha önce gelmiş ve peygamberine bildirilmiş bulunan dinleri onaylar, onların da hak dinler olduklarını kabul ederler.

Bu cümleden olarak müslümanlar, Hz. Âdem’den Rasûl-i Ekrem’e kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberlere ve onların getirdikleri kitaplara inanırlar. Yahudilerin ve hıristiyanların da –vahye dayalı, ilâhî dinlerin mensupları oldukları için– böyle davranmaları gerekirken yahudiler Hz. Îsâ’yı ve Hz. Muhammed’i, hıristiyanlar da Hz. Muhammed’i inkâr etmişler, bunların peygamber olduklarına ve getirdikleri kitapların da Allah’tan geldiğine inanmamışlardır. 150. âyetin tamamı, hak dinlerin ve peygamberlerin bir kısmına inanmayanlara yönelik kabul edilirse mâna şudur: Allah’ın gönderdiği peygamberlerin bir kısmına inanırken diğer kısmını inkâr edenler, iman bakımından O’nunla peygamberlerini ayırmaktadırlar. Çünkü kâmil bir iman hem Allah’a hem de O’nun bütün peygamberlerine inanmakla gerçekleşir. Allah’ın bazı peygamberlerine ve bu arada son peygambere inanmayanlar –ellerindeki kitapları bozulduğu ve peygamberleri de vefat etmiş bulunduğu için– doğru bir Allah inancına da sahip olamazlar.

 Şu halde bunlar, son peygamberi inkâr etmekle Allah’a iman bakımından da inkâra sapmış, dinli olmakla kâfir olmak arasında bir yol tutmuşlardır. Bir şeye din diye inandıkları için imanlıdırlar, imanları içerik bakımından düzgün ve tam olmadığı için kâfirdirler.

 Bazı tefsircilerin yaptıkları gibi âyetin dört parçasının dört ayrı inanç grubunu tanımladığı kabul edilirse mâna şöyle olur: “Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler” müşrikler, ateistler ve benzerleridir; “Allah ile peygamberlerini birbirinden ayıranlar”, Allah’a inanan ama peygamberleri inkâr edenlerdir; “ bir kısmına inanırken bir kısmını inkâr edenler” yahudiler, hıristiyanlar ve benzerleridir; “bunlar arasında bir yol tutanlar” ise münafıklardır. Bunların tamamı inkârcıdırlar, kâfirdirler, Allah Teâlâ’nın murat ettiği, hoşnut olduğu bir dinden, bir inanç düzeninden uzaklaşmışlardır. Muteber, geçerli, kurtarıcı iman, İslâm’ın âmentüsünde ifadesini bulmuş olan imandır, 152. âyette özetlenen inançtır (ayrıca bk. Bakara 2/62).

(Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 172-173)

 

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقاًّۚ

 

İsim cümlesidir.  اُو۬لٰٓئِكَ  ism-i işareti, mübteda olarak mahallen merfûdur.  هُمُ  fasıl zamiridir.  الْكَافِرُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

حَقًّا  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlaktır. Takdiri; حق ذلك حقا (Bu gerçek oldu) şeklindedir.


وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اَعْتَدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  لِلْكَافِر۪ينَ  car mecruru  اَعْتَدْنَا  fiiline müteallıktır.

لِ  harf-i ceri mecruruna tahsis, sahiplik, istihkak, sebep gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Cemi müzekker salim  الْكَافِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كفر  fiilinin ism-i failidir. Cer alameti  ی ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

عَذَابًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  مُه۪ينًا  ise  عَذَابًا ’in sıfatıdır.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقاًّۚ


Önceki ayetteki  اِنَّ ’nin haberi olan cümle fasılla gelmiştir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkarî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi muhatabı ikaz, tahkir ve akıbeti bildirmek içindir.  هُمُ  tekid ifade eden fasıl zamiridir.  حَقًّاۚ  mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakıdır.

حَقًّاۚ  kelimesi; ya cümlenin manasını tekid eder (onların tam kâfir oldukları bir gerçektir), ya da kâfirler kelimesinin masdarı olan küfrün sıfatıdır. (Onlar gerçekten küfre düşmüşlerdir, bu şeksiz şüphesiz sabittir) (Ebüssûd, Fahreddin er-Râzî)


وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında gelen cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اَعْتَدْنَا  fiilinde gaibden mütekellime iltifat vardır. Azabın özel olarak hazırlandığını vurgular.

نَا  [Biz] azamet zamiridir. Allah Teala yaptığı işin büyüklüğüne dikkat çekmek istediği zaman kendisi için bu zamiri kullanır.

Önceki ayette Allah ismi gelmişti. Burada biz zamiri geldiği için iltifat sanatı olmuştur.

Zamir makamında ‘kâfirler’ kelimesinin zahir olarak kullanılması, onları zemmetmek ve onların vasfını hatırlatmak içindir. Yahut bu zemm ve hatırlatma bütün kâfirler içindir ve onlar da öncelikle buna dahildir. (Ebüssûd)

Azab kelimesi nekre gelerek bilinemeyecek bir azab olduğu ifade edilmiştir. Bu da korkutmayı arttıran bir etkendir.

Sıfat da bu manayı tekid eder.

Hor-hakir eden azap ibaresinde sebebe isnad şeklinde mecaz-ı mürsel vardır.

Burada zamir makamında zahir isim (nankörler) kullanılması bize zımnen şunları bildirir: Bu vasıflara sahip kimse, Allah Teâlâ'nın nimetlerine nankörlük etmiştir. O'nun nimetlerine nankörlük edenler de, cimri davranmak ve nimetleri gizlemek suretiyle nimete ihanet etmiştir. İşte onlar için alçaltıcı bir azap vardır. (Ebüssuûd)

Kâfirler başlıca üç kısımdır. 

Birincisi: Ne Allah, ne peygamber tanımayan, hiç birine iman etmeyenler. 

İkincisi: İmanda Allah ile peygamberi birbirinden ayıranlar. Yani Allah'a iman iddiasında bulunup da Allah'ın gönderdiği peygamberlere inanmayanlar. Üçüncüsü: Peygamberlerin bazısını tanıyıp da bazısını tanımayanlardır ki, kitap ehlinden yahudi ve hristiyanlar bu kısımdadır. Ve bu ayet doğrudan doğruya bunlar hakkında inmiş, iman ile küfür arasında orta bir derece, bir yol bulunmadığı ve peygamberlerden bazısını tanımamak, hepsini tanımamak ve hepsini tanımamak Allah'ı da tanımamak demek olduğunu göstermiştir. Yani Allah'a ve peygamberlerine küfreden (inkâr eden)ler, fakat bunu açıklayarak değil, fikir ve mezhepleri bu küfrü gerektiren, ve Allah ile peygamberleri arasını imanda ayırdetmek isteyenler, hatta bunu da genel olarak ve umumi şekilde açıklamayıp sözleri bunu gerektiren, biz bazısına inanırız ve bazısına inanmayız diyenler, mesela "Mûsa, Üzeyr filan ve filan peygamberlere ve Tevrat'a inanırız, fakat İsa'ya ve Muhammed'e, İncil'e ve Kur'an'a inanmayız" diyen Yahudiler; aynı şekilde, "Mûsa'ya ve İsa'ya, Tevrat'a ve İncil'e inanırız ama, Kur'ân'a ve Muhammed'e inanmayız" diyen Hristiyanlar ve aynı şekilde yahudiler arasında "Muhammed bir peygamberdir ama, bizim peygamberimiz değildir" diye kaçamak yapan ve bu şekilde iman ile küfür arasında bir yol tutmak isteyenler, işte bütün bunlar muhakkak kâfirdirler ve küfürleri açıkça sabittir. Zira iman ile küfür, hak ile batıl arasında bir mertebe yoktur. Bir peygambere küfretmek, peygamberliğe küfretmektir. Peygamberliğe küfretmek, bütün peygamberlere küfretmektir ve bütün peygamberlere küfretmek, Allah'a küfretmektir. Çünkü Allah'ın bir emrine küfretmek, genel olarak, Allah'a küfretmektir. Biz de üstün kudret ve büyüklüğümüzle bütün kâfirlere alçaltıcı, ihanetli, aşağılatıcı bir azap hazırlamışızdır, sırası gelince tadacaklardır. Şu halde vadedilen af ve mükâfat böyle inkâr ve küfür sahiplerine değildir. (Elmalılı)