وَالّٰت۪ي يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَٓائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ اَوْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاللَّاتِي | ve kimseler |
|
2 | يَأْتِينَ | yapanlar |
|
3 | الْفَاحِشَةَ | fuhuş |
|
4 | مِنْ | -dan |
|
5 | نِسَائِكُمْ | kadınlarınız- |
|
6 | فَاسْتَشْهِدُوا | şahid getirin |
|
7 | عَلَيْهِنَّ | onlara karşı |
|
8 | أَرْبَعَةً | dört |
|
9 | مِنْكُمْ | içinizden |
|
10 | فَإِنْ | eğer |
|
11 | شَهِدُوا | onlar şahidlik ederlerse |
|
12 | فَأَمْسِكُوهُنَّ | tutun (dışarı çıkarmayın) |
|
13 | فِي |
|
|
14 | الْبُيُوتِ | evlerde |
|
15 | حَتَّىٰ | kadar |
|
16 | يَتَوَفَّاهُنَّ | o kadınları alıncaya |
|
17 | الْمَوْتُ | ölüm |
|
18 | أَوْ | ya da |
|
19 | يَجْعَلَ | gösterinceye |
|
20 | اللَّهُ | Allah |
|
21 | لَهُنَّ | onların yararına |
|
22 | سَبِيلًا | bir yol |
|
15 ve 16. Ayetler geniş tefsiri için;
https://Kur’ân.diyanet.gov.tr/tefsir/Nisâ-suresi/508/15-16-ayet-tefsiri
Erbaa' ربع :أرْبَعَة (dört), رُبْع (dörtte bir), رُبَاع (dörder dörder) formlarının tümü aynı köktendir. Dört mevsimin dördüncüsü olan ilkbaharın ismidir. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte toplam 22 kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri Rabia, erbain, rubai, murabba ve rubu’ dur. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَالّٰت۪ي يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَٓائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. Müfred müennes has ism-i mevsûl olan الّٰت۪ي , mübteda olarak mahallen merfûdur.
İsm-i mevsûlun sılası يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَأْت۪ينَ fiili sukun üzere mebni muzari fiildir. Faili نَ 'un nisve olup mahallen merfudur.
الْفَاحِشَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. مِنْ نِسَٓائِكُمْ car mecruru يَأْت۪ينَ ‘deki failin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ zaiddir. اسْتَشْهِدُوا fiili ن ‘un hazfiyle emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَلَيْهِنَّ car mecruru اسْتَشْهِدُوا fiiline müteallıktır. اَرْبَعَةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. مِنْكُمْ car mecruru اَرْبَعَةً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. Sayı temyizi mahzuftur. Takdiri; شهداء أو رجال (Şahit veya adam) şeklindedir.
فَاِنْ شَهِدُوا فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ اَوْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلاً
فَ istînâfiyyedir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. شَهِدُوا şart fiili olarak mahallen meczumdur. Damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اَمْسِكُوهُنَّ fiili ن ‘un hazfiyle mebni olan emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
فِي الْبُيُوتِ car mecruru اَمْسِكُوهُنَّ fiiline müteallıktır.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. يَتَوَفّٰيهُنَّ muzari fiilini gizli bir اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, başındaki حَتّٰى ile birlikte اَمْسِكُوهُنَّ fiiline müteallıktır.
يَتَوَفّٰيهُنَّ elif üzere mukadder fetha ile mansub muzari fiildir.
Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. الْمَوْتُ fail olup lafzen merfûdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri; ملائكة الموت (Ölüm melekleri) şeklindedir.
يَجْعَلَ fiili, atıf harfi اَوْ ile يَتَوَفّٰيهُنَّ fiiline matuftur. يَجْعَلَ mansub muzari fiildir.
اللّٰهُ lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. لَهُنَّ car mecruru يَجْعَلَ fiiline müteallıktır. سَب۪يلًا mef’ûlun bih olup lafzen mansubtur.وَالّٰت۪ي يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَٓائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ
وَ istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında onları tahkir ifade eder.
Haber olan فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ cümlesi emir fiil sıygasında talebî inşâî isnaddır.
İsm-i mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcîh sanatı vardır.
يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ [Fuhuş getirmek] ibaresinde tecessüm sanatı vardır. Sanki zina elle tutulur, getirilip götürülen bir cisim gibi söylenmiştir.
مِنْ نِسَٓائِكُمْ tabirindeki مِنْ kısım bildirir.
Teşrî’ üzerine teşrî’ olduğu için vav harfi atıf içindir. Kadınlarla ilgili hükme geri dönülmüştür. Çünkü Allah Teâlâ 4. ayette وآتُوا النِّساءَ صَدُقاتِهِنَّ نِحْلَةً buyurmuştur.
يَأْتِيانِها fiilindeki mansub ها zamiri de الْفَاحِشَةَ kelimesine aittir. (Âşûr)
Fahişe: Haddini aşmış, pek çirkin, aşırı edepsizlik demektir. الْفَاحِشَةَ de zinanın bir ismidir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَة Cenab-ı Hakk’ın, fuhuş işlemeyi bu şekilde ifade etmesinde bir incelik vardır ki o da şudur: Cenab-ı Hak, mükellefi bu günahı işlemekten nehyedince O, mükellefe bunu yapma konusunda yardımcı olmaz, aksine mükellef sanki o işe kendiliğinden gitmiş ve onu sırf karakteri gereği seçip tercih etmiştir. (Fahreddin er-Razi)
Alimler, ayette geçen “fahişe” kelimesinin, zina olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Birçok çirkin fiilden daha fazla çirkin ve kabih olduğu için, zinaya “fahişe” ismi ıtlak edilmiştir. (Fahreddin er-Razi)
“Küfür (kâfir olmak) ve adam öldürmek, zinadan daha çirkin ve kabahatli bir fiildir. Halbuki, bu fiiller “fahişe” ismiyle adlandırılmamışlardır” denilirse, biz deriz ki: Kuvveler üçtür: Kuvve-i natıka, kuvve-i gadabiyye ve kuvve-i şeheviyye. Kuvve-i natıkanın (düşünme kuvvetinin) bozulması; küfür, bidat ve bu ikisine benzeyen şeylerdir. Kuvve-i gadabiyyenin bozulması; adam öldürmek, kızmak ve benzeri şeylerdir. Kuvve-i şeheviyyenin bozulması ise; zina, livata, zamparalık ve bunlara benzeyen şeylerdir. Bu üç kuvvetin en adisi ve alçak olanı, şehevî kuvvetin fesada uğramasıdır.
Binaenaleyh onun fesada uğraması, hiç şüphesiz en adi bir fesat nev’i olmuş olur. İşte bu sebepten dolayı bu işe, hassaten “fahişe” ismi ıtlak edilmiştir. Allah ne murad ettiğini en iyi bilendir. (Fahreddin er-Razi)
Araplar cansız varlıkların cem’i hakkında اَلَّتِى, canlıların cem’i hakkında ise اَللَّاتِى kelimesini kullanırlar. Cansızların cemisi, müfred bir şey gibidir. Ama, canlıların cemisi böyle değildir, aksine onlardan her biri, kendisinin dışında kalanlardan birtakım özellik ve niteliklerle ayrılmamışlardır.
Dört şahitten murad, dört erkek mümin ve hür kimsedir.(Ebüssuûd)
فَاِنْ شَهِدُوا فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ اَوْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلاً
فَ istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda talebi inşâî isnaddır. شَهِدُوا şart cümlesidir.
فَ karinesiyle gelen, emir üslubunda talebî inşâî isnad olan …فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ cümlesi cevaptır.
Gaye bildiren cer harfi حَتّٰى ‘yı takibeden يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ cümlesi masdar teviliyle اَمْسِكُوهُنَّ fiiline müteallıktır. يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلً cümlesi masdar-ı müevvele atfedilmiştir. Vasıl sebebi temasüldür.
يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلًا [Allah onlara bir yol açıncaya kadar] cümlesinde hüküm vermek, yol açmak fiiliyle ifade edilerek istiare yapılmıştır. (Âşur) Nasıl ki bir dağ tepesine çıkmak için yol açmak lazımdır, aksi halde çıkılmaz. Aynı şekilde İslami bir konuda da Allah Teâlâ bir hüküm vermezse sonuca varamayız.
يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ ifadesinde istiare vardır. Çünkü gerçekte can alan ölüm meleği olduğu için can alma manasındaki تَوَفّٰي fiili mecaz ve anlam genişlemesi (el-ittisa) yoluyla ölüme nispet edilmiştir. Çünkü تَوَفّٰي 'nin gerçek anlamı bedenlerden ruhları almaktır. (kabd-ı ervah). (Şerif er-Radi, Kur'an Mecazları)
حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ [Onları ölüm alıncaya kadar] ifadesinde masdara isnad vardır. Mecazî aklîdir. (Sabuni)
اسْتَشْهِدُوا - شَهِدُوا arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
يَتَوَفّٰيهُنَّ - الْمَوْتُ kelimeleri arasında mürâât- nazîr sanatı vardır.