بَلْ رَفَعَهُ اللّٰهُ اِلَيْهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً
بَلْ رَفَعَهُ اللّٰهُ اِلَيْهِۜ
بَلْ idrâb harfi, hükmü iptal için gelmiştir. رَفَعَهُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. اِلَيْهِ car mecruru رَفَعَهُ fiiline müteallıktır.
بَلْ; idrâb harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً
وَ istînâfiyyedir. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
اللّٰهُ lafza-i celâli, كَانَ’nin ismi olup lafzen merfûdur.
عَز۪يزًا kelimesi كَانَ ’nin haberidir. حَك۪يمًا ise كَانَ ’nin ikinci haberidir.
بَلْ رَفَعَهُ اللّٰهُ اِلَيْهِۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette بَلْ, idrâb harfidir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırma kastının yanında haberin önemini de vurgulamaktadır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla اللّٰهُ isminin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
Bu ayet-i kerimede rücû sanatı vardır.
Hazreti İsa’nın semaya yükseltildiği bu ayetle sabittir. Bu ayetin bir benzeri de Allah’ın, Âl-i İmran Suresi’ndeki, [Şüphesiz ki seni öldürecek olan Benim, seni kendime yükseltip kaldıracak seni küfredenlerin içinden tertemiz çıkaracak...] ayetidir. Bil ki Allah Teâlâ, bu izah ettiği şeylerin hemen peşinden, Hazreti İsa’ya pekçok bela ve sıkıntıların ulaştığını, O’nun da Hazreti İsa’yı kendisine yükselttiğini zikredince bu beyan, Hazreti İsa’nın kendisine yükseltilmesinin mükâfat bakımından cennetten ve o cennetteki maddi lezzetlerden daha büyük olduğuna delalet etmiştir. (Ebüssuûd)
وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً
وَ istînâfiyyedir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak amacına matuftur.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle اللّٰهُ isminde tecrîd sanatı vardır.
Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin masdarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ’nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)
Allah Teâlâ kendi vasıflarını كَانَ ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıf olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezeli olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden كَانَ bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî كَانَ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığını belirtmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)
Haber olan iki vasfın, aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
عَز۪يزًا ,حَك۪يمًا sıfatları arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.