Nisâ Sûresi 22. Ayet

وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتاًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلاً۟  ...

Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayâsızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu, ne kötü bir yoldur.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا
2 تَنْكِحُوا artık evlenmeyin ن ك ح
3 مَا
4 نَكَحَ evlendiği ن ك ح
5 ابَاؤُكُمْ babalarınızın ا ب و
6 مِنَ
7 النِّسَاءِ kadınlarla ن س و
8 إِلَّا hariç
9 مَا olanlar
10 قَدْ
11 سَلَفَ geçmişte س ل ف
12 إِنَّهُ çünkü bu
13 كَانَ ك و ن
14 فَاحِشَةً edepsizliktir ف ح ش
15 وَمَقْتًا ve (Allah’ın) hışm(ı)dır م ق ت
16 وَسَاءَ ve iğrenç س و ا
17 سَبِيلًا bir yoldur س ب ل
 

وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَنْكِحُوا  fiili  ن’un hazfi ile meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

نَكَحَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اٰبَٓاؤُ۬كُمْ  faildir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مِنَ النِّسَٓاءِ  car mecruru mahzuf hale müteallıktır. 

اِلَّا  istisnâ edatıdır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, munkatı’ istisnâ olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  قَدْ سَلَفَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  سَلَفَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. 


 اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتاًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلاً۟

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.

كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ’nin ismi, müstetir  هو  zamiridir.  فَاحِشَةً  kelimesi  كَانَ ’nin haberidir.  مَقْتًا  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  فَاحِشَةً ’e matuftur.

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  سَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  سَب۪يلًا۟  temyiz olup fetha ile mansubtur. 

سَٓاءَ  fiilinin zem anlamı taşıyan camid fiil olması da caizdir.  Zem fiilinin mahsusu mahzuftur.

Takdiri;  سبيل ذلك النكاح (Bu nikâhın yolu) şeklindedir.


 

وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ


وَ  istînâfiyyedir. Ayet nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. İsm-i mevsûl veya masdariye olan  مَا ’nın sılası müspet mazi fiille gelmiştir. Müstesna olan ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası,  قَدْ  ile tekid edilmiş mazi fiil sıygasındadır.

Babalarınızın nikâhladığı kadınları nikâhlamayın (analarınızı ve üvey analarınızı). Direkt olarak “ana” kelimesi zikredilmemiştir. Çünkü bu o kadar çirkin bir olaydır ki bahsederken bile açık isimle değil kinaye ile bahsedilmiştir.

اٰبَٓاؤُ۬  [Babalar] kelimesi valid kelimesi gibi sadece baba için değil, dedeler için de kullanılır.

Buradaki  مَا, ellezi manasındadır. Cins murad edilmiştir. Hafifliği sebebiyle  من  yerine  مَا  tercih edilmiştir.  مَا’nın  mevsul manasıyla “babalarınızın hanımları ile nikâh yapmayın” manası da kesinleşmiş olur. Babanın bir kadınla nikâh akdi yapmış olması, oğlunun o kadınla hürmeti  (haramlığı) nedeniyle evlenmemesi için kâfi bir sebeptir. (Âşûr)

مِنَ النِّسَٓاءِ  tabirindeki  مِنَ  harfi beyaniyyedir.

لَا تَنْكِحُوا -  مَا نَكَحَ  arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı, نَكَحَ - لَا تَنْكِحُوا  fiilleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.

Hallül-Akd kitabının müellifi es-Seyyid: “Bu, mana yoluyla yapılmış bir istisnadır. Çünkü [Babalarınızla evlenmiş olan kadınlarla evlenmeyin. Ancak daha önce geçenler müstesna…] ayeti, tahrîm ayetinden (Nisa Suresi, 23) önce nazil olmuştur. Binaenaleyh daha önce olanlar affolunmuştur.” (Fahreddin er-Râzî)

Akıl sahibi olmayanlar için kullanılan  مَا  (o kadınlar ki..) harfinin  مَنْ  yerinde tercih edilmesi kadınların zatı itibarıyla değil vasıfları (nikâhları) itibariyledir. (Ebüssuûd)

Ebu Hanife, “Bir kimsenin, babasının zina ettiği bir kadınla evlenmesi haramdır.” derkenu Şafiî ise “haram değildir” demiştir. Ebu Hanife bu ayetle istidlal ederek şöyle demektedir: “Çünkü Allahu Teala insanı, babasının nikâhladığı bir kadını nikâhlamaktan nehyetmiştir. Nikâh, cinsî münasebetten ibarettir. Binaenaleyh bu ayet, insanı, babasının cinsî münasebette bulunduğu kadını nikâhlamaktan nehyetmiştir. Biz, şu sebeplerden dolayı nikâhın cinsi münasebette bulunmaktan ibaret olduğunu söyledik:

1. Cenab-ı Hakk, [Yine erkek, zevcesini (üçüncü defa olarak) boşarsa ondan sonra kadın, kendinden başka bir kocayı nikâhlamadıkça ona helal olmaz.] (Bakara Suresi, 230) buyurmuş, böylece bu nikâhı karıya nispet etmiştir. Halbuki karıya nispet edilen nikâh akid değil cinsî münasebette bulunmaktır. Çünkü insanın, bizzat kendi zevcesiyle evlenmesi mümkün değildir. Çünkü hasıl-ı tahsil imkânsızdır. Bir de, bu ayette nikâh ile kastedilen nikâh akdi olsaydı, o zaman sırf akid ile (üç talak ile boşanan kadın ilk kocasına) helal olması gerekirdi. Böyle olmadığına göre biz bu ayette nikâhlar kastedilenin, nikâh akdi olmadığını anlamış oluruz. Böylece de bunun, “insî münasebet”te bulunmak olduğu açık bir biçimde ortaya çıkar. Çünkü aralarında bir fark bulunduğunu hiç kimse söylememektedir.

2- Hakk Teâlâ, [Yetimleri nikâha erdikleri zamana kadar deneyin… (Nisa Suresi, 6)] buyurmuştur. Burada “nikâh” sözünden kastedilen, nikâh akdi değil cinsî münasebettir. Zira, “akîd” yapma ehliyeti devamlı olarak mevcuttur.

3- Cenab-ı Hakk, [Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan kadından başkasını nikâhlamaz. (Nur Suresi, 3)] buyurmuştur. Binaenaleyh eğer buradaki “nikâh” sözünden maksad nikâh akdi olsaydı, o zaman yalan söylenmiş olması gerekirdi. (Fahreddin er-Râzî, Âşur)


اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتاًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلاً۟

 

 

Ta’liliye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkarî kelamdır.

اِنَّ ’nin haberi  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiş haberî isnaddır.

فَاحِشَةً - مَقْتًاۜ - سَٓاءَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Temyiz konumundaki  سَب۪يلًا۟  dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Son cümle yasağın illetini bildirir. Bu üç şey bir arada olunca artık o çirkinliğin son mertebesidir. (Ebüssuûd)

Bu sıfatların nekreliği, tanınmayacak kadar kötü olduklarını ve teksir ifade eder.