يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْۚ وَخُلِقَ الْاِنْسَانُ ضَع۪يفاً
Bir önceki ayetin çözüm alanına giren konulardaki içerdiği yasal düzenlemelerde, hükümlerde ve direktiflerdeki hafifletmeye yönelik ilâhi irade son derece belirgindir. Bu irade, fıtrî içgüdülerin birer psikolojik realite olarak tanınmasında, bu içgüdülerin isteklerini karşılayan yasal düzenlemelerin getirilmesinde enerjilerinin verimli, güvenli ve yararlı alanlara yöneltilmesinde ortaya çıkar. Ayrıca tatminlerinin temiz, arınmış ve yücelmiş bir ortamda gerçekleştirilmesinde, bunalıma ve sapık davranışlara yol açacak biçimde baskı altında tutulmalarından kaçınılmasında ve bunun yanında sınırsız ve kayıtsız tatmin arama yollarında başıboş bırakılmamalarında somutlaşır.
İnsan hayatını düzenleyen ilâhi sistemin kapsamına aldığı genel hayat alanına gelince, bu alandaki hafifletmeye yönelik ilâhi irade de belirgindir. Bunun somut göstergesi yüce Allah’ın insan fıtratını, insanın gücünün sınırlarını ve gerçek ihtiyaçlarını bir bütün olarak gözetmesi, yapıcı insan enerjilerini özgür bırakması, bu insan enerjilerinin etrafında heder olmalarını ve kötüye kullanılmalarını önleyecek koruyucu duvarlar örmesidir.
Çoğu kimse, -özellikle kadın-erkek ilişkilerinde- yüce Allah’ın sistemine bağlı kalmanın zor ve sıkıntılı, buna karşılık nefislerinin arzuları peşinden sürüklenenlerin başıboşluk yolunu izlemelerinin kolay ve mutluluk verici olduğunu sanır. Bu kocaman bir saplantıdır. Farz edelim ki, içgüdüleri bütün sınırlayıcı engellerden kurtarılarak tamamen başıboş bırakılmış; insan her davranışında sırf içgüdüsel hazzı arar olmuştur. Hazzın. tek belirleyici faktör olarak baş köşeye kurulduğu böyle bir ortamda “sorumluluk” bilincinin adı anılmaz olmuş; insanlar dünyasında kadın-erkek ilişkilerinin amacı, bu ilişkilerin hayvanlar dünyasındaki amacı ile tamamen özdeşleşmiş; karşı cinsler arasındaki ilişkiler her türlü ahlâkî sınırlamadan ve sosyal sorumluluktan soyutlanmış olsun. Bütün bunlar ilk bakışta kolaylık rahatlık ve özgürlük olarak görünürler. Oysa aslında birer sıkıntı, zorluk, bunalım ve ağır yüktürler. Bunların sarsıcı sonuçları sosyal hayatta -hatta bireysel hayatta- üzücü, yıkıcı ve mahvedicidir.(Fizilalil Kur’ân/Seyyid Kutub)
يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْۚ
Fiil cümlesidir. يُر۪يدُ damme ile merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. اَنْ ve masdar-ı müevvel, يُر۪يدُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يُخَفِّفَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir. عَنْكُمْۚ car mecruru يُخَفِّفَ fiiline mütealliktir.
يُخَفِّفَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi خفف ’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَخُلِقَ الْاِنْسَانُ ضَع۪يفاً
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. خُلِقَ fetha üzere meçhul mazi fiildir. الْاِنْسَانُ naib-i fail olup lafzen merfûdur. ضَع۪يفًا hal olup fetha ile mansubdur.
يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْۚ
وَ ’la önceki ayetteki istînâfa atfedilen cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin tüm esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâlle marife olması, durumun önemini vurgulamak, konuya dikkat çekmek amacına matuftur.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يُخَفِّفَ عَنْكُمْۚ cümlesi, masdar teviliyle mef’ûl konumundadır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olmasına rağmen ikaz ve haşyet duyguları uyandırma amacıyla zamir yerine اللّٰهَ isminin zikredilmesi, ıtnâb ve tecrîd sanatıdır.
يُخَفِّفَ fiili tef’il babındandır. Bu bab çokluk anlamıyla Allah’ın ümmet-i Muhammed’e ilahi lütfunun çokluğunu bildirir. Duhul anlamıyla bu hafifliği sizin içinize, işinize, her halinize dahil etmek ister demektir. Bu bab lazım fiili, müteaddiye çevirir. Yani sizi hafif hale getirmek ister manasındadır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
Ayette geçen اَنْ يُخَفِّفَ [hafifletme] ile ilgili iki açıklama yapılmıştır:
a) Bundan murad, zaruret esnasında, cariyelerle evlenmenin mübah kılınmış olmasıdır. Bu, Mücahid ve Mukâtil'in görüşüdür:
b) Diğer alimler ise: Bu, şeriatın bütün hükümleri ile kendisinden bize bir lütuf olmak üzere bize müyesser kılıp kolaylaştırdığı ve İsrailoğullarına ağırlaştırdığı gibi bize ağırlaştırmamış olduğu bütün teklifleri hakkında umûm ifade eden bir tabirdir, demişlerdir. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir)
وَخُلِقَ الْاِنْسَانُ ضَع۪يفاً
وَ istinafiyyedir. Meçhul, müspet, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hafifletme sebebini bildiren ta’lîl cümlesi mesabesindedir.
ضَع۪يفًا hal olarak ıtnâb sanatıdır.
ضَع۪يفًا - يُخَفِّفَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
İnsanın zayıflığı; yaratılıştaki zayıflık da, emir ve yasaklara uyma konusundaki zayıflık da olabilir.
Bu son cümle tezyîldir. (Âşûr)
İbni Abbas’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Nisa Suresi’nde sekiz ayet vardır ki bunlar, bu ümmet için, üzerine güneş doğup batan her şeyden daha hayırlıdır. Bu ayetler şunlardır:
1- “Allah, size tebyin etmek (belirtmek, açıklamak), sizden öncekilerin yollarını size göstermek ve tövbenizi kabul etmek ister. Allah her şeyi hakkıyla bilen (Alîm)dir, hükümlerinde hikmet sahibidir.” (Nisa Suresi, 26)
2- “Allah, sizin tövbelerinizi kabul etmek ister. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir meyille sapmanızı isterler.” (Nisa Suresi, 27)
3- “Allah, sizi hafifletmek ister. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.” (Nisa Suresi, 28)
4- “Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, küçük kusurlarınızı örter ve sizi pek şerefli bir yere yerleştiririz.” (Nisa Suresi, 31)
5- “Allah şüphesiz kimseye zerre kadar zulüm (haksızlık) etmez. İyilik zerre kadar da olsa onu kat kat artırır.” (Nisa Suresi, 40)
6- “Allah, kendisine şirk (eş, ortak) koşulmasını affetmez. Bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa Suresi, 48)
7- “Kim bir kötülük işler veya kendine zulmeder, sonra Allah’tan bağışlanma dilerse Allah’ı mağfiret ve merhamet sahibi bulur.” (Nisa Suresi, 110)
8- “Eğer siz şükreder ve iman ederseniz, Allah size niçin azap etsin?” (Nisa Suresi, 147) (Ebüssuûd-Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir-Elmalılı)