Nisâ Sûresi 27. Ayet

وَاللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُر۪يدُ الَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ اَنْ تَم۪يلُوا مَيْلاً عَظ۪يماً  ...

Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاللَّهُ Allah
2 يُرِيدُ istiyor ر و د
3 أَنْ
4 يَتُوبَ tevbenizi kabul etmek ت و ب
5 عَلَيْكُمْ sizin
6 وَيُرِيدُ ve istiyorlar ر و د
7 الَّذِينَ kimseler
8 يَتَّبِعُونَ uyan(lar) ت ب ع
9 الشَّهَوَاتِ şehvetlerine ش ه و
10 أَنْ
11 تَمِيلُوا sizin düşmenizi م ي ل
12 مَيْلًا bir sapıklığa م ي ل
13 عَظِيمًا büyük ع ظ م
 

Bu kısa ayet, yüce Allah’ın insanlara önerdiği sistemi ve yolu aracılığı ile onlar için ne istediğini, buna karşılık nefislerinin arzuları peşinden giderek yüce Allah’ın sisteminden sapanların istediklerinin ne olduğunu son derece yalın ve gerçekçi bir ifade ile açıklıyor. Bir kere şunu belirtelim ki, yüce Allah’ın sistemine yan çizen herkes nefsinin arzuları peşinden gidiyor demektir. Buna göre ortada tek sistem vardır ki, o da; ciddiyet, rotadan çıkmama ve bağılık yoludur. Bunun dışında kalan her yol nefis köleliği, ihtiras ve şehvet tutsaklığı, sapıklık, yoldan çıkmşlık ve şaşkınlık yoludur.

Acaba yüce Allah insanlara sistemini anlatmakla ve onlar için yasalar koymakla neyi murad ediyor? İstediği şey onların tevbelerini kabul ederek günahlardan arınmalarını sağlamak, doğru yola girmelerini özendirmek, bu yolda yürürken tökezlemelerini önlemek ve yüce doruğa tırmandıran merdivenin basamaklarını bir bir çıkmalarına yardımcı olmaktır.

Peki, nefislerinin arzuları peşinden sürüklenenlerin, Allah’ın iznine dayanmayan ve O’nun yasaları ile bağdaşmayan düşünce akımlarını ve sosyal düzen kaynaklarını insanlara cazip göstermeye çalışanların istedikleri nedir? Onlar da insanları bu doğru yoldan, doruğa ulaştırıcı merdivenin basamaklarından ve bu sapmasız rotadan büyük oranda saptırmak isterler.

Şimdi yukarda okuduğumuz ayetlerin konu edindikleri özel bir alam ele alalım. Bu alan; aile yuvasını düzenleme, toplumu fuhuş mikroplarından arındırma, yüce Allah’ın hoşlandığı tek temiz kadın-erkek arası birleşme biçimini belirleme, bunun dışında kalan kadın-erkek arası birleşme biçimlerini yasaklama, yüce Allah’ın istemediği bu birleşme şekillerini insanların gözlerinde ve kalplerinde kınama ve değersizleştirme alanıdır. Acaba bu özel alan ile ilgili olarak yüce Allah’ın murad ettikleri ile nefislerinin arzuları peşinde sürüklenenlerin istedikleri nelerdir?

Yüce Allah’ın bu alandaki muradının ne olduğunu bu sûrenin konu ile ilgili ayetleri açık açık ortaya koyuyor. Bu ayetlerde dile gelen istek; aile yuvasını belirli bir düzene oturtmak, toplumu fuhuş mikroplarından arındırmak, yaşamayı kolaylaştırmak ve her durumda müslüman cemaatin yararını sağlama bağlamaktır.

Nefislerinin arzuları peşinden sürüklenenler ise bu alanda şu amaçları güdüyorlar: Onlar içgüdüleri, her türlü dinî, ahlâki ve sosyal bağdan çözmek, koparmak istiyorlar. Onlar ateşli cinsiyet içgüdüsünün taşkınlığı önündeki bütün engelleri, her türden dizginleyici mekanizmayı ortadan kaldırıp bu içgüdüyü tamamen başıboş bırakmak istiyorlar. Oysa eğer bu ateşli içgüdü başıboş biçimde taşmaya bırakılırsa onun azgınlığı karşısında ortada; ne kalp huzuru, ne sinir sağlığı, ne ev dirliği, ne ırz dokunulmazlığı kalır ve ne de aile yuvası ayakta durabilir. Bu adamlar insanların birer hayvan sürüsü olmasını istiyorlar. Kuvvet üstünlüğünden, kurnazlıktan veya kör tesadüften başka hiçbir kurala bağlı olmaksızın erkeklerin dişileri üzerine çullandıklarını gördüğümüz birer hayvan sürüsü! Bu adamlar, bütün bu yıkıcılığı, bütün bu bozgunculuğu, bütün bu kötülüğü özgürlük adına yaparlar. Oysa bu anlamdaki bir özgürlük sadece şehvet tutsaklığının ve içgüdü köleliğinin başka bir adıdır.

İşte yüce Allah’ın, müminleri sakındırdığı büyük sapıklık budur. Yüce Allah, müminleri şehevi arzularının tutsağı olmuş bu kişilerin kendilerine yönelik emellerine kapılmamaya çağırıyor. Bu adamlar İslâm toplumunu sözünü ettiğimiz ahlâk alanında tekrar cahiliye dönemine döndürmek için olanca gayretlerini her dönemde sarf etmişlerdir. Oysa İslâm toplumu tutarlı ve temiz ilâhi sistem sayesinde bu ahlâk alanında diğer toplumlara karşı kesin bir üstünlük sağlamış, parmakla gösterilir bir rakipsizliğe ulaşmıştır. Günümüzün seviyesiz kalemlerinin ve güdümlü propaganda araçlarının amacı da aynıdır. Bunlar toplumda hayvanî başıboşluğa karşı direnen son engelleri de ortadan kaldırmak istiyorlar. Oysa insanlığı bu hayvanî başıboşluktan, bu içgüdü anarşisinden yüce Allah’ın sisteminden başka hiçbir şey kurtaramaz. Bu kurtuluş ne zaman? İnşaallah; yüce Allah’ın bu sistemi, mümin topluluklar eli ile yeryüzünde egemenliği gerçekleştiği zaman.

(Fizilalil Kur’ân/Seyyid Kutub)

 

Şehvet  شَهْوَة kelimesinin anlamı; nefsin istediği şeye meyletmesidir. Bu da dünyada iki kısma ayrılır: sâdık/doğru şehvet, kâzib/yalancı şehvet. Sâdık şehvet onsuz bedenin zedeleneceği şehvettir. Acıktığımızdaki yemek şehveti gibi. Kâzib şehvet onsuz bedenin zedelenmeyeceği şehvettir. (Müfredat)

Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle 13 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri şehvet ve iştahtır. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَاللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُر۪يدُ الَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ اَنْ تَم۪يلُوا مَيْلاً عَظ۪يماً


İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.

يُر۪يدُ  fiili haber olarak mahalllen merfûdur.  يُر۪يدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  يُر۪يدُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. 

يَتُوبَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  عَلَيْكُمْ  car mecruru  يَتُوبَ   fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  يُر۪يدُ  merfû muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ,  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَتَّبِعُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَتَّبِعُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  الشَّهَوَاتِ  mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesredir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  يُر۪يدُ  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.  تَم۪يلُوا  fiili  نَ’un hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

مَيْلًا  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubtur.  عَظ۪يمًا  ise  مَيْلًا ’in sıfatıdır.

يَتَّبِعُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir. İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
 

وَاللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُر۪يدُ الَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ اَنْ تَم۪يلُوا مَيْلاً عَظ۪يماً

 

وَ ’la önceki ayetteki istînâfa atfedilen cümle, sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi konunun önemini vurgulamaktadır. Haber muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmiştir. 

Müsnedin muzari fiil oluşu hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği de muhatabın dikkatini canlı tutar.

Masdar harfi  اَنْ’i takip eden  يَتُوبَ عَلَيْكُمْ  cümlesi masdar teviliyle  يُر۪يدُ  fiilinin mef’ûlü yerindedir.

Tövbe konusu önceki ayette de geçmişti, reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

وَاللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ  cümlesi, “Tövbe etmenizi sadece Allahu Teâlâ ister.” anlamında tahsise delalet eder. Çünkü fiil olan müsnedün ileyhe müsned takdim edilmiştir. İzâfî bir tahsistir. Yani sizi sadece Allah affeder, bunun için de tövbeye teşvik eder ve masiyeti terk etmenizi ister demektir. (Âşûr) 

Bu ibtidaî cümle, Allahu Teâlâ'nın sizin için irade buyurduğu her şeyin faydalı, fasık ve günahkârların istediklerinin ise zararlı olduğunu beyan eder.Yoksa bu cümle, bir önceki ayette geçen  وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْۜ  [ve tevbenizi kabul etmek ister] cümlesinin tekrarı kabilinden değildir. İşte bundan dolayıdır ki burada üslup değişmiş fiil cümlesinden isim cümlesine geçilmiştir. Bu da bu konudaki ilâhî iradenin devamını belirtmek içindir. (çünkü isim cümlesi devamlılık ifade etmektedir) (Ebüssuûd - Ruhul Beyan)

Haber olan  cümleye matuf olan …وَيُر۪يدُ الَّذ۪ينَ  cümlesi müspet muzari fiil sıygasında  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İkinci  يُر۪يدُ  fiilinin faili mahallindeki ism-i mevsûl olan  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  يَتَّبِعُونَ  cümlesi de muzari fiil sıygasında gelmiştir. 

Ayetteki ikinci masdar-ı müevvel cümlesi  اَنْ تَم۪يلُوا مَيْلًا عَظ۪يمًا  ikinci  يُر۪يدُ  fiilinin mef’ûlü yerindedir.  مَيْلًا  mefûlu mutlak olarak cümleyi tekid etmiştir. Faide-i haber talebî kelamdır.

مَيْلًا  için sıfat olan  عَظ۪يمًا  dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ اَنْ تَم۪يلُوا مَيْلًا عَظ۪يمًا  [Şehvetlerine (hevâ ve heveslerine) uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi isterler.] mealindeki cümlede, üslup değişikliği olmamıştır. Bu da o fasık ve günahkâr kişilerin, müminler hakkındaki olumsuz dileklerinin, ilâhî irade gibi devamlı olmadığını ifade etmek ve bir de iki cümle arasındaki tam zıtlığa işaret etmek içindir. (Ebüssuûd)

يَتَّبِعُونَ - اَنْ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr,  تَم۪يلُوا - مَيْلًا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ  [Şehvetlerine tabi olanlar] ibaresinde istiare vardır. Şehvet; arkasına takılıp takip edilen birine benzetilmiştir. Câmi’; taklittir.

وَاللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ  cümlesiyle  وَيُر۪يدُ الَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ اَنْ تَم۪يلُوا مَيْلًا عَظ۪يمًا  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

Kötü insanlar herkesin kendi gibi kötü olmasını ister. Aslında her insan başkalarının kendisine benzemesini ister. Bunun için çevremizdeki kişileri dikkatli seçmeliyiz. En çok beraber olduğumuz kişilerin ortalaması olduğumuzu unutmayalım.