Nisâ Sûresi 26. Ayet

يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ  ...

Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يُرِيدُ istiyor ر و د
2 اللَّهُ Allah
3 لِيُبَيِّنَ açıklamak ب ي ن
4 لَكُمْ size
5 وَيَهْدِيَكُمْ ve sizi iletmek ه د ي
6 سُنَنَ yasalarına س ن ن
7 الَّذِينَ kimselerin
8 مِنْ
9 قَبْلِكُمْ sizden önceki(lerin) ق ب ل
10 وَيَتُوبَ ve bağışlamak ت و ب
11 عَلَيْكُمْ günahlarınızı
12 وَاللَّهُ Allah
13 عَلِيمٌ bilendir ع ل م
14 حَكِيمٌ hüküm ve hikmet sahibidir ح ك م
 

Yüce Allah, kullarına lütfederek koyduğu yasaların hikmetlerini kendilerine açıklıyor, onlara hayatlarında rehber edinmelerini istediği sistemin içerdiği yararları ve kolaylıkları tanıtıyor. Allah, kullarını bu doruğa, kendileri ile konuşma doruğuna yükselterek onurlandırıyor. O, bu dorukta, koyduğu yasaların hikmetlerini kullarına anlatıyor, kendilerine açıklayıcı bilgi vermek istediğini vurguluyor. Okuyoruz:

“Allah, size helal ile haramı açıkça bildirmek istiyor.”

Yüce Allah, size hikmetleri açıklamak istiyor; sizin bu hikmetleri görmenizi, üzerlerinde kafa yormanızı, bu hikmetlere açık gözlerle, kavrayıcı akıllarla ve kucaklayıcı kalplerle yaklaşmanızı istiyor. Çünkü bu hikmetler ne birer muamma ve bilmecedir ne de gerekçesiz ve amaçsız birer oldu-biatidir. Sizler bu hükümlerin hikmetlerini kavrayacak yetenektesiniz, bu hikmetlerin açıklanmasına muhatap olmaya lâyıksınız.

Görüldüğü gibi burada insanı onurlandırmak vardır. Bu onurlandırmanın çapını ancak ilâhlığın ve kulluğun mahiyetini kavrayanlar anlayabilirler, bu nazik lütufkârlığın çapını ancak onlar idrak edebilirler. Devam ediyoruz:

Sizden öncekilerin yararlı geleneklerini size tanıtmak istiyor.”

Bu sistem, yüce Allah’ın tüm müminler için ortaya koyduğu, yasallaştırdığı bir sistemdir. Bu sistemin prensipleri değişmezdir, ilkeleri aynıdır, amaçları ve hedefleri süreklidir. Bu sistem gerek önceki gerek sonraki tüm mümin topluluğun, çağlar boyunca iman kervanının, inanç kafilesinin bir araya getirdiği tek ümmetin sistemidir.

Kur’ân-ı Kerim, bu ifadesi ile, her zaman ve her yerde yüce Allah’ın doğru yolundan giden inanmış toplulukları birleştiriyor, Allah’ın sisteminin her zaman ve her yerde aynı olduğunu açıklığa kavuşturuyor, müslüman cemaatı ve bu cemaatın oluşturduğu kesintisiz inanç kervanını tarihin uzun, maceralı yolu boyunca bir araya getiriyor.

Ayetin yansıttığı bu bakış açısı mümini; aslının, ümmetinin, hayat sisteminin ve yolunun bilincine erdirici bir nitelik taşır. Mümin, yüce Allah’a inanan bu ümmetin bir üyesidir. Bu ümmeti, yer ve zaman farklılığına, yurtların ve deri renklerinin değişik olmasına rağmen bu ilâhi sistemin oluşturduğu ortak bağ birleştiriyor, yüce Allah’ın her kuşaktan ve her topluluktan müminler için belirlediği ortak yol bu ümmetin bireylerini birbirine bağlıyor. Nitekim Allah:

“O, tevbelerinizi kabul etmek (günahlarınızı bağışlamak) ister” buyuruyor.

Yüce Allah size rahmetini yansıtmak, tökezlemelerinizden, günahlarınızdan dolayı tevbe edesiniz diye elinizden tutmak, gideceğiniz yolu belirlemenizi sağlamak ve bu yolda ilerlemenizi kolaylaştırmak için size helâl ile haramı açıklıyor ve daha önceki ümmetlerin yararlı uygulamalarını tanıtıyor. Çünkü:

“Allah her şeyi bilir ve hikmet sahibidir.”

Buna göre bu yasal düzenlemeler bilgiden ve hikmetten kaynaklanıyor; bu direktifler bilgiye ve hikmete dayanıyor. O sizin iç dünyanızı, içinde bulunduğunuz şartları, neyin yararınıza olduğunu, neyin sizi yararlı hale getireceğini bildiği gibi O’nun hayat sistemi hem yapısı ve hem de uygulama yolları bakımından mutlaka hikmet içerir.  (Fizilalil Kur’ân Seyyid Kutub)

 

Yüce Allah, kullarına lütfederek koyduğu yasaların hikmetlerini kendilerine açıklıyor, onlara hayatlarında rehber edinmelerini istediği sistemin içerdiği yararları ve kolaylıkları tanıtıyor. Allah, kullarını bu doruğa, kendileri ile konuşma doruğuna yükselterek onurlandırıyor. O, bu dorukta, koyduğu yasaların hikmetlerini kullarına anlatıyor, endilerine açıklayıcı bilgi vermek istediğini vurguluyor. Okuyoruz:

“Allah, size helal ile haramı açıkça bildirmek istiyor.”

Yüce Allah, size hikmetleri açıklamak istiyor; sizin bu hikmetleri görmenizi, üzerlerinde kafa yormanızı, bu hikmetlere açık gözlerle, kavrayıcı akıllarla ve kucaklayıcı kalplerle yaklaşmanızı istiyor. Çünkü bu hikmetler ne birer muamma ve bilmecedir ne de gerekçesiz ve amaçsız birer oldu-biatidir. Sizler bu hükümlerin hikmetlerini kavrayacak yetenektesiniz, bu hikmetlerin açıklanmasına muhatap olmaya lâyıksınız.

Görüldüğü gibi burada insanı onurlandırmak vardır. Bu onurlandırmanın çapını ancak ilâhlığın ve kulluğun mahiyetini kavrayanlar anlayabilirler, bu nazik lütufkârlığın çapını ancak onlar idrak edebilirler. Devam ediyoruz:

Sizden öncekilerin yararlı geleneklerini size tanıtmak istiyor.”

Bu sistem, yüce Allah’ın tüm müminler için ortaya koyduğu, yasallaştırdığı bir sistemdir. Bu sistemin prensipleri değişmezdir, ilkeleri aynıdır, amaçları ve hedefleri süreklidir. Bu sistem gerek önceki gerek sonraki tüm mümin topluluğun, çağlar boyunca iman kervanının, inanç kafilesinin bir araya getirdiği tek ümmetin sistemidir.

Kur’ân-ı Kerim, bu ifadesi ile, her zaman ve her yerde yüce Allah’ın doğru yolundan giden inanmış toplulukları birleştiriyor, Allah’ın sisteminin her zaman ve her yerde aynı olduğunu açıklığa kavuşturuyor, müslüman cemaatı ve bu cemaatın oluşturduğu kesintisiz inanç kervanını tarihin uzun, maceralı yolu boyunca bir araya getiriyor.

Ayetin yansıttığı bu bakış açısı mümini; aslının, ümmetinin, hayat sisteminin ve yolunun bilincine erdirici bir nitelik taşır. Mümin, yüce Allah’a inanan bu ümmetin bir üyesidir. Bu ümmeti, yer ve zaman farklılığına, yurtların ve deri renklerinin değişik olmasına rağmen bu ilâhi sistemin oluşturduğu ortak bağ birleştiriyor, yüce Allah’ın her kuşaktan ve her topluluktan müminler için belirlediği ortak yol bu ümmetin bireylerini birbirine bağlıyor. Nitekim Allah:

“O, tevbelerinizi kabul etmek (günahlarınızı bağışlamak) ister” buyuruyor.

Yüce Allah size rahmetini yansıtmak, tökezlemelerinizden, günahlarınızdan dolayı tevbe edesiniz diye elinizden tutmak, gideceğiniz yolu belirlemenizi sağlamak ve bu yolda ilerlemenizi kolaylaştırmak için size helâl ile haramı açıklıyor ve daha önceki ümmetlerin yararlı uygulamalarını tanıtıyor. Çünkü:

“Allah her şeyi bilir ve hikmet sahibidir.”

Buna göre bu yasal düzenlemeler bilgiden ve hikmetten kaynaklanıyor; bu direktifler bilgiye ve hikmete dayanıyor. O sizin iç dünyanızı, içinde bulunduğunuz şartları, neyin yararınıza olduğunu, neyin sizi yararlı hale getireceğini bildiği gibi O’nun hayat sistemi hem yapısı ve hem de uygulama yolları bakımından mutlaka hikmet içerir. 

(Fizilalil Kur’ân Seyyid Kutub)

 

يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْۜ

 

Fiil cümlesidir.  يُر۪يدُ  merfû muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.  

لِ  harfi,  يُبَيِّنَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

Gizli  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  يُر۪يدُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.  لَكُمْ  car mecruru  يُبَيِّنَ  fiiline müteallıktır.

يَهْدِيَكُمْ  fiili atıf harfi  وَ ’la  يُبَيِّنَ  fiiline matuftur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  سُنَنَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مِنْ قَبْلِكُمْ  car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَتُوبَ عَلَيْكُمْ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la  يُبَيِّنَ  fiiline atfedilmiştir.  يَتُوبَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  عَلَيْكُمْ  car mecruru  يَتُوبَ  fiiline müteallıktır.

يُر۪يدُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’âl babındandır. Sülâsîsi  رود ’dir. İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekÂna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.   

      

وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. عَل۪يمٌ  birinci,  حَك۪يمٌ ikinci haber olup lafzen merfûdur.

عَل۪يمٌ -  حَك۪يمٌ  isimleri mübalağa sıgasındadır. Son derece affeden ve son derece merhamet eden demektir.

Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ismi fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ismi failler Allah için kullanılırsa

sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْۜ

 

Müstenefe olan cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi konunun önemini vurgulamaktadır. Masdar ve ta’lîl harfi  لِ ’yi takip eden  يُبَيِّنَ لَكُمْ  cümlesi cer mahallinde olup masdar tevilindedir. Başındaki  لِ  harf-i ceri ile birlikte  يُر۪يدُ  fiiline müteallıktır.

وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُم  cümlesi tezayüf nedeniyle masdar-ı müevvele atfedilmiştir. Muzâfun ileyh olan has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılasının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.  مِنْ قَبْلِكُمْ  bu mahzuf sılaya matuftur. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.  وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْۜ  cümlesi masdar-ı müevvele matuftur.

Bu istînafî kelam, zikredilen bu hükümlerin, hidayete mazhar olan peygamberlerin ve salihlerin yollarına uygun olduklarını izah ve beyan içindir. (Ebüssuûd,   Fahreddin er-Râzî, Âşûr) 


وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

 

İstînâfiyye olan cümle, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi sübut ifade eder.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz ve teberrük içindir.

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd, teşvik ve ikaz için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

عَل۪يمٌ  - حَك۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. 

Allah’ın  عَل۪يمٌ  ve  حَك۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. 

Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.