Nisâ Sûresi 25. Ayet

وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ مِنْكُمْ طَوْلاً اَنْ يَنْكِـحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْۜ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَانْكِحُوهُنَّ بِاِذْنِ اَهْلِهِنَّ وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ فَاِذَٓا اُحْصِنَّ فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ وَاَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟  ...

Sizden kimin, hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah, sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları hâlinde, sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve kimse
2 لَمْ
3 يَسْتَطِعْ gücü yetmeyen ط و ع
4 مِنْكُمْ içinizden
5 طَوْلًا mali güce ط و ل
6 أَنْ
7 يَنْكِحَ evlenmek için ن ك ح
8 الْمُحْصَنَاتِ hür kadınlarla ح ص ن
9 الْمُؤْمِنَاتِ inanmış ا م ن
10 فَمِنْ
11 مَا
12 مَلَكَتْ sahip olduğunuz م ل ك
13 أَيْمَانُكُمْ ellerinizde ي م ن
14 مِنْ -dan (alsın)
15 فَتَيَاتِكُمُ genç kızlarınız- ف ت ي
16 الْمُؤْمِنَاتِ inanmış ا م ن
17 وَاللَّهُ Allah
18 أَعْلَمُ daha iyi bilir ع ل م
19 بِإِيمَانِكُمْ sizin imanınızı ا م ن
20 بَعْضُكُمْ hepiniz ب ع ض
21 مِنْ -densiniz
22 بَعْضٍ birbiriniz- ب ع ض
23 فَانْكِحُوهُنَّ öyle ise onlarla evlenin ن ك ح
24 بِإِذْنِ izniyle ا ذ ن
25 أَهْلِهِنَّ ailelerinin ا ه ل
26 وَاتُوهُنَّ ve verin ا ت ي
27 أُجُورَهُنَّ ücretlerini (mehirlerini) ا ج ر
28 بِالْمَعْرُوفِ güzelce ع ر ف
29 مُحْصَنَاتٍ iffetli yaşamaları ح ص ن
30 غَيْرَ غ ي ر
31 مُسَافِحَاتٍ zina etmemeleri س ف ح
32 وَلَا
33 مُتَّخِذَاتِ ve (gizli) edinmemeleri ا خ ذ
34 أَخْدَانٍ dost خ د ن
35 فَإِذَا iken
36 أُحْصِنَّ evli ح ص ن
37 فَإِنْ eğer
38 أَتَيْنَ yaparlarsa ا ت ي
39 بِفَاحِشَةٍ fuhuş ف ح ش
40 فَعَلَيْهِنَّ onlara
41 نِصْفُ yarısı (uygulanır) ن ص ف
42 مَا
43 عَلَى üzerine
44 الْمُحْصَنَاتِ hür kadınlar ح ص ن
45 مِنَ
46 الْعَذَابِ yapılan işkencenin ع ذ ب
47 ذَٰلِكَ bu (cariye ile evlenme)
48 لِمَنْ içindir
49 خَشِيَ korkanlar خ ش ي
50 الْعَنَتَ sıkıntıya düşmekten ع ن ت
51 مِنْكُمْ içinizden
52 وَأَنْ fakat
53 تَصْبِرُوا sabretmeniz ص ب ر
54 خَيْرٌ daha iyidir خ ي ر
55 لَكُمْ sizin için
56 وَاللَّهُ Allah
57 غَفُورٌ bağışlayandır غ ف ر
58 رَحِيمٌ esirgeyendir ر ح م
 

https://Kur’ân.diyanet.gov.tr/tefsir/Nisâ-suresi/518/25-ayet-tefsiri

Nikahtan bahsederken burada birden iman konusu geçmiştir. Bunu yapmak sizin imanınızı gösterir. Mümin ve hür bir kadınla evlenmek bir statü meselesidir. Çünkü onun mihri daha çoktur. O kadar paranız yoksa mümin bir cariye ile evlenin. Konu iman meselesidir. Cariyeyi küçük görmeyin. Nikahın nasıl, ne şekilde, kiminle yapılacağı da imanla alakalı bir meseledir.

Hepiniz birbirinizdensiniz. Karı-koca; biri olmadan diğeri yaşayamıyor. Birbirinin aynı olmayan ama birbirine denk ikili çiftsiniz.

Anete; çok şiddetli ve büyük bir zarar demektir. Asıl manası; kemiğin kaynadıktan sonra kırılmasıdır. Mecazen insanın iyi halinden sonra karşılaştığı meşakkat ve zararı ifade eder. Burada: çok şiddetli şehvet hissi ve cinsi münasebette bulunma arzusunun çoğu kez insanı zinaya sevkettiği anlatılmıştır. Böylece insanda dünyada had cezasına, ahirette de büyük bir azaba sebep olduğu için zinaya anet denmiştir. Burada anet ile had cezası kastedildiği de söylenmiştir. (Ebussuud)

 

'Anet’ kelimesi, çok şiddetli ve büyük bir zarar demektir. Asıl manası kemiğin kaynamasından sonra kırılması, demektir. Mecazen insanın iyi halinden sonra karşılaştığı meşakkat ve zarar anlamında kullanılır. Bu kelimenin âyet-i kerimedeki manası şunlar olabilir:

1- Çok şiddetli şehvet hissi ve cinsî münasebette bulunma arzusu, çoğu kez insanı zinaya sevkeder. Böylece insan, dünyada had cezasına, âhirette de büyük bir azaba sebep olduğu için zinaya ‘Anet’

denmiştir. 

2-Burada 'Anet' kelimesinden murad had cezasıdır. Çünkü bu günaha düşen kişi, had cezasıyla alacaktır. (Sebep-müsebbep) 

3-Bu şiddetli şehvet hissi ve cinsî münasebette bulunma arzusu, insanı bazen şiddetli hastalıklara götürür. Meselâ, kadınlarda bu duygu, rahmin boğulup daralmasına, erkeklerde de kasık ve sırt ağrılarına sebebiyet verir. Bu gibi mecburi durumlarda cariyeyle evlenilmelidir. (Tercih edilen birinci manadır.) (Medine Balcı 7. Cilt sayfa 40)

 

وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ مِنْكُمْ طَوْلاً اَنْ يَنْكِـحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَمْ يَسْتَطِعْ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  يَسْتَطِعْ  sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

مِنْكُمْ  car mecruru  يَسْتَطِعْ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.  طَوْلًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  طَوْلًا ’in bedeli olarak mahallen mansubtur. Mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ’dir.  الْمُحْصَنَاتِ  mef’ûlun bihtir.

Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradir.  الْمُؤْمِنَاتِ  kelimesi  الْمُحْصَنَاتِ’nin sıfatıdır.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  مَا  müşterek ism-i mevsûlu,

مِنْ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri  انكحوا  şeklindedir.

İsm-i mevsûlun sılası  مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

مَلَكَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تۡ  te’nis alametidir.  اَيْمَانُكُمْ  faildir. Muttasıl zamir  كُمْۚ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ فَتَيَاتِكُمُ  car mecruru ism-i mevsûlun mahzuf ait zamirinin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الْمُؤْمِنَاتِ  kelimesi  فَتَيَاتِكُمُ  kelimesinin sıfatıdır.  الْمُؤْمِنَاتِ  kelimesi cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.


 وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْۜ

 

İsim cümlesidir.  وَ  itiraziyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَعْلَمُ  haberdir.  بِا۪يمَانِكُمْ  car mecruru  اَعْلَمُ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

 

  بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ

 

İsim cümlesidir.  بَعْضُكُمْ  mübtedadır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ بَعْضٍ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.

   

فَانْكِحُوهُنَّ بِاِذْنِ اَهْلِهِنَّ وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ

 

فَ  atıf harfidir.  انْكِحُوهُنَّ  fiili  نَ’nun hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

بِاِذْنِ  car mecruru  انْكِحُوهُنَّ  fiiline müteallıktır.  اَهْلِهِنَّ  muzâfun ileyhtir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هِنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  اٰتُوهُنَّ  fiili  ن’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

اُجُورَهُنَّ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِالْمَعْرُوفِ  car mecruru  اٰتُوهُنَّ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.

مُحْصَنَاتٍ  kelimesi  انْكِحُوهُنَّ ’deki mef’ûlun bihin hali olup fetha ile mansubtur. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradir.

غَيْرَ  ikinci hal olup fetha ile mansubtur.  مُسَافِحَاتٍ  muzâfun ileyh olup  cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.  مُتَّخِذَاتِ  kelimesi غَيْرَ’ya matuftur. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradir.  اَخْدَانٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

    

فَاِذَٓا اُحْصِنَّ فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ 

 

فَ  istînâfiyyedir.  اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.  اُحْصِنَّ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اُحْصِنَّ  fiili (نَ) nûnu’n-nisve bitişmiş sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Naib-i faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  اَتَيْنَ  şart fiili olarak mahallen meczumdur.  Nûnu’n-nisve fail olarak mahallen merfûdur.  بِفَاحِشَةٍ  car mecruru  اَتَيْنَ  fiiline müteallıktır.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  عَلَيْهِنَّ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  نِصْفُ  muahhar mübtedadır.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا,  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

عَلَى الْمُحْصَنَاتِ  car mecruru ism-i mevsûlun mahzuf sılasına müteallıktır.  مِنَ الْعَذَابِ  car mecruru mahzuf hale müteallıktır.    


ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ

 

İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  خَشِيَ الْعَنَتَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

خَشِيَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. 

الْعَنَتَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  مِنْكُمْ  car mecruru  خَشِيَ ’deki zamirin haline müteallıktır.    


وَاَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel mübteda olarak mahallen merfûdur. 

تَصْبِرُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

خَيْرٌ  haber olup lafzen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru  خَيْرٌ ’a müteallıktır.

  

وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. غَفُورࣱ  birinci,  رَّحِیمࣱ  ikinci haberdir.


 

وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ مِنْكُمْ طَوْلاً اَنْ يَنْكِـحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِۜ

 

Ayet müstenefe cümlesiyle başlamıştır.  مَنْ  şart ismi mübtedadır. 

Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mübtedanın haberi olan şart cümlesi 

لَمْ يَسْتَطِعْ مِنْكُمْ طَوْلًا  menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اَنْ  ve masdar tevilindeki  يَنْكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ  cümlesi,  يَسْتَطِعْ  fiilinin mef’ûlüdür. Veya  طَوْلًا ‘den bedeldir.

Muhammed el-Firûzabâdî el-Şirazî, “el-Kamusu'l-Muhît” adlı eserinde, طَوْلًا  [imkân] kelimesini, fazlalık, kudret, zenginlik ve genişlik olarak manalandırmıştır. Âşûr da bu görüştedir. Ta harfi ötre olduğu zaman hakiki, üstün olduğunda da mecaz olduğunu belirtir.

الْمُحْصَنَاتِ, (ki  المحصن  kelimesinin çoğuludur) hür kadınlar demektir. Çünkü memlûke (köle) kadınlar ile mukabele edilmiştir. Hür kadınlara  الْمُحْصَنَاتِ  denir. Çünkü onların hürriyeti kendilerini, köleliğin zilletinden, müptezel halinden ve kusur ile noksanlık gibi diğer sıfatlarından korumuştur. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Elmalılı, Âşûr)

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl, takdiri  انكحوا  olan fiile müteallıktır.

Mazi fiil sıygasında gelmiş fiil cümlesi olan  مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ, mevsûlün sılasıdır. Sıla, mevsûlü her zaman takip eden, onu açıklayan cümledir. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.

مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ  [Sağ ellerinizin sahip olduğu] ibaresinde cüz-kül alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Bir şeye sahip olmak çoğunlukla sağ elle yapılan akitlerle gerçekleşir.

الْمُحْصَنَاتِ  [Hür kadınlar] - مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ [ellerinizin sahip olduğu cariyeler] arasında tıbâk-ı îcab vardır.

الْمُحْصَنَاتِ  kelimesinden sonra gelen  غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ  ibaresi, tetmim şeklinde ıtnâbdır.


وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْۜ

 

Bu arızî (mu'terıza) cümle, onları cariyelerin nikâhına alıştırmak ve kölelere karşı büyüklük taslamaktan vazgeçirmek, üstünlüğün ve iftihar vesilesinin hasep, nesep olmadığını, yalnız iman olduğunu belirtmek içindir. (Ebüssuûd)

و  itiraziyyedir. İtiraz  cümlesidir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede müsnedün ileyhin tüm esma-i hüsnaya şamil Allah ismiyle gelmesi, tazim ve haşyet duyguları uyandırma gayesine matuftur.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Haber olan  اَعْلَمُ, ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki  cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.  (Âşûr) 

Şayet وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْ  sözü ne anlama gelmektedir? dersen şöyle derim: Allah, eksiklik ve fazlalık bakımından sizinle köle ve cariyeleriniz arasındaki iman farkını çok daha iyi bilir. Bir cariyenin imanı hür bir kadınınkinden, bir kadının imanı bir erkeğinkinden daha üstün olabilir. Müminlerin görevi asalet ve soy sop avantajını değil, sadece imandaki üstünlüğü göz önünde bulundurmaktır. Bunun söylenmesindeki amaç, müminleri [zinaya düşmektense] cariyelerle evlenmeye ısındırmak ve bu tür evlilikten yüz çevirmekten uzaklaştırmaktır. (Keşşâf) 


بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ

 

Müstenefe olarak fasılla gelen, ve sübut ifade eden bu cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مِنْ بَعْضٍۚ  mahzuf habere müteallıktır. 

بَعْضٍۚ  kelimesinin tekrarında tam cinas ve reddü’l acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ  [Hepiniz birbirinizdensiniz] yani siz, köle ve cariyelerinizle aynı imana sahip olmanızdan dolayı birbirinize yakın, bağlantılı ve uygunsunuz. Bir hürün bir köleye üstünlüğü, ancak imanının daha güçlü olmasıyla mümkündür. (Keşşâf) 

Bu cümle tezyildir. (Âşûr)

Bundan önce gıyabî ifadeler kullanıldığı halde burada doğrudan doğruya hitap zamirleri kullanılması, teşvik ve ünsiyetlerini sağlamak içindir. (Ebüssuûd)


 فَانْكِحُوهُنَّ بِاِذْنِ اَهْلِهِنَّ وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ

 

Yukarıdaki ayette nikâh emri anlaşıldığı halde burada ayrıca nikâh emrinin zikredilmesi, cariye nikâhına ziyadesiyle teşvik içindir. Yani siz bu ilâhî emrin açıldığına vâkıf olduktan sonra artık kendinizi onlardan üstün görmeyin ve velilerinin izniyle onları nikâhlayın. (Ebüssuûd)

فَ  atıftır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Akabindeki … وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ  cümlesi tezayüfle bu cümleye atfedilmiştir. 

بِا۪يمَانِكُمْۜ  - اَيْمَانُكُمْ  arasında cinas-ı muharref vardır.

الْمُحْصَنَاتِ - غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ - وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.

فَانْكِحُوهُنَّ - يَنْكِحَ  arasında cinas, reddü’l acüz ale’s-sadr vardır.

خدن  Hem müzekker hem müennes için kullanılan bir isimdir. Gizli dost demektir. Burada çoğulu geçmiştir.

اخدان  kelimesi  خِدْن  kelimesinin çoğuludur. Yani “gizli dost tutmak” demektir. Cahiliye devrinde iki çeşit zina vardı. Birisi herkesin gözü önünde açıktan genelev işletmek diğeri de birini dost tutarak özel bir şekilde gizlice zina etmekti. Ve bu şekildeki zinalar, çoğunlukla cariyelerle yapılırdı. İslam’da bunların ikisi de yasaklanmıştır. Dikkate değerdir ki hür kadınlara ait olan ayette, erkeklerin zinası, burada da kadınların zinası açık olarak yasaklanmıştır. Bu ise büyük bir edep ve belâgatı içermektedir. (Elmalılı)

فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ  [Onlara ücretlerini verin.] cümlesinde istiare vardır. اُجُورَ lafzı مهور  yerinde müstear olarak kullanılmıştır. Çünkü مهر  şeklen ücrete benzer. (Safvetü’t Tefasir) 


 فَاِذَٓا اُحْصِنَّ فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ 

 

فَ  istînafiyyedir. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiş  اُحْصِنَّ  fiili şarttır. Aynı zamanda  اِذَٓا’nın muzâfun ileyhidir.

اِذَٓا ’nın cevabı, şart üslubunda gelen …فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ  cümlesidir. 

اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ  şart cümlesi,  فَ  karinesiyle gelen  فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ  cevap cümlesidir. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılasının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.  عَلَى الْمُحْصَنَاتِ  bu mahzuf sılaya müteallıktır. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.


ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ

 

الْعَنَتَ  [günaha girme] kelimesi, aslında kemiğin kaynamasından sonra kırılması anlamına gelir. Mecaz olarak, insanın iyi halinden sonra karşılaştığı meşakkat ve zarar anlamında kullanılır. (Ebüssuûd, Âşûr)

Çok şiddetli şehvet hissi ve cinsî münasebette bulunma arzusu, çoğu kez insanı zinaya sevk eder. Böylece insan, dünyada zina cezasına, ahirette de büyük bir azaba müstehak olur ki işte “الْعَنَتَ” budur.

Bu şiddetli şehvet hissi ve cinsî münasebette bulunma arzusu, insanı bazen şiddetli hastalıklara götürür. Mesela kadınlarda bu duygu, rahmin boğulup daralmasına, erkeklerde de kasık ve sırt ağrılarına sebebiyet verir. Alimlerin çoğu, الْعَنَتَ  kelimesine birinci manayı vermişlerdir. Çünkü Kur’an’ın beyanına bu daha uygundur. (Fahreddin er-Râzî)

Müstenefe cümlesidir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müşterek ismi mevsûl  لِ  ,مَنْ  harfi nedeniyle mecrur mahalde olup  ذَ ٰ⁠لِكَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mevsûlün sılası  خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.

Allah’ın inananlar için koyduğu kurallara  ذٰلِكَ  ile işaret edilerek bu kuralların önemi vurgulanmıştır. 

İşaret ismi  ذٰلِكَ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)


وَاَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْۜ

 

وَ  istînafiyyedir. Cümle sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  تَصْبِرُوا  cümlesi masdar teviliyle mübteda konumundadır.

Haber olan  خَيْرٌ  mübalağalı ismi fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Sabrederek nefsinizi, arzu ettiği günahlardan men edip iffetli olarak yaşamanız, cariyelerle evlenmenizden daha hayırlıdır. Çünkü cariyelerle evlenmek, doğacak çocukların köle olması sonucunu doğurur. Ömer (r.a.) diyor ki: “Hür bir erkek, bir cariye ile evlenirse kendi yarısını (bir parçası sayılan çocuğunu) köle yapmış olur.”  (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Elmalılı)


 وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

 

İstînâfiyye olan cümle, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi sübut ifade eder.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz ve teberrük içindir.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Allah'ın  غَفُورٌ  ve  رَح۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder.

Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. 

غَفُورٌ -  رَح۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Bu ifade, Cenab-ı Allah’ın “Evla olan cariyelerle evlenilmemesidir.”  hükmünü tekid gibidir. Yani her ne kadar önceki sözden bir yasak oluş manası çıkıyorsa da Allahu Teâlâ, sizin bu tür evliliğe ihtiyacınızdan dolayı bunu mübah kılmıştır. Binaenaleyh bu mübah kılış, Allah’ın rahmeti ve mağfireti babındandır. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

Korku olmadığı takdirde cariye ile evlenmek vacip olmak şöyle dursun mendup bile değildir. Çünkü bu evlilikte bir taraftan hür kadınların (itibardan) düşmelerine sebebiyet vermek, diğer taraftan nesep soyluluğunu ve çocukların seçimini bozmak gibi sakıncaları da vardır. Bunun için Hazret-i Ömer (r.a.), “Cariye ile evlenen herhangi bir hür, hürriyetinin yarısını kaybetmiş olur.” demiştir. Fakat bütün bu sakıncalar zina tehlikesine karşı hiçtir. Çünkü zina doğrudan doğruya spermasını yok etmek ve genel bir şekilde gerek erkek ve gerek kadınlar için pis bir alçaklık ve insan türü için pek büyük aşağılıktır. Ve insandan başka hayvanlar içinde hiçbiri dişisini yalnız suyunu telef etmek için takip etmez. İnsanlar, elinde hapsedilen erkek hayvanlar istisna edilirse kediler, köpekler bile dahil olmak üzere hiçbir hayvan, dişisine zorla saldırmaz ve işini yalnız aşılama için yapar. Hatta develerin dişi sidiğini koklaması aşılanmış olup olmadığını farketmek için olduğu bilinmektedir. Özetle hayvanların bile hayvanca birleşmelerinde zina mahiyeti yoktur. Yaratılış ve fıtratları, başka bir ifade ile içgüdüleri buna fırsat vermez. Bu rezillik, bu kısırlık sevdası insanlığı hayvanlardan daha alçak bir duruma düşüren bir beladır. Bu musibete düşmektense cariye ile olsun evlenmelidir. Bununla birlikte bu korku yoksa sabır daha hayırlıdır. Her ne kadar evlenmemede de üreme ve türemeden mahrum olmak varsa da “Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” Halbuki zina edenler için acıklı azap vardır. (Elmalılı)