17 Haziran 2024
Nisâ Sûresi 24-26 (81. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Nisâ Sûresi 24. Ayet

وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ وَاُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَٓاءَ ذٰلِكُمْ اَنْ تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ مِنْ بَعْدِ الْفَر۪يضَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماً  ...


(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan (nikâhlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالْمُحْصَنَاتُ ve evli olanlar (haramdır) ح ص ن
2 مِنَ -dan
3 النِّسَاءِ kadınlar- ن س و
4 إِلَّا dışında
5 مَا
6 مَلَكَتْ geçen(cariye)ler م ل ك
7 أَيْمَانُكُمْ ellerinize ي م ن
8 كِتَابَ yazdığı(yasaklar)dır ك ت ب
9 اللَّهِ Allah’ın
10 عَلَيْكُمْ size
11 وَأُحِلَّ ve helal kılındı ح ل ل
12 لَكُمْ size
13 مَا
14 وَرَاءَ ötesi و ر ي
15 ذَٰلِكُمْ bunlardan
16 أَنْ
17 تَبْتَغُوا istemeniz ب غ ي
18 بِأَمْوَالِكُمْ mallarınızla م و ل
19 مُحْصِنِينَ iffetli yaşamak ح ص ن
20 غَيْرَ غ ي ر
21 مُسَافِحِينَ zina etmemek س ف ح
22 فَمَا
23 اسْتَمْتَعْتُمْ yararlanmanıza karşılık م ت ع
24 بِهِ
25 مِنْهُنَّ onlardan
26 فَاتُوهُنَّ onlara verin ا ت ي
27 أُجُورَهُنَّ kesilen ücretlerini ا ج ر
28 فَرِيضَةً bir hak olarak ف ر ض
29 وَلَا yoktur
30 جُنَاحَ bir günah ج ن ح
31 عَلَيْكُمْ üzerinize
32 فِيمَا hakkında
33 تَرَاضَيْتُمْ karşılıklı anlaşmanız ر ض و
34 بِهِ
35 مِنْ
36 بَعْدِ sonra ب ع د
37 الْفَرِيضَةِ hakkın kesiminden ف ر ض
38 إِنَّ şüphesiz
39 اللَّهَ Allah
40 كَانَ ك و ن
41 عَلِيمًا bilendir ع ل م
42 حَكِيمًا hüküm ve hikmet sahibidir ح ك م

Nisa suresi bazi ayetleri uzun ve hüküm icerdikleri icin detayli okumak isteyenler icin link paylasiyorum, hukum ayetlerinde…

https://Kur’ân.diyanet.gov.tr/tefsir/Nisâ-suresi/517/24-ayet-tefsiri

 حَصَان kelimesinin çoğulu ise حُصُن dur. Namuslu ve saygın olan kadına denir.اُحْصِنَّ Evlenince demektir. Buna göre de حَصَان korunmuş demek olur. Bu, kişinin ya iffetiyle ya da evlenmek suretiyle kendisini korumasıdır.مُحْصِن dendiğinde koruması bizzat kendisinden olan özelliği düşünülmüş olurken, مُحْصَن dendiğinde ise koruması başkası tarafından sağlanan özelliği düşünülmüş olur. (Müfredat)

Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 18 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli hısnu'l (müslim)dir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

 

Hasune kelimesi Kur’ân'da şu anlamlarda kullanılir:

  • Evlilik, bu ayette olduğu gibi
  • İffet, Nisa/25 Muhsinin
  • Hür, Nisa/25 muhsanât
  • İslam, Nisa/25 izâ uhsinne

Evlilik karı kocanın pek çok şeye karşı bir günlük korunmasını sağlar.

İffet insanı uygun olmayan şeyleri yapmaktan korur.

Hürriyet insanın başkasının kendisine hükmetmesinden korur.

İslam nefis ve şehvet tüm davetine karşı insanı korur. (Medine Balcı 7. Cilt sayfa 9))

وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ

 

الْمُحْصَنَاتُ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  اُمَّهَاتُكُمْ ‘e atfedilmiştir.  مِنَ النِّسَٓاءِ  car mecruru  الْمُحْصَنَاتُ’nun mahzuf haline müteallıktır.

اِلَّا  istisnâ edatıdır.  مَا  müşterek ism-i mevsûlu, istisna-i münkatı’ olarak mahallen mansubtur. Muttasıl olması da caizdir. İsm-i mevsûlun sılası  مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

مَلَكَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تۡ  te’nis alametidir.  اَيْمَانُكُمْ  faildir. Muttasıl zamir  كُمْۚ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ  (ele geçirdikleriniz müstesna) ifadesiyle Müslümanların ele geçirdiği esir kadınlar kastedilmiştir. Aslında bunların küfür diyarında eşleri vardır ancak bu halde bile Müslüman savaşçılara helaldirler. (Keşşâf)

         

 كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ وَاُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَٓاءَ ذٰلِكُمْ اَنْ تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ

 

كِتَابَ  mahzuf fiiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri  كتب  şekindedir.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

عَلَيْكُمْۘ  car mecruru mahzuf fiile müteallıktır.

وَ  istînâfiyyedir.  اُحِلَّ  meçhul mebni mazi fiildir.  لَكُمْ  car mecruru  اُحِلَّ  fiiline müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

وَرَٓاءَ  zarfı, mahzuf sılaya müteallıktır.

ذا  işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, muzâfun ileyhtir.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  مَا ’dan bedel olup mahallen merfûdur. Veya mahzuf harf-i ceriyle birlikte  اُحِلَّ  fiiline müteallıktır. Takdiri;  بأن تبتغوا أو لأن تبتغوا  (İstediğiniz için) şeklindedir.

تَبْتَغُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِاَمْوَالِكُمْ  car mecruru  تَبْتَغُوا  fiiline müteallıktır.Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مُحْصِن۪ينَ  hal olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

غَيْرَ  kelimesi ikinci hal olup fetha ile mansubtur.  مُسَافِح۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ  [Allah’ın üzerinizdeki yazılı hükmü olarak] ifadesindeki kitab mef‘ûl-u mutlaktır yani haram kılınan şeyleri haram saymanızı Allah size bir hüküm olarak koymuştur, bir farz olarak belirlemiştir ki bu da O’nun haram dediği şeyleri haram kabul etmektir. (Keşşâf)

وَاُحِلَّ لَكُمْ  [Size helal kılındı.] ifadesi neye atfedilmiştir? dersen şöyle derim:  كِتَابَ اللّٰهِ ifadesini nasb eden gizli fiile atfedilmiştir yani Allah bunların haramlığını size kesin olarak bildirmiş, bunların dışındakilerini ise size helal kılmıştır. (Keşşâf)

      

 فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ 

 

فَ  istînâfiyyedir.  مَا  iki fiili cezm eden şart ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  اسْتَمْتَعْتُمْ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

اسْتَمْتَعْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.  بِه۪  car mecruru  اسْتَمْتَعْتُمْ  fiiline müteallıktır. 

مِنْهُنَّ  car mecruru aynı şekilde  اسْتَمْتَعْتُمْ  fiiline müteallıktır.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اٰتُوهُنَّ  fiili  ن’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  اُجُورَهُنَّ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

Muttasıl zamir  هُنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  فَر۪يضَةً  hal olup fetha ile mansubtur.

فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ  [O hâlde onlardan yararlandığınız şeye] yani cinsel birliktelik, halvet-i sahiha ve nikâh akdine “karşılık nikâh bedellerini verin.” İfade,  فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ عَلَيْهِ  takdirinde olup zamir düşürülmüştür, çünkü anlamada zorluk yoktur.

اِنَّ ذٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ  [Bunlar gerçekten kararlılık isteyen şeylerdendir. (Lokman Suresi, 17)] ayetinde olduğu gibi ki burada da  مِنْهُ  düşürülmüştür.  مَا ’nın “kadınlar” anlamında,  مِنْ’in de tebiziyye veya beyaniyye olması da caizdir. [Yani “O kadın ki (veya kadınlardan biri ki) kendisinden yararlanmaktasınız, işte bu yararlanmaya karşılık onlara mehirlerini verin.”] Bu durumda,  بِه۪ ’deki zamir  مَا ’nın lafzı ile bağlantılıyken  فَاٰتُوهُنَّ ’deki zamir, anlamı ile bağlantılıdır [yani zamir ilkinde müfret, diğerinde çoğul olmuştur, çünkü  مَا  lafzen müfret, ancak anlamca çokluk ifade eder].  اُجُورَهُنَّ  (ücretlerini) ifadesi, “mehirlerini” demektir, çünkü mehir cinsel birlikteliğin karşılığıdır. (Keşşâf)


وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ مِنْ بَعْدِ الْفَر۪يضَةِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَا  cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir.  جُنَاحَ  kelimesi  لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. Haberi mahzuftur.

عَلَیۡكُمۡ  car mecruru,  لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  ف۪ي  harf-i ceriyle birlikte  لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

تَرَاضَيْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.  بِه۪  car mecruru  تَرَاضَيْتُمْ  fiiline müteallıktır.

مِنْ بَعْدِ  car mecruru  بِه۪’deki zamirin mahzuf haline müteallıktır.  الْفَر۪يضَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

              

 اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماً

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli,  اِنَّ ’nin ismi olup mansubtur.  اِنَّ ’nin haberi  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.

كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

كَانَ ’nin ismi, müstetir هو zamiridir. 

عَل۪يمًا  lafzı  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubtur.  حَك۪يمًا  ise ikinci haberdir.


 

وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ


Önceki ayete matuf olan ayetin ilk cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir. İstisna edatı  اِلَّا’dan sonra gelen ism-i mevsûl  مَا, müstesnadır.

Sılası müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir.

مُحْصَنَ, evli kadın demektir. Muhsane denmesi, kocası ya da velisi tarafından harama düşmekten korunduğu içindir.

Evli kadına (fail sıygası ile) مُحْصِنَ de denir; çünkü evli kadın,

- Fercini (namusunu) kocası dışındaki erkeklerden korur,

- Ya da kocasını harama düşmekten korur.

Bazı müfessirlere göre (مُحْصَنَ kelimesinin masdarı olan)  إِحْصَن, Kur’an’da şu dört manada kullanılır:

1- Burada olduğu gibi “evlilik”;

2- Bu ayetteki  مُحْصِن۪ينَ  kelimesinde olduğu gibi “iffet”;

3- 25. ayette geçen  الْمُحْصَنَاتُ  kelimesinde olduğu gibi “hür”;

4- 25. ayette geçen  فَاِذَا اُحْصِنَّ cümlesinde olduğu gibi “İslam”.

Nitekim  اُحْصِنَّ fiili, bir görüşe göre “Müslüman oldukları zaman…” şeklinde tefsir edilmiştir.

Ayetteki  الْمُحْصَنَاتُ  kelimesi, evli kadınlar demekken, ondan sonra  مِنَ النِّسَٓاءِ [kadınlardan] kelimesinin zikredilmesi, tekid için olup  الْمُحْصَنَاتُ  kelimesinin, erkeklere de şâmil olma vehmini kaldırmak içindir. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Elmalılı, Âşûr)

Ayette mülkiyet, اَيْمَانُ (sağ ellere) isnat edilmiştir ki kelime kelime tercümesi “sağ ellerinizin malik olduğu” demektir. Çünkü mülkiyet, genellikle sağ el ile yapılan bir akitle gerçekleşir. Bu malikiyet, köleler ve özellikle kadın köleler için kullanılır. Zaten burada da kastedilen kadın kölelerdir. (Ebüssuûd)

كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ  cümlesinde îcâz-ı hazif vardır.  كِتَابَ  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri, farz kılınmıştır manasındaki  كُتِبَ  fiilidir.  عَلَيْكُمْۘ  bu mahzuf fiile müteallıktır. 

كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ  [Allah’ın üzerinizdeki yazılı hükmü olarak] ifadesindeki  كِتَابَ  mef‘ûlu mutlaktır yani haram kılınan şeyleri haram saymanızı Allah size bir hüküm olarak koymuştur, bir farz olarak belirlemiştir ki bu da O’nun haram dediği şeyleri haram kabul etmektir. (Keşşâf)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır.

كِتَابَ اللّٰهِ  izafetinde lafza-i celâle muzâf olan  كِتَابَ, şan ve şeref kazanmıştır.

مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ  [Sağ ellerinizin sahip olduğu] ibaresinde cüz-kül alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Bir şeye sahip olmak çoğunlukla sağ elle yapılan akitlerle gerçekleşir. Âşûr, burada tezyîl olduğunu belirtir.

كِتَابَ اللّٰهِ  sözünde tevriye vardır. Kitap kelimesinin yakın anlamı değil, uzak anlamı olan “farz kılma” manası kastedilmiştir. (Medine Balcı)

وَاُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَٓاءَ ذٰلِكُمْ اَنْ تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ 

وَ  istînâfiyye veya atıftır. Cümle, meçhul mazi fiil sıygasında haberî isnaddır.

Car mecrur, naib-i fail olan ism-i mevsûl  مَا ’ya önemine binaen takdim edilmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mekan zarfı  وَرَٓاءَ  mevsûlün mahzuf sılasına mütealliktir.

وَرَٓاءَ  mecaz olarak  غَيْرَ ودُونَ  manasında kullanılmıştır. (Âşûr)

Zarfa muzafun ileyh olan işaret ismi  ذٰلِكُمْ  ile  اَنْ  ve akabindeki  …تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ  cümlesi masdar teviliyle  اُحِلَّ  fiilinin mef’ûlu lieclihidir.

Bu sayfada  مُحْصِن۪ينَ  kelimesi iki kere ve farklı anlamlarda geçmektedir.  حْصِن۪, kale demektir. Burada [evli kadın] manasındadır. Evli kadın, kocası tarafından kale gibi korunmuş olan kadın demektir.

مُحْصِن۪ينَ  [İffetliler] - مُسَافِح۪ينَۜ  [Zina edenler] kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Safvetü’t Tefasir) 

ذٰلِكُمْ  kelimesinde işaret anlamı sadece  ذٰ  harfinde vardır.  لِ; uzaklık için  كُمْ; hitap edilenlere ait bir zamirdir. 

سَفِح۪  fiili; nehirdeki suyun fazla fazla, çok dökülmesi demektir. Zina çokluğu, suyun hızlıca nehre dökülmesine benzetilmiştir. Câmi’si; taşkınlık, ölçüsüzlük ve suyun taşarak boşa gitmesidir. (Medine Balcı) Yani ayet-i kerimede  غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ  [zina yapmayarak] buyurulmuştur.

وَاُحِلَّ لَكُمْ  [Size helal kılındı] ifadesi  كِتَابَ اللّٰهِ  ifadesini nasb eden gizli fiile atfedilmiştir yani Allah bunların haramlığını size kesin olarak bildirmiş, bunların dışındakilerini ise size helal kılmıştır.  اَنْ تَبْتَغُوا  ifadesi mef’ûlun lehtir yani hangileri helal hangileri haram size açıklamıştır ki Allah’ın sizin için geçinme vesile kıldığı “mallarınızla” iffetli olarak ve zina etmeyerek evlenmeyi “talep edesiniz.” Böyle yaparsanız, mallarınızı size helal olmayan şeylerin peşinde zayi etmemiş ve fakir duruma düşmemiş olursunuz. Dünyanız da ahiretiniz de elinizden gitmemiş olur. Çünkü iki hüsrana birden yol açan bir şeyden daha büyük bir bozukluk yoktur! (Keşşâf)


 فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ


فَ  istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart ismi olan  مَا  mübteda, şart fiili olan  اسْتَمْتَعْتُمْ  haberdir. Haberin, şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip olması da caizdir. 

فَ  karinesiyle gelen cevap, emir üslubunda talebî inşâî isnad olan  فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ  cümlesidir.

فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ  [Onlara ücretlerini verin.] cümlesinde istiare vardır,  اُجُورَ  lafzı مهور  yerinde müstear olarak kullanılmıştır. Çünkü مهر  şeklen ücrete benzer. (Safvetü’t Tefasir) 

Mehir, ücret olarak ifade edilmiştir, çünkü kadınların bedenlerinin, kadınlıklarının ücretidir. (bu yoldan elde ettikleri bir nevi güvencelerdir). (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî )


 وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ مِنْ بَعْدِ الْفَر۪يضَةِۜ 


وَ  atıf veya istînâfiyyedir. Menfi isim cümlesine dahil olan  لَا, cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir.

عَلَيْكُمْ  genellikle mahzuf olan  لَا’nın haberine müteallıktır. 

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası müspet muzari fiil sıygasında gelmiştir.

Mehrin takdirinden sonra kadının, mehrinin bir kısmını kocasına bağışlaması veya tamamından onu ibra etmesi halinde hiçbir sorumluluk kalmaz. (Ebüssuûd)


اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماً


Ayetin son cümlesi fasılla gelmiş istînâf cümlesidir. Lafza-i celâl  اِنَّ ’nin ismi,  كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًا  cümlesi  اِنَّ ’nin haberidir. 

Müsnedün ileyhin bütün esmayı bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu telezzüz, teberrük ve heybet uyandırmak içindir. 

Cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

اِنّ ’nin haberinin,  كَانَ ’nin dahil olduğu cümle olarak gelmesi sübut ifade eder. 

Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

Allah Teâlâ’ya ait iki haber olan  عَل۪يمًا - حَك۪يمًا  sıfatlarının arasında  و۬  olmaması bu sıfatların Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetine işaret eder. Bu kelimelerin ayetin konusuyla olan anlam bütünlüğü teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

Mübalağa kalıbındaki  عَل۪يمًا - حَك۪يمًا  sıfatları arasında muvazene, mütevazi seci ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ   bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır.. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda  söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)


Nisâ Sûresi 25. Ayet

وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ مِنْكُمْ طَوْلاً اَنْ يَنْكِـحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْۜ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَانْكِحُوهُنَّ بِاِذْنِ اَهْلِهِنَّ وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ فَاِذَٓا اُحْصِنَّ فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ وَاَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟  ...


Sizden kimin, hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah, sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları hâlinde, sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve kimse
2 لَمْ
3 يَسْتَطِعْ gücü yetmeyen ط و ع
4 مِنْكُمْ içinizden
5 طَوْلًا mali güce ط و ل
6 أَنْ
7 يَنْكِحَ evlenmek için ن ك ح
8 الْمُحْصَنَاتِ hür kadınlarla ح ص ن
9 الْمُؤْمِنَاتِ inanmış ا م ن
10 فَمِنْ
11 مَا
12 مَلَكَتْ sahip olduğunuz م ل ك
13 أَيْمَانُكُمْ ellerinizde ي م ن
14 مِنْ -dan (alsın)
15 فَتَيَاتِكُمُ genç kızlarınız- ف ت ي
16 الْمُؤْمِنَاتِ inanmış ا م ن
17 وَاللَّهُ Allah
18 أَعْلَمُ daha iyi bilir ع ل م
19 بِإِيمَانِكُمْ sizin imanınızı ا م ن
20 بَعْضُكُمْ hepiniz ب ع ض
21 مِنْ -densiniz
22 بَعْضٍ birbiriniz- ب ع ض
23 فَانْكِحُوهُنَّ öyle ise onlarla evlenin ن ك ح
24 بِإِذْنِ izniyle ا ذ ن
25 أَهْلِهِنَّ ailelerinin ا ه ل
26 وَاتُوهُنَّ ve verin ا ت ي
27 أُجُورَهُنَّ ücretlerini (mehirlerini) ا ج ر
28 بِالْمَعْرُوفِ güzelce ع ر ف
29 مُحْصَنَاتٍ iffetli yaşamaları ح ص ن
30 غَيْرَ غ ي ر
31 مُسَافِحَاتٍ zina etmemeleri س ف ح
32 وَلَا
33 مُتَّخِذَاتِ ve (gizli) edinmemeleri ا خ ذ
34 أَخْدَانٍ dost خ د ن
35 فَإِذَا iken
36 أُحْصِنَّ evli ح ص ن
37 فَإِنْ eğer
38 أَتَيْنَ yaparlarsa ا ت ي
39 بِفَاحِشَةٍ fuhuş ف ح ش
40 فَعَلَيْهِنَّ onlara
41 نِصْفُ yarısı (uygulanır) ن ص ف
42 مَا
43 عَلَى üzerine
44 الْمُحْصَنَاتِ hür kadınlar ح ص ن
45 مِنَ
46 الْعَذَابِ yapılan işkencenin ع ذ ب
47 ذَٰلِكَ bu (cariye ile evlenme)
48 لِمَنْ içindir
49 خَشِيَ korkanlar خ ش ي
50 الْعَنَتَ sıkıntıya düşmekten ع ن ت
51 مِنْكُمْ içinizden
52 وَأَنْ fakat
53 تَصْبِرُوا sabretmeniz ص ب ر
54 خَيْرٌ daha iyidir خ ي ر
55 لَكُمْ sizin için
56 وَاللَّهُ Allah
57 غَفُورٌ bağışlayandır غ ف ر
58 رَحِيمٌ esirgeyendir ر ح م

https://Kur’ân.diyanet.gov.tr/tefsir/Nisâ-suresi/518/25-ayet-tefsiri

Nikahtan bahsederken burada birden iman konusu geçmiştir. Bunu yapmak sizin imanınızı gösterir. Mümin ve hür bir kadınla evlenmek bir statü meselesidir. Çünkü onun mihri daha çoktur. O kadar paranız yoksa mümin bir cariye ile evlenin. Konu iman meselesidir. Cariyeyi küçük görmeyin. Nikahın nasıl, ne şekilde, kiminle yapılacağı da imanla alakalı bir meseledir.

Hepiniz birbirinizdensiniz. Karı-koca; biri olmadan diğeri yaşayamıyor. Birbirinin aynı olmayan ama birbirine denk ikili çiftsiniz.

Anete; çok şiddetli ve büyük bir zarar demektir. Asıl manası; kemiğin kaynadıktan sonra kırılmasıdır. Mecazen insanın iyi halinden sonra karşılaştığı meşakkat ve zararı ifade eder. Burada: çok şiddetli şehvet hissi ve cinsi münasebette bulunma arzusunun çoğu kez insanı zinaya sevkettiği anlatılmıştır. Böylece insanda dünyada had cezasına, ahirette de büyük bir azaba sebep olduğu için zinaya anet denmiştir. Burada anet ile had cezası kastedildiği de söylenmiştir. (Ebussuud)

'Anet’ kelimesi, çok şiddetli ve büyük bir zarar demektir. Asıl manası kemiğin kaynamasından sonra kırılması, demektir. Mecazen insanın iyi halinden sonra karşılaştığı meşakkat ve zarar anlamında kullanılır. Bu kelimenin âyet-i kerimedeki manası şunlar olabilir:

1- Çok şiddetli şehvet hissi ve cinsî münasebette bulunma arzusu, çoğu kez insanı zinaya sevkeder. Böylece insan, dünyada had cezasına, âhirette de büyük bir azaba sebep olduğu için zinaya ‘Anet’

denmiştir. 

2-Burada 'Anet' kelimesinden murad had cezasıdır. Çünkü bu günaha düşen kişi, had cezasıyla alacaktır. (Sebep-müsebbep) 

3-Bu şiddetli şehvet hissi ve cinsî münasebette bulunma arzusu, insanı bazen şiddetli hastalıklara götürür. Meselâ, kadınlarda bu duygu, rahmin boğulup daralmasına, erkeklerde de kasık ve sırt ağrılarına sebebiyet verir. Bu gibi mecburi durumlarda cariyeyle evlenilmelidir. (Tercih edilen birinci manadır.) (Medine Balcı 7. Cilt sayfa 40)

وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ مِنْكُمْ طَوْلاً اَنْ يَنْكِـحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَمْ يَسْتَطِعْ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  يَسْتَطِعْ  sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

مِنْكُمْ  car mecruru  يَسْتَطِعْ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.  طَوْلًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  طَوْلًا ’in bedeli olarak mahallen mansubtur. Mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ’dir.  الْمُحْصَنَاتِ  mef’ûlun bihtir.

Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradir.  الْمُؤْمِنَاتِ  kelimesi  الْمُحْصَنَاتِ’nin sıfatıdır.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  مَا  müşterek ism-i mevsûlu,

مِنْ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri  انكحوا  şeklindedir.

İsm-i mevsûlun sılası  مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

مَلَكَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تۡ  te’nis alametidir.  اَيْمَانُكُمْ  faildir. Muttasıl zamir  كُمْۚ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ فَتَيَاتِكُمُ  car mecruru ism-i mevsûlun mahzuf ait zamirinin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الْمُؤْمِنَاتِ  kelimesi  فَتَيَاتِكُمُ  kelimesinin sıfatıdır.  الْمُؤْمِنَاتِ  kelimesi cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.


 وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْۜ

 

İsim cümlesidir.  وَ  itiraziyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَعْلَمُ  haberdir.  بِا۪يمَانِكُمْ  car mecruru  اَعْلَمُ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

 

  بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ

 

İsim cümlesidir.  بَعْضُكُمْ  mübtedadır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ بَعْضٍ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.

   

فَانْكِحُوهُنَّ بِاِذْنِ اَهْلِهِنَّ وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ

 

فَ  atıf harfidir.  انْكِحُوهُنَّ  fiili  نَ’nun hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

بِاِذْنِ  car mecruru  انْكِحُوهُنَّ  fiiline müteallıktır.  اَهْلِهِنَّ  muzâfun ileyhtir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هِنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  اٰتُوهُنَّ  fiili  ن’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

اُجُورَهُنَّ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِالْمَعْرُوفِ  car mecruru  اٰتُوهُنَّ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.

مُحْصَنَاتٍ  kelimesi  انْكِحُوهُنَّ ’deki mef’ûlun bihin hali olup fetha ile mansubtur. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradir.

غَيْرَ  ikinci hal olup fetha ile mansubtur.  مُسَافِحَاتٍ  muzâfun ileyh olup  cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.  مُتَّخِذَاتِ  kelimesi غَيْرَ’ya matuftur. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradir.  اَخْدَانٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

    

فَاِذَٓا اُحْصِنَّ فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ 

 

فَ  istînâfiyyedir.  اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.  اُحْصِنَّ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اُحْصِنَّ  fiili (نَ) nûnu’n-nisve bitişmiş sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Naib-i faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  اَتَيْنَ  şart fiili olarak mahallen meczumdur.  Nûnu’n-nisve fail olarak mahallen merfûdur.  بِفَاحِشَةٍ  car mecruru  اَتَيْنَ  fiiline müteallıktır.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  عَلَيْهِنَّ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  نِصْفُ  muahhar mübtedadır.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا,  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

عَلَى الْمُحْصَنَاتِ  car mecruru ism-i mevsûlun mahzuf sılasına müteallıktır.  مِنَ الْعَذَابِ  car mecruru mahzuf hale müteallıktır.    


ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ

 

İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  خَشِيَ الْعَنَتَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

خَشِيَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. 

الْعَنَتَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  مِنْكُمْ  car mecruru  خَشِيَ ’deki zamirin haline müteallıktır.    


وَاَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel mübteda olarak mahallen merfûdur. 

تَصْبِرُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

خَيْرٌ  haber olup lafzen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru  خَيْرٌ ’a müteallıktır.

  

وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. غَفُورࣱ  birinci,  رَّحِیمࣱ  ikinci haberdir.


وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ مِنْكُمْ طَوْلاً اَنْ يَنْكِـحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِۜ

 

Ayet müstenefe cümlesiyle başlamıştır.  مَنْ  şart ismi mübtedadır. 

Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mübtedanın haberi olan şart cümlesi 

لَمْ يَسْتَطِعْ مِنْكُمْ طَوْلًا  menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اَنْ  ve masdar tevilindeki  يَنْكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ  cümlesi,  يَسْتَطِعْ  fiilinin mef’ûlüdür. Veya  طَوْلًا ‘den bedeldir.

Muhammed el-Firûzabâdî el-Şirazî, “el-Kamusu'l-Muhît” adlı eserinde, طَوْلًا  [imkân] kelimesini, fazlalık, kudret, zenginlik ve genişlik olarak manalandırmıştır. Âşûr da bu görüştedir. Ta harfi ötre olduğu zaman hakiki, üstün olduğunda da mecaz olduğunu belirtir.

الْمُحْصَنَاتِ, (ki  المحصن  kelimesinin çoğuludur) hür kadınlar demektir. Çünkü memlûke (köle) kadınlar ile mukabele edilmiştir. Hür kadınlara  الْمُحْصَنَاتِ  denir. Çünkü onların hürriyeti kendilerini, köleliğin zilletinden, müptezel halinden ve kusur ile noksanlık gibi diğer sıfatlarından korumuştur. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Elmalılı, Âşûr)

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl, takdiri  انكحوا  olan fiile müteallıktır.

Mazi fiil sıygasında gelmiş fiil cümlesi olan  مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ, mevsûlün sılasıdır. Sıla, mevsûlü her zaman takip eden, onu açıklayan cümledir. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.

مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ  [Sağ ellerinizin sahip olduğu] ibaresinde cüz-kül alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Bir şeye sahip olmak çoğunlukla sağ elle yapılan akitlerle gerçekleşir.

الْمُحْصَنَاتِ  [Hür kadınlar] - مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ [ellerinizin sahip olduğu cariyeler] arasında tıbâk-ı îcab vardır.

الْمُحْصَنَاتِ  kelimesinden sonra gelen  غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ  ibaresi, tetmim şeklinde ıtnâbdır.


وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْۜ

 

Bu arızî (mu'terıza) cümle, onları cariyelerin nikâhına alıştırmak ve kölelere karşı büyüklük taslamaktan vazgeçirmek, üstünlüğün ve iftihar vesilesinin hasep, nesep olmadığını, yalnız iman olduğunu belirtmek içindir. (Ebüssuûd)

و  itiraziyyedir. İtiraz  cümlesidir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede müsnedün ileyhin tüm esma-i hüsnaya şamil Allah ismiyle gelmesi, tazim ve haşyet duyguları uyandırma gayesine matuftur.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Haber olan  اَعْلَمُ, ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki  cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.  (Âşûr) 

Şayet وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْ  sözü ne anlama gelmektedir? dersen şöyle derim: Allah, eksiklik ve fazlalık bakımından sizinle köle ve cariyeleriniz arasındaki iman farkını çok daha iyi bilir. Bir cariyenin imanı hür bir kadınınkinden, bir kadının imanı bir erkeğinkinden daha üstün olabilir. Müminlerin görevi asalet ve soy sop avantajını değil, sadece imandaki üstünlüğü göz önünde bulundurmaktır. Bunun söylenmesindeki amaç, müminleri [zinaya düşmektense] cariyelerle evlenmeye ısındırmak ve bu tür evlilikten yüz çevirmekten uzaklaştırmaktır. (Keşşâf) 


بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ

 

Müstenefe olarak fasılla gelen, ve sübut ifade eden bu cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مِنْ بَعْضٍۚ  mahzuf habere müteallıktır. 

بَعْضٍۚ  kelimesinin tekrarında tam cinas ve reddü’l acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ  [Hepiniz birbirinizdensiniz] yani siz, köle ve cariyelerinizle aynı imana sahip olmanızdan dolayı birbirinize yakın, bağlantılı ve uygunsunuz. Bir hürün bir köleye üstünlüğü, ancak imanının daha güçlü olmasıyla mümkündür. (Keşşâf) 

Bu cümle tezyildir. (Âşûr)

Bundan önce gıyabî ifadeler kullanıldığı halde burada doğrudan doğruya hitap zamirleri kullanılması, teşvik ve ünsiyetlerini sağlamak içindir. (Ebüssuûd)


 فَانْكِحُوهُنَّ بِاِذْنِ اَهْلِهِنَّ وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ

 

Yukarıdaki ayette nikâh emri anlaşıldığı halde burada ayrıca nikâh emrinin zikredilmesi, cariye nikâhına ziyadesiyle teşvik içindir. Yani siz bu ilâhî emrin açıldığına vâkıf olduktan sonra artık kendinizi onlardan üstün görmeyin ve velilerinin izniyle onları nikâhlayın. (Ebüssuûd)

فَ  atıftır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Akabindeki … وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ  cümlesi tezayüfle bu cümleye atfedilmiştir. 

بِا۪يمَانِكُمْۜ  - اَيْمَانُكُمْ  arasında cinas-ı muharref vardır.

الْمُحْصَنَاتِ - غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ - وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.

فَانْكِحُوهُنَّ - يَنْكِحَ  arasında cinas, reddü’l acüz ale’s-sadr vardır.

خدن  Hem müzekker hem müennes için kullanılan bir isimdir. Gizli dost demektir. Burada çoğulu geçmiştir.

اخدان  kelimesi  خِدْن  kelimesinin çoğuludur. Yani “gizli dost tutmak” demektir. Cahiliye devrinde iki çeşit zina vardı. Birisi herkesin gözü önünde açıktan genelev işletmek diğeri de birini dost tutarak özel bir şekilde gizlice zina etmekti. Ve bu şekildeki zinalar, çoğunlukla cariyelerle yapılırdı. İslam’da bunların ikisi de yasaklanmıştır. Dikkate değerdir ki hür kadınlara ait olan ayette, erkeklerin zinası, burada da kadınların zinası açık olarak yasaklanmıştır. Bu ise büyük bir edep ve belâgatı içermektedir. (Elmalılı)

فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ  [Onlara ücretlerini verin.] cümlesinde istiare vardır. اُجُورَ lafzı مهور  yerinde müstear olarak kullanılmıştır. Çünkü مهر  şeklen ücrete benzer. (Safvetü’t Tefasir) 


 فَاِذَٓا اُحْصِنَّ فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ 

 

فَ  istînafiyyedir. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiş  اُحْصِنَّ  fiili şarttır. Aynı zamanda  اِذَٓا’nın muzâfun ileyhidir.

اِذَٓا ’nın cevabı, şart üslubunda gelen …فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ  cümlesidir. 

اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ  şart cümlesi,  فَ  karinesiyle gelen  فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ  cevap cümlesidir. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılasının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.  عَلَى الْمُحْصَنَاتِ  bu mahzuf sılaya müteallıktır. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.


ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ

 

الْعَنَتَ  [günaha girme] kelimesi, aslında kemiğin kaynamasından sonra kırılması anlamına gelir. Mecaz olarak, insanın iyi halinden sonra karşılaştığı meşakkat ve zarar anlamında kullanılır. (Ebüssuûd, Âşûr)

Çok şiddetli şehvet hissi ve cinsî münasebette bulunma arzusu, çoğu kez insanı zinaya sevk eder. Böylece insan, dünyada zina cezasına, ahirette de büyük bir azaba müstehak olur ki işte “الْعَنَتَ” budur.

Bu şiddetli şehvet hissi ve cinsî münasebette bulunma arzusu, insanı bazen şiddetli hastalıklara götürür. Mesela kadınlarda bu duygu, rahmin boğulup daralmasına, erkeklerde de kasık ve sırt ağrılarına sebebiyet verir. Alimlerin çoğu, الْعَنَتَ  kelimesine birinci manayı vermişlerdir. Çünkü Kur’an’ın beyanına bu daha uygundur. (Fahreddin er-Râzî)

Müstenefe cümlesidir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müşterek ismi mevsûl  لِ  ,مَنْ  harfi nedeniyle mecrur mahalde olup  ذَ ٰ⁠لِكَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mevsûlün sılası  خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.

Allah’ın inananlar için koyduğu kurallara  ذٰلِكَ  ile işaret edilerek bu kuralların önemi vurgulanmıştır. 

İşaret ismi  ذٰلِكَ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)


وَاَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْۜ

 

وَ  istînafiyyedir. Cümle sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  تَصْبِرُوا  cümlesi masdar teviliyle mübteda konumundadır.

Haber olan  خَيْرٌ  mübalağalı ismi fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Sabrederek nefsinizi, arzu ettiği günahlardan men edip iffetli olarak yaşamanız, cariyelerle evlenmenizden daha hayırlıdır. Çünkü cariyelerle evlenmek, doğacak çocukların köle olması sonucunu doğurur. Ömer (r.a.) diyor ki: “Hür bir erkek, bir cariye ile evlenirse kendi yarısını (bir parçası sayılan çocuğunu) köle yapmış olur.”  (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Elmalılı)


 وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

 

İstînâfiyye olan cümle, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi sübut ifade eder.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz ve teberrük içindir.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Allah'ın  غَفُورٌ  ve  رَح۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder.

Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. 

غَفُورٌ -  رَح۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Bu ifade, Cenab-ı Allah’ın “Evla olan cariyelerle evlenilmemesidir.”  hükmünü tekid gibidir. Yani her ne kadar önceki sözden bir yasak oluş manası çıkıyorsa da Allahu Teâlâ, sizin bu tür evliliğe ihtiyacınızdan dolayı bunu mübah kılmıştır. Binaenaleyh bu mübah kılış, Allah’ın rahmeti ve mağfireti babındandır. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

Korku olmadığı takdirde cariye ile evlenmek vacip olmak şöyle dursun mendup bile değildir. Çünkü bu evlilikte bir taraftan hür kadınların (itibardan) düşmelerine sebebiyet vermek, diğer taraftan nesep soyluluğunu ve çocukların seçimini bozmak gibi sakıncaları da vardır. Bunun için Hazret-i Ömer (r.a.), “Cariye ile evlenen herhangi bir hür, hürriyetinin yarısını kaybetmiş olur.” demiştir. Fakat bütün bu sakıncalar zina tehlikesine karşı hiçtir. Çünkü zina doğrudan doğruya spermasını yok etmek ve genel bir şekilde gerek erkek ve gerek kadınlar için pis bir alçaklık ve insan türü için pek büyük aşağılıktır. Ve insandan başka hayvanlar içinde hiçbiri dişisini yalnız suyunu telef etmek için takip etmez. İnsanlar, elinde hapsedilen erkek hayvanlar istisna edilirse kediler, köpekler bile dahil olmak üzere hiçbir hayvan, dişisine zorla saldırmaz ve işini yalnız aşılama için yapar. Hatta develerin dişi sidiğini koklaması aşılanmış olup olmadığını farketmek için olduğu bilinmektedir. Özetle hayvanların bile hayvanca birleşmelerinde zina mahiyeti yoktur. Yaratılış ve fıtratları, başka bir ifade ile içgüdüleri buna fırsat vermez. Bu rezillik, bu kısırlık sevdası insanlığı hayvanlardan daha alçak bir duruma düşüren bir beladır. Bu musibete düşmektense cariye ile olsun evlenmelidir. Bununla birlikte bu korku yoksa sabır daha hayırlıdır. Her ne kadar evlenmemede de üreme ve türemeden mahrum olmak varsa da “Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” Halbuki zina edenler için acıklı azap vardır. (Elmalılı)


Nisâ Sûresi 26. Ayet

يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ  ...


Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يُرِيدُ istiyor ر و د
2 اللَّهُ Allah
3 لِيُبَيِّنَ açıklamak ب ي ن
4 لَكُمْ size
5 وَيَهْدِيَكُمْ ve sizi iletmek ه د ي
6 سُنَنَ yasalarına س ن ن
7 الَّذِينَ kimselerin
8 مِنْ
9 قَبْلِكُمْ sizden önceki(lerin) ق ب ل
10 وَيَتُوبَ ve bağışlamak ت و ب
11 عَلَيْكُمْ günahlarınızı
12 وَاللَّهُ Allah
13 عَلِيمٌ bilendir ع ل م
14 حَكِيمٌ hüküm ve hikmet sahibidir ح ك م

Yüce Allah, kullarına lütfederek koyduğu yasaların hikmetlerini kendilerine açıklıyor, onlara hayatlarında rehber edinmelerini istediği sistemin içerdiği yararları ve kolaylıkları tanıtıyor. Allah, kullarını bu doruğa, kendileri ile konuşma doruğuna yükselterek onurlandırıyor. O, bu dorukta, koyduğu yasaların hikmetlerini kullarına anlatıyor, kendilerine açıklayıcı bilgi vermek istediğini vurguluyor. Okuyoruz:

“Allah, size helal ile haramı açıkça bildirmek istiyor.”

Yüce Allah, size hikmetleri açıklamak istiyor; sizin bu hikmetleri görmenizi, üzerlerinde kafa yormanızı, bu hikmetlere açık gözlerle, kavrayıcı akıllarla ve kucaklayıcı kalplerle yaklaşmanızı istiyor. Çünkü bu hikmetler ne birer muamma ve bilmecedir ne de gerekçesiz ve amaçsız birer oldu-biatidir. Sizler bu hükümlerin hikmetlerini kavrayacak yetenektesiniz, bu hikmetlerin açıklanmasına muhatap olmaya lâyıksınız.

Görüldüğü gibi burada insanı onurlandırmak vardır. Bu onurlandırmanın çapını ancak ilâhlığın ve kulluğun mahiyetini kavrayanlar anlayabilirler, bu nazik lütufkârlığın çapını ancak onlar idrak edebilirler. Devam ediyoruz:

Sizden öncekilerin yararlı geleneklerini size tanıtmak istiyor.”

Bu sistem, yüce Allah’ın tüm müminler için ortaya koyduğu, yasallaştırdığı bir sistemdir. Bu sistemin prensipleri değişmezdir, ilkeleri aynıdır, amaçları ve hedefleri süreklidir. Bu sistem gerek önceki gerek sonraki tüm mümin topluluğun, çağlar boyunca iman kervanının, inanç kafilesinin bir araya getirdiği tek ümmetin sistemidir.

Kur’ân-ı Kerim, bu ifadesi ile, her zaman ve her yerde yüce Allah’ın doğru yolundan giden inanmış toplulukları birleştiriyor, Allah’ın sisteminin her zaman ve her yerde aynı olduğunu açıklığa kavuşturuyor, müslüman cemaatı ve bu cemaatın oluşturduğu kesintisiz inanç kervanını tarihin uzun, maceralı yolu boyunca bir araya getiriyor.

Ayetin yansıttığı bu bakış açısı mümini; aslının, ümmetinin, hayat sisteminin ve yolunun bilincine erdirici bir nitelik taşır. Mümin, yüce Allah’a inanan bu ümmetin bir üyesidir. Bu ümmeti, yer ve zaman farklılığına, yurtların ve deri renklerinin değişik olmasına rağmen bu ilâhi sistemin oluşturduğu ortak bağ birleştiriyor, yüce Allah’ın her kuşaktan ve her topluluktan müminler için belirlediği ortak yol bu ümmetin bireylerini birbirine bağlıyor. Nitekim Allah:

“O, tevbelerinizi kabul etmek (günahlarınızı bağışlamak) ister” buyuruyor.

Yüce Allah size rahmetini yansıtmak, tökezlemelerinizden, günahlarınızdan dolayı tevbe edesiniz diye elinizden tutmak, gideceğiniz yolu belirlemenizi sağlamak ve bu yolda ilerlemenizi kolaylaştırmak için size helâl ile haramı açıklıyor ve daha önceki ümmetlerin yararlı uygulamalarını tanıtıyor. Çünkü:

“Allah her şeyi bilir ve hikmet sahibidir.”

Buna göre bu yasal düzenlemeler bilgiden ve hikmetten kaynaklanıyor; bu direktifler bilgiye ve hikmete dayanıyor. O sizin iç dünyanızı, içinde bulunduğunuz şartları, neyin yararınıza olduğunu, neyin sizi yararlı hale getireceğini bildiği gibi O’nun hayat sistemi hem yapısı ve hem de uygulama yolları bakımından mutlaka hikmet içerir.  (Fizilalil Kur’ân Seyyid Kutub)

Yüce Allah, kullarına lütfederek koyduğu yasaların hikmetlerini kendilerine açıklıyor, onlara hayatlarında rehber edinmelerini istediği sistemin içerdiği yararları ve kolaylıkları tanıtıyor. Allah, kullarını bu doruğa, kendileri ile konuşma doruğuna yükselterek onurlandırıyor. O, bu dorukta, koyduğu yasaların hikmetlerini kullarına anlatıyor, endilerine açıklayıcı bilgi vermek istediğini vurguluyor. Okuyoruz:

“Allah, size helal ile haramı açıkça bildirmek istiyor.”

Yüce Allah, size hikmetleri açıklamak istiyor; sizin bu hikmetleri görmenizi, üzerlerinde kafa yormanızı, bu hikmetlere açık gözlerle, kavrayıcı akıllarla ve kucaklayıcı kalplerle yaklaşmanızı istiyor. Çünkü bu hikmetler ne birer muamma ve bilmecedir ne de gerekçesiz ve amaçsız birer oldu-biatidir. Sizler bu hükümlerin hikmetlerini kavrayacak yetenektesiniz, bu hikmetlerin açıklanmasına muhatap olmaya lâyıksınız.

Görüldüğü gibi burada insanı onurlandırmak vardır. Bu onurlandırmanın çapını ancak ilâhlığın ve kulluğun mahiyetini kavrayanlar anlayabilirler, bu nazik lütufkârlığın çapını ancak onlar idrak edebilirler. Devam ediyoruz:

Sizden öncekilerin yararlı geleneklerini size tanıtmak istiyor.”

Bu sistem, yüce Allah’ın tüm müminler için ortaya koyduğu, yasallaştırdığı bir sistemdir. Bu sistemin prensipleri değişmezdir, ilkeleri aynıdır, amaçları ve hedefleri süreklidir. Bu sistem gerek önceki gerek sonraki tüm mümin topluluğun, çağlar boyunca iman kervanının, inanç kafilesinin bir araya getirdiği tek ümmetin sistemidir.

Kur’ân-ı Kerim, bu ifadesi ile, her zaman ve her yerde yüce Allah’ın doğru yolundan giden inanmış toplulukları birleştiriyor, Allah’ın sisteminin her zaman ve her yerde aynı olduğunu açıklığa kavuşturuyor, müslüman cemaatı ve bu cemaatın oluşturduğu kesintisiz inanç kervanını tarihin uzun, maceralı yolu boyunca bir araya getiriyor.

Ayetin yansıttığı bu bakış açısı mümini; aslının, ümmetinin, hayat sisteminin ve yolunun bilincine erdirici bir nitelik taşır. Mümin, yüce Allah’a inanan bu ümmetin bir üyesidir. Bu ümmeti, yer ve zaman farklılığına, yurtların ve deri renklerinin değişik olmasına rağmen bu ilâhi sistemin oluşturduğu ortak bağ birleştiriyor, yüce Allah’ın her kuşaktan ve her topluluktan müminler için belirlediği ortak yol bu ümmetin bireylerini birbirine bağlıyor. Nitekim Allah:

“O, tevbelerinizi kabul etmek (günahlarınızı bağışlamak) ister” buyuruyor.

Yüce Allah size rahmetini yansıtmak, tökezlemelerinizden, günahlarınızdan dolayı tevbe edesiniz diye elinizden tutmak, gideceğiniz yolu belirlemenizi sağlamak ve bu yolda ilerlemenizi kolaylaştırmak için size helâl ile haramı açıklıyor ve daha önceki ümmetlerin yararlı uygulamalarını tanıtıyor. Çünkü:

“Allah her şeyi bilir ve hikmet sahibidir.”

Buna göre bu yasal düzenlemeler bilgiden ve hikmetten kaynaklanıyor; bu direktifler bilgiye ve hikmete dayanıyor. O sizin iç dünyanızı, içinde bulunduğunuz şartları, neyin yararınıza olduğunu, neyin sizi yararlı hale getireceğini bildiği gibi O’nun hayat sistemi hem yapısı ve hem de uygulama yolları bakımından mutlaka hikmet içerir. 

(Fizilalil Kur’ân Seyyid Kutub)

يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْۜ

 

Fiil cümlesidir.  يُر۪يدُ  merfû muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.  

لِ  harfi,  يُبَيِّنَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

Gizli  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  يُر۪يدُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.  لَكُمْ  car mecruru  يُبَيِّنَ  fiiline müteallıktır.

يَهْدِيَكُمْ  fiili atıf harfi  وَ ’la  يُبَيِّنَ  fiiline matuftur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  سُنَنَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مِنْ قَبْلِكُمْ  car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَتُوبَ عَلَيْكُمْ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la  يُبَيِّنَ  fiiline atfedilmiştir.  يَتُوبَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  عَلَيْكُمْ  car mecruru  يَتُوبَ  fiiline müteallıktır.

يُر۪يدُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’âl babındandır. Sülâsîsi  رود ’dir. İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekÂna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.   

      

وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. عَل۪يمٌ  birinci,  حَك۪يمٌ ikinci haber olup lafzen merfûdur.

عَل۪يمٌ -  حَك۪يمٌ  isimleri mübalağa sıgasındadır. Son derece affeden ve son derece merhamet eden demektir.

Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ismi fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ismi failler Allah için kullanılırsa

sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْۜ

 

Müstenefe olan cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi konunun önemini vurgulamaktadır. Masdar ve ta’lîl harfi  لِ ’yi takip eden  يُبَيِّنَ لَكُمْ  cümlesi cer mahallinde olup masdar tevilindedir. Başındaki  لِ  harf-i ceri ile birlikte  يُر۪يدُ  fiiline müteallıktır.

وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُم  cümlesi tezayüf nedeniyle masdar-ı müevvele atfedilmiştir. Muzâfun ileyh olan has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılasının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.  مِنْ قَبْلِكُمْ  bu mahzuf sılaya matuftur. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.  وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْۜ  cümlesi masdar-ı müevvele matuftur.

Bu istînafî kelam, zikredilen bu hükümlerin, hidayete mazhar olan peygamberlerin ve salihlerin yollarına uygun olduklarını izah ve beyan içindir. (Ebüssuûd,   Fahreddin er-Râzî, Âşûr) 


وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

 

İstînâfiyye olan cümle, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi sübut ifade eder.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz ve teberrük içindir.

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd, teşvik ve ikaz için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

عَل۪يمٌ  - حَك۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. 

Allah’ın  عَل۪يمٌ  ve  حَك۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. 

Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.


Günün Mesajı
İslam nazarında gerçek ve her bakımdan hürmete layık kadın; hür, iffetli ve mümin kadındır. Mümin de olsa iffetli olmayan kadınlar için itibar söz konusu değildir. Zina gibi yollar ve bir kadının dişiliğini öne çıkarması insaniyetten uzaklaşmaktır. Kadına cinsellik nesnesi olarak bakmak da aynıdır. İslam nazarında zina ve fuhuş insanı hayvanlardan bile daha sefil bir duruma düşürür. Çünkü hayvanlar aleminde ilişki sadece üremeye yöneliktir.
Sayfadan Gönüle Düşenler

İnsan, bu hayatta neyi küçümsememesi ve neyi büyütmemesi gerektiğini iyi bilmeli. Hiçbir ibadeti, günahı ve kulu küçümseme. İbadeti küçümseme ki, onları eda etmekte gevşeklik gösterme. Günahı küçümseme ki, işlediğin günahlardan dolayı pişmanlık duymakta, tevbe etmekte, şerden hayra dönmekte ve onları telafi etmeye çalışmakta gevşeklik gösterme. Kulu küçümseme ki kalbini, insanı felakete sürükleyebilecek, sıfatlardan ve hallerden koruyabil.

Dünyalık hiçbir şeyi gözünde büyütme. Allah rızası için yapmadığın hiçbir şeyi beğenme. Ki dünyanın ahirete varan bir imtihan, bir köprü olduğunu ve yaşadıkların ne kadar yıkıcı, yorucu ya da yaralayıcı olursa olsun, Rabbinin sana taşıyamayacağın yükü vermeyeceğini hatırla. Ki Rabbinin verdiği bedeninde, zihninde ve kalbinde gizlenmiş gücünü elinden geldiğince sonuna kadar kullan. Dünyalığı büyütme ki acizliğini hatırla ve elindeki, zihnindeki, bedenindeki, kalbindeki hiçbir şeyin garantisi olmadığını bil. Bil ki Rabbine sığın.

"Bu sırra binaen Cafer-i Sadık (r.a.) buyurmuştur.

Allah üç şeyi, üç şeyde gizlemiştir.

Rızasını, ibadetinde. Siz ibadetten hiçbir şeyi küçümsemeyiniz. Umulur ki Allah'ın rızası o küçümsediğiniz ibadettedir.

Öfkesini, masiyette (baş kaldırmada, isyan etmede). Siz masiyetten hiçbir şeyi küçümsemeyiniz. Umulur ki Allah'ın öfkesi oradadır.

Velayetini kullarında. Siz kullardan hiç birini küçümsemeyiniz. Umulur ki o Allah'ın velisidir.

Hazret bu üç maddeye ekleyerek devam etti:

İcabetini (kabul etmesini) duada gizlemiştir. Duayı terk etmeyiniz. Umulur ki Allah'ın icabeti ondadır." İhyadan Notlar

***

Zengin ya da fakir farketmez; insan hayatının her alanında, özel ya da sosyal yaşamındaki her aktivitesinde aşırıya kaçmaya meyillidir. Aşırıya kaçılan her harekette, bilerek frene basmayan kişi ya kendisine zulmeder ya da etrafındakilere ufaktan büyüğe kötülüğü dokunur.

İslam’la beraber insanın evlilik hayatı da belli sınırlarla bir düzene oturtulmuş ve aile kavramı sağlama alınmıştır. Zira, özel ilişkilerinde de aşırıya kaçmaya meyilli olan insanın, yanlışında durdurulmaya ve her seferinde doğruyu hatırlatarak dürüstlüğe davet edilmeye ihtiyacı vardır.

Günümüzde neredeyse dünyanın her yerinde, evlilik ve aile düzeni resmiyette benzerdir ama ahlaksızlık, evlilik dışı ilişki ve çocuk sayısı hızla artmaya devam etmektedir. Aile ortamındaki önemsenmeyen bu ahlaksız düzensizlik ve haksızlık, insanın içine işleyerek toplumlara bulaşmaktadır.

Zira, insan sadece göründüğünden ibaret değildir. Yaşam tarzıyla iç dünyası şekillenir ve kararan ya da aydınlanan manevi alemiyle etrafındakileri etkiler ve nasibinde varsa nesiller yetiştirir. Belki de bu yüzden, ahlaklı ailelerden gelenlerin hali ve tavrında, ailesine ait bazı özel farklılıklar gözlemlenir. 

Ey Allahım! Bizi, ailelerimizi ve nesillerimizi; doğru ve dürüst yaşayanlardan, daima ahlaklı ve adil davrananlardan, maddi ve manevi dünyası nurun ile aydınlananlardan, duygu ve düşünceleri rızana uygun halde olanlardan, bizim için indirdiğin dinin sınırlarına güvenenlerden ve tam bir teslimiyet ile Sana itaat edenlerden eyle.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji