وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ وَاُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَٓاءَ ذٰلِكُمْ اَنْ تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ مِنْ بَعْدِ الْفَر۪يضَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَالْمُحْصَنَاتُ | ve evli olanlar (haramdır) |
|
2 | مِنَ | -dan |
|
3 | النِّسَاءِ | kadınlar- |
|
4 | إِلَّا | dışında |
|
5 | مَا |
|
|
6 | مَلَكَتْ | geçen(cariye)ler |
|
7 | أَيْمَانُكُمْ | ellerinize |
|
8 | كِتَابَ | yazdığı(yasaklar)dır |
|
9 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
10 | عَلَيْكُمْ | size |
|
11 | وَأُحِلَّ | ve helal kılındı |
|
12 | لَكُمْ | size |
|
13 | مَا |
|
|
14 | وَرَاءَ | ötesi |
|
15 | ذَٰلِكُمْ | bunlardan |
|
16 | أَنْ |
|
|
17 | تَبْتَغُوا | istemeniz |
|
18 | بِأَمْوَالِكُمْ | mallarınızla |
|
19 | مُحْصِنِينَ | iffetli yaşamak |
|
20 | غَيْرَ |
|
|
21 | مُسَافِحِينَ | zina etmemek |
|
22 | فَمَا |
|
|
23 | اسْتَمْتَعْتُمْ | yararlanmanıza karşılık |
|
24 | بِهِ |
|
|
25 | مِنْهُنَّ | onlardan |
|
26 | فَاتُوهُنَّ | onlara verin |
|
27 | أُجُورَهُنَّ | kesilen ücretlerini |
|
28 | فَرِيضَةً | bir hak olarak |
|
29 | وَلَا | yoktur |
|
30 | جُنَاحَ | bir günah |
|
31 | عَلَيْكُمْ | üzerinize |
|
32 | فِيمَا | hakkında |
|
33 | تَرَاضَيْتُمْ | karşılıklı anlaşmanız |
|
34 | بِهِ |
|
|
35 | مِنْ |
|
|
36 | بَعْدِ | sonra |
|
37 | الْفَرِيضَةِ | hakkın kesiminden |
|
38 | إِنَّ | şüphesiz |
|
39 | اللَّهَ | Allah |
|
40 | كَانَ |
|
|
41 | عَلِيمًا | bilendir |
|
42 | حَكِيمًا | hüküm ve hikmet sahibidir |
|
Nisa suresi bazi ayetleri uzun ve hüküm icerdikleri icin detayli okumak isteyenler icin link paylasiyorum, hukum ayetlerinde…
https://Kur’ân.diyanet.gov.tr/tefsir/Nisâ-suresi/517/24-ayet-tefsiri
Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 18 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli hısnu'l (müslim)dir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
Hasune kelimesi Kur’ân'da şu anlamlarda kullanılir:
Evlilik karı kocanın pek çok şeye karşı bir günlük korunmasını sağlar.
İffet insanı uygun olmayan şeyleri yapmaktan korur.
Hürriyet insanın başkasının kendisine hükmetmesinden korur.
İslam nefis ve şehvet tüm davetine karşı insanı korur. (Medine Balcı 7. Cilt sayfa 9))
وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ
الْمُحْصَنَاتُ kelimesi atıf harfi وَ ’la اُمَّهَاتُكُمْ ‘e atfedilmiştir. مِنَ النِّسَٓاءِ car mecruru الْمُحْصَنَاتُ’nun mahzuf haline müteallıktır.
اِلَّا istisnâ edatıdır. مَا müşterek ism-i mevsûlu, istisna-i münkatı’ olarak mahallen mansubtur. Muttasıl olması da caizdir. İsm-i mevsûlun sılası مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
مَلَكَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir. اَيْمَانُكُمْ faildir. Muttasıl zamir كُمْۚ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ (ele geçirdikleriniz müstesna) ifadesiyle Müslümanların ele geçirdiği esir kadınlar kastedilmiştir. Aslında bunların küfür diyarında eşleri vardır ancak bu halde bile Müslüman savaşçılara helaldirler. (Keşşâf)
كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ وَاُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَٓاءَ ذٰلِكُمْ اَنْ تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ
كِتَابَ mahzuf fiiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri كتب şekindedir. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
عَلَيْكُمْۘ car mecruru mahzuf fiile müteallıktır.
وَ istînâfiyyedir. اُحِلَّ meçhul mebni mazi fiildir. لَكُمْ car mecruru اُحِلَّ fiiline müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl مَا, naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
وَرَٓاءَ zarfı, mahzuf sılaya müteallıktır.
ذا işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, muzâfun ileyhtir. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, مَا ’dan bedel olup mahallen merfûdur. Veya mahzuf harf-i ceriyle birlikte اُحِلَّ fiiline müteallıktır. Takdiri; بأن تبتغوا أو لأن تبتغوا (İstediğiniz için) şeklindedir.
تَبْتَغُوا fiili نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِاَمْوَالِكُمْ car mecruru تَبْتَغُوا fiiline müteallıktır.Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مُحْصِن۪ينَ hal olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
غَيْرَ kelimesi ikinci hal olup fetha ile mansubtur. مُسَافِح۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ [Allah’ın üzerinizdeki yazılı hükmü olarak] ifadesindeki kitab mef‘ûl-u mutlaktır yani haram kılınan şeyleri haram saymanızı Allah size bir hüküm olarak koymuştur, bir farz olarak belirlemiştir ki bu da O’nun haram dediği şeyleri haram kabul etmektir. (Keşşâf)
وَاُحِلَّ لَكُمْ [Size helal kılındı.] ifadesi neye atfedilmiştir? dersen şöyle derim: كِتَابَ اللّٰهِ ifadesini nasb eden gizli fiile atfedilmiştir yani Allah bunların haramlığını size kesin olarak bildirmiş, bunların dışındakilerini ise size helal kılmıştır. (Keşşâf)
فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ
فَ istînâfiyyedir. مَا iki fiili cezm eden şart ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur. اسْتَمْتَعْتُمْ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
اسْتَمْتَعْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. بِه۪ car mecruru اسْتَمْتَعْتُمْ fiiline müteallıktır.
مِنْهُنَّ car mecruru aynı şekilde اسْتَمْتَعْتُمْ fiiline müteallıktır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اٰتُوهُنَّ fiili ن’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. اُجُورَهُنَّ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
Muttasıl zamir هُنَّ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. فَر۪يضَةً hal olup fetha ile mansubtur.
فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ [O hâlde onlardan yararlandığınız şeye] yani cinsel birliktelik, halvet-i sahiha ve nikâh akdine “karşılık nikâh bedellerini verin.” İfade, فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ عَلَيْهِ takdirinde olup zamir düşürülmüştür, çünkü anlamada zorluk yoktur.
اِنَّ ذٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ [Bunlar gerçekten kararlılık isteyen şeylerdendir. (Lokman Suresi, 17)] ayetinde olduğu gibi ki burada da مِنْهُ düşürülmüştür. مَا ’nın “kadınlar” anlamında, مِنْ’in de tebiziyye veya beyaniyye olması da caizdir. [Yani “O kadın ki (veya kadınlardan biri ki) kendisinden yararlanmaktasınız, işte bu yararlanmaya karşılık onlara mehirlerini verin.”] Bu durumda, بِه۪ ’deki zamir مَا ’nın lafzı ile bağlantılıyken فَاٰتُوهُنَّ ’deki zamir, anlamı ile bağlantılıdır [yani zamir ilkinde müfret, diğerinde çoğul olmuştur, çünkü مَا lafzen müfret, ancak anlamca çokluk ifade eder]. اُجُورَهُنَّ (ücretlerini) ifadesi, “mehirlerini” demektir, çünkü mehir cinsel birlikteliğin karşılığıdır. (Keşşâf)
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ مِنْ بَعْدِ الْفَر۪يضَةِۜ
وَ istînâfiyyedir. لَا cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. جُنَاحَ kelimesi لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. Haberi mahzuftur.
عَلَیۡكُمۡ car mecruru, لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, ف۪ي harf-i ceriyle birlikte لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
تَرَاضَيْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. بِه۪ car mecruru تَرَاضَيْتُمْ fiiline müteallıktır.
مِنْ بَعْدِ car mecruru بِه۪’deki zamirin mahzuf haline müteallıktır. الْفَر۪يضَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ ’nin ismi olup mansubtur. اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.
كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi, müstetir هو zamiridir.
عَل۪يمًا lafzı كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubtur. حَك۪يمًا ise ikinci haberdir.
وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ
Önceki ayete matuf olan ayetin ilk cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir. İstisna edatı اِلَّا’dan sonra gelen ism-i mevsûl مَا, müstesnadır.
Sılası müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir.
مُحْصَنَ, evli kadın demektir. Muhsane denmesi, kocası ya da velisi tarafından harama düşmekten korunduğu içindir.
Evli kadına (fail sıygası ile) مُحْصِنَ de denir; çünkü evli kadın,
- Fercini (namusunu) kocası dışındaki erkeklerden korur,
- Ya da kocasını harama düşmekten korur.
Bazı müfessirlere göre (مُحْصَنَ kelimesinin masdarı olan) إِحْصَن, Kur’an’da şu dört manada kullanılır:
1- Burada olduğu gibi “evlilik”;
2- Bu ayetteki مُحْصِن۪ينَ kelimesinde olduğu gibi “iffet”;
3- 25. ayette geçen الْمُحْصَنَاتُ kelimesinde olduğu gibi “hür”;
4- 25. ayette geçen فَاِذَا اُحْصِنَّ cümlesinde olduğu gibi “İslam”.
Nitekim اُحْصِنَّ fiili, bir görüşe göre “Müslüman oldukları zaman…” şeklinde tefsir edilmiştir.
Ayetteki الْمُحْصَنَاتُ kelimesi, evli kadınlar demekken, ondan sonra مِنَ النِّسَٓاءِ [kadınlardan] kelimesinin zikredilmesi, tekid için olup الْمُحْصَنَاتُ kelimesinin, erkeklere de şâmil olma vehmini kaldırmak içindir. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Elmalılı, Âşûr)
Ayette mülkiyet, اَيْمَانُ (sağ ellere) isnat edilmiştir ki kelime kelime tercümesi “sağ ellerinizin malik olduğu” demektir. Çünkü mülkiyet, genellikle sağ el ile yapılan bir akitle gerçekleşir. Bu malikiyet, köleler ve özellikle kadın köleler için kullanılır. Zaten burada da kastedilen kadın kölelerdir. (Ebüssuûd)
كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ cümlesinde îcâz-ı hazif vardır. كِتَابَ mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri, farz kılınmıştır manasındaki كُتِبَ fiilidir. عَلَيْكُمْۘ bu mahzuf fiile müteallıktır.
كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ [Allah’ın üzerinizdeki yazılı hükmü olarak] ifadesindeki كِتَابَ mef‘ûlu mutlaktır yani haram kılınan şeyleri haram saymanızı Allah size bir hüküm olarak koymuştur, bir farz olarak belirlemiştir ki bu da O’nun haram dediği şeyleri haram kabul etmektir. (Keşşâf)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır.
كِتَابَ اللّٰهِ izafetinde lafza-i celâle muzâf olan كِتَابَ, şan ve şeref kazanmıştır.
مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ [Sağ ellerinizin sahip olduğu] ibaresinde cüz-kül alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Bir şeye sahip olmak çoğunlukla sağ elle yapılan akitlerle gerçekleşir. Âşûr, burada tezyîl olduğunu belirtir.
كِتَابَ اللّٰهِ sözünde tevriye vardır. Kitap kelimesinin yakın anlamı değil, uzak anlamı olan “farz kılma” manası kastedilmiştir. (Medine Balcı)
وَاُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَٓاءَ ذٰلِكُمْ اَنْ تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ
وَ istînâfiyye veya atıftır. Cümle, meçhul mazi fiil sıygasında haberî isnaddır.
Car mecrur, naib-i fail olan ism-i mevsûl مَا ’ya önemine binaen takdim edilmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mekan zarfı وَرَٓاءَ mevsûlün mahzuf sılasına mütealliktir.
وَرَٓاءَ mecaz olarak غَيْرَ ودُونَ manasında kullanılmıştır. (Âşûr)
Zarfa muzafun ileyh olan işaret ismi ذٰلِكُمْ ile اَنْ ve akabindeki …تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ cümlesi masdar teviliyle اُحِلَّ fiilinin mef’ûlu lieclihidir.
Bu sayfada مُحْصِن۪ينَ kelimesi iki kere ve farklı anlamlarda geçmektedir. حْصِن۪, kale demektir. Burada [evli kadın] manasındadır. Evli kadın, kocası tarafından kale gibi korunmuş olan kadın demektir.
مُحْصِن۪ينَ [İffetliler] - مُسَافِح۪ينَۜ [Zina edenler] kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Safvetü’t Tefasir)
ذٰلِكُمْ kelimesinde işaret anlamı sadece ذٰ harfinde vardır. لِ; uzaklık için كُمْ; hitap edilenlere ait bir zamirdir.
سَفِح۪ fiili; nehirdeki suyun fazla fazla, çok dökülmesi demektir. Zina çokluğu, suyun hızlıca nehre dökülmesine benzetilmiştir. Câmi’si; taşkınlık, ölçüsüzlük ve suyun taşarak boşa gitmesidir. (Medine Balcı) Yani ayet-i kerimede غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ [zina yapmayarak] buyurulmuştur.
وَاُحِلَّ لَكُمْ [Size helal kılındı] ifadesi كِتَابَ اللّٰهِ ifadesini nasb eden gizli fiile atfedilmiştir yani Allah bunların haramlığını size kesin olarak bildirmiş, bunların dışındakilerini ise size helal kılmıştır. اَنْ تَبْتَغُوا ifadesi mef’ûlun lehtir yani hangileri helal hangileri haram size açıklamıştır ki Allah’ın sizin için geçinme vesile kıldığı “mallarınızla” iffetli olarak ve zina etmeyerek evlenmeyi “talep edesiniz.” Böyle yaparsanız, mallarınızı size helal olmayan şeylerin peşinde zayi etmemiş ve fakir duruma düşmemiş olursunuz. Dünyanız da ahiretiniz de elinizden gitmemiş olur. Çünkü iki hüsrana birden yol açan bir şeyden daha büyük bir bozukluk yoktur! (Keşşâf)
فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ
فَ istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart ismi olan مَا mübteda, şart fiili olan اسْتَمْتَعْتُمْ haberdir. Haberin, şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip olması da caizdir.
فَ karinesiyle gelen cevap, emir üslubunda talebî inşâî isnad olan فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ cümlesidir.
فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ [Onlara ücretlerini verin.] cümlesinde istiare vardır, اُجُورَ lafzı مهور yerinde müstear olarak kullanılmıştır. Çünkü مهر şeklen ücrete benzer. (Safvetü’t Tefasir)
Mehir, ücret olarak ifade edilmiştir, çünkü kadınların bedenlerinin, kadınlıklarının ücretidir. (bu yoldan elde ettikleri bir nevi güvencelerdir). (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî )
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ مِنْ بَعْدِ الْفَر۪يضَةِۜ
وَ atıf veya istînâfiyyedir. Menfi isim cümlesine dahil olan لَا, cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir.
عَلَيْكُمْ genellikle mahzuf olan لَا’nın haberine müteallıktır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası müspet muzari fiil sıygasında gelmiştir.
Mehrin takdirinden sonra kadının, mehrinin bir kısmını kocasına bağışlaması veya tamamından onu ibra etmesi halinde hiçbir sorumluluk kalmaz. (Ebüssuûd)
اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماً
Ayetin son cümlesi fasılla gelmiş istînâf cümlesidir. Lafza-i celâl اِنَّ ’nin ismi, كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًا cümlesi اِنَّ ’nin haberidir.
Müsnedün ileyhin bütün esmayı bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu telezzüz, teberrük ve heybet uyandırmak içindir.
Cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
اِنّ ’nin haberinin, كَانَ ’nin dahil olduğu cümle olarak gelmesi sübut ifade eder.
Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Allah Teâlâ’ya ait iki haber olan عَل۪يمًا - حَك۪يمًا sıfatlarının arasında و۬ olmaması bu sıfatların Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetine işaret eder. Bu kelimelerin ayetin konusuyla olan anlam bütünlüğü teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Mübalağa kalıbındaki عَل۪يمًا - حَك۪يمًا sıfatları arasında muvazene, mütevazi seci ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
Allah Teâlâ kendi vasıflarını كَانَ ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden كَانَ bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır.. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)