Nisâ Sûresi 62. Ayet

فَكَيْفَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ ثُمَّ جَٓاؤُ۫كَ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّٓا اِحْسَاناً وَتَوْف۪يقاً  ...

Kendi işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiği, sonra da “Biz iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey istememiştik” diye Allah’a yemin ederek sana geldikleri zaman hâlleri nasıl olur?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَكَيْفَ nasıl ك ي ف
2 إِذَا ne zaman ki
3 أَصَابَتْهُمْ başlarına gelince ص و ب
4 مُصِيبَةٌ bir felaket ص و ب
5 بِمَا yüzünden
6 قَدَّمَتْ yaptıkları (kötülükler) ق د م
7 أَيْدِيهِمْ elleriyle ي د ي
8 ثُمَّ sonra hemen
9 جَاءُوكَ sana gelirler ج ي ا
10 يَحْلِفُونَ yemin ederler ح ل ف
11 بِاللَّهِ Allah’a
12 إِنْ diye
13 أَرَدْنَا biz istedik ر و د
14 إِلَّا sadece
15 إِحْسَانًا iyilik etmek ح س ن
16 وَتَوْفِيقًا ve uzlaştırmak و ف ق
 

Münafıklar iki tarafı idare etmeye çalışırken çoğu defa açık verirler, sahtekârlıkları ortaya çıkar, bu defa cezadan ve tecrit edilmekten kurtulmak üzere te’villere kalkışır, yaranmak istedikleri tarafı iyi niyet ve samimiyetlerine ikna etmeye çalışırlar. Bütün bunlara rağmen zâhirde inanır görünmeleri, açıkça inkâra sapmamış olmaları sebebiyle onlara karşı müslüman imişler gibi davranılması, gerçek imana kavuşmaları için kendilerine öğüt verilmesi; ârıza kalplerinde, içlerinde olduğu için oraya nüfuz edecek, orayı etkileyecek sözler söylenmesi emredilmiştir.

Kaynak : Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 89

 

   : وفق Vefeqa 

وِفْق   sözcüğü iki şey arasındaki uyumu, uygun düşmeyi ve yakışmayı anlatır. إتِّفَاق anlaşmak, uyuşmak ve sözleşmektir. Bu hem iyilik, hem de kötülük anlamında kullanılır. تَوْفِيق de bunun gibidir. Allah'ın bahşettiği muvaffakiyet ve başarıdır. Literatürde sadece iyiliğin uygun görülmesi için kullanılır, kötülük için kullanılmaz. (Müfredat)

  Kur’ân’ı Kerim’de 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri muvâfakat, muvâfık, muvaffak, tevâfuk, ittifak, müttefik ve tevfiktir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

فَكَيْفَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ ثُمَّ جَٓاؤُ۫كَ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ

 

فَ  atıf harfidir. İstifham ismi  كَیۡفَ  mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri  فكيف صنعهم أو حالهم (Onlara nasıl yaptı veya onların hali nasıldır?) şeklindedir. 

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.  إِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. 

اَصَابَتْهُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اَصَابَتْهُمْ  fiili fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  مُص۪يبَةٌ  fail olup lafzen merfûdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harfiyle birlikte  اَصَابَتْهُمْ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ  cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.

قَدَّمَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اَيْد۪يهِمْ  fail olup  ي  üzere mukadder damme ile ref olmuştur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  جَٓاؤُ۫كَ  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

يَحْلِفُونَ  fiili  جَٓاؤُ۫ك ’deki failin hali olarak mahallen mansubtur.  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِاللّٰهِ  car mecruru  يَحْلِفُونَ  fiiline müteallıktır.


اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّٓا اِحْسَاناً وَتَوْف۪يقاً

 

اِنْ  harfi nefydir.  اَرَدْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَّٓا  hasr edatıdır.  اِحْسَانًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  تَوْف۪يقًا  atıf harfi  وَ ’la  اِحْسَانًا ’e matuftur.


 

فَكَيْفَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ ثُمَّ جَٓاؤُ۫كَ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ 

 

فَ  istînâfiyye veya önceki istînâfa atfeden harftir. İstifham üslubunda talebi inşaî isnad olan cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. İstifham ismi  كَيْفَ, mahzuf mübteda için haberdir. Takdiri,  فكيف صنعهم أو حالهم؟  [Onlara nasıl yaptı veya onların hali nasıldır?] olabilir. 

Cümle istifham üslubunda gelmiş olsa da soru kastı taşımamaktadır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Onun soru sorup cevap beklemesi muhaldir. Tevbih ve taaccüb kastı taşıyan bu soru cümlesi, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

كَيْفَ’deki istifham tehvil (korkutmak) içindir. (Âşûr)

Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌ cümlesine muzâf olan şarttan mücerret zaman zarfı  كَيْفَ ,اِذَٓا’nin mahzuf haberine müteallıktır. 

اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌ  sözünde fiil ile fail aynı kökten gelmiştir. Mef’ûlü mutlak gibidir. Manayı kuvvetlendirir. Aralarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûlün sılası olan  قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ [Ellerinin sunduğu şeyler] sözünde kinaye ile yaptıkları işler kastedilmiştir. Yapılan suçların ellere isnadı alete isnad yoluyla mecaz-ı mürseldir.

Ayet, cinayetlerin yükünü ve vahim akıbetini açıklıyor. Yani onların elleriyle işledikleri cinayetler ve ezcümle senin hükmünden yüz çevirip tağutun hakemliğini istemeleri sebebiyle nifaklarının ortaya çıkmasından dolayı özür dilemek için hemen koşup geldiklerinde ve: “Biz, senden başkasını hakem seçmekle davayı güzellikle halletmeyi ve hasımların arasını bulmayı amaçladık yoksa sana ve senin hükmüne muhalefet etmek istemedik. Onun için yaptıklarımızdan dolayı bizi muahaze etme!” diyerek Allah Teâlâ’ya yemin ettiklerinde halleri ne olacak? Bu, onlar için bir ceza vaidi olup yaptıklarına pişman olacaklarını, ancak pişmanlık ve özür dilemenin kendilerine bir faydası olmayacağını bildirir. (Ebüssuûd)

جَٓاؤُ۫كَ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ  cümlesi  ثُمَّ  ile muzâfun ileyh konumunda olan cümleye atfedilmiştir.  يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ  cümlesi  جَٓاؤُ۫كَ  fiilinin failinden haldir. Dolayısıyla ayette ıtnâb sanatı vardır.

Mütekellim  Allah Teâlâ olduğu için  اللّٰهِ  isminde tecrîd sanatı vardır.

حْلِف  fiili kâfir ve münafıkların yemini için ya da yalan yere yemin etmek için kullanılmıştır. (Ayşe Abdurrahman, Beyânî Tefsîr)


اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّٓا اِحْسَاناً وَتَوْف۪يقاً

 

Ayetin fasılla gelen son cümlesi menfi fiil cümlesi faide-i haber talebî kelamdır.

Cümlede  nefy harfi  اِنْ  ve istisna harfi  اِلَّٓا  ile oluşmuş kasr fiille mef’ûl arasındadır.

Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef’ûle tahsis edilmiştir. Başka mef’ûllere değil. Ama o mef’ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Ama kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef’ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Meânî İlmi) 

اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّٓا اِحْسَانًا وَتَوْف۪يقًا [Biz iyilikten, güzellikten; başarıdan başka bir şey istemiyoruz.] sözü kizb-i haberdir.

اِحْسَانًا - تَوْف۪يقًا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.

تَوْف۪يقًا  uygun olmak manasındaki  وْ- ف۪ - قً  kökündendir.

O belaya maruz kalıp da sana mazeret beyan etmek üzere [yanına gelip Allah adına yemin ederek] şöyle diyorlar: “[Bizim niyetimiz] edepsizlik değil [bir güzellik yapmak] ve iki davalının arasını bulmaktan başka bir şey değildi! Yoksa asla sana muhalefet etmek ve hükmünü beğenmemek gibi bir niyetimiz yoktu! O halde bize dua et de sıkıntımız gitsin!” Bu ifade, yaptıklarından dolayı bunları tehdit etmekte, iş işten geçtikten sonra yine pişman olacaklarını ve Allah’ın azabı gelip çattığında bu pişmanlığın kendilerine fayda vermeyeceğini bildirmektedir. (Keşşâf)