اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَوْلاً بَل۪يغاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أُولَٰئِكَ | işte |
|
2 | الَّذِينَ | onlar ki |
|
3 | يَعْلَمُ | bilir |
|
4 | اللَّهُ | Allah |
|
5 | مَا | olanı |
|
6 | فِي |
|
|
7 | قُلُوبِهِمْ | onların kalblerinde |
|
8 | فَأَعْرِضْ | aldırma |
|
9 | عَنْهُمْ | onlara |
|
10 | وَعِظْهُمْ | ve onlara öğüt ver |
|
11 | وَقُلْ | ve söyle |
|
12 | لَهُمْ | onların |
|
13 | فِي |
|
|
14 | أَنْفُسِهِمْ | içlerine işleyecek |
|
15 | قَوْلًا | bir söz |
|
16 | بَلِيغًا | güzel |
|
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ
İsim cümlesidir. İşaret ismi اُو۬لٰٓئِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl ٱلَّذِینَ haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يَعْلَمُ اللّٰهُ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
يَعْلَمُ merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
ف۪ي قُلُوبِهِمْ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَوْلاً بَل۪يغاً
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كانت حالهم كذلك فأعرض عنهم ولا تقبل لهم عذرًا (Eğer durumları böyle ise onlardan yüz çevir ve onlardan bir mazeret kabul etme!) şeklindedir.
اَعْرِضْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. عَنْهُمْ car mecruru اَعْرِضْ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. عِظْهُمْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت’dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت’dir.
لَهُمْ car mecruru قُلْ fiiline müteallıktır. ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ car mecruru قُلْ fiiline müteallıktır. Muzâf mahzuftur. Takdiri, في حقّ أنفسهم (Kendileri hakkında) şeklindedir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَوْلًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. بَل۪يغًا ise قَوْلًا ’in sıfatıdır.
بَل۪يغًا kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ
Müstenefe olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi mübteda ve haberden müteşekkil sübut ifade eden isim cümlesidir.
Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede müsnedün ileyhin işaret ismi olarak gelmesi tahkir kastına matuftur.
İşaret ismi arkasından gelen şeylerin, kendisinden öncekiler sebebiyle gerçekleştiğini işaret eder. (Halidi - Vakafat, s. 119)
اُو۬لٰٓئِكَ [uzak için/işte onlar] kelimesinin kullanılması, o kâfirlerin küfür ve nifakta ne kadar ileri gittiklerine işaret etmek içindir. Allah, o münafıkların kalplerinde taşıyıp sana söyledikleri yalanlara tam bir tezat teşkil eden çeşitli şer ve fesatları gayet iyi bilmektedir. (Ebüssuûd)
Bilinen kişileri belirten has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ’nin müsned olması o kişilere tahkir ifade eder. Mevsûller müphem yapıları nedeniyle tevcih ihtiva ederler.
Mevsûlün sılası müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırma kastının yanında haberin önemini de vurgulamaktadır.
يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ [Allah kalplerinde olan şeyi bilir.] cümlesinde nifakları kastedildiği için kinaye vardır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılasının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. ف۪ي قُلُوبِهِمْ bu mahzuf sılaya müteallıktır.
ف۪ي قُلُوبِهِمْ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla kalp içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü kalp hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Bu kimselerin her türlü düşünce ve hislerini Allah Teâlâ’nın bildiğini etkili bir şekilde belirtmek için bu üslup kullanılmıştır.
فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَوْلاً بَل۪يغاً
فَ atıf veya mukadder şartın cevabına gelen harftir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üsluptaki وَعِظْهُمْ ve قُلْ لَهُمْ cümleleri فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ cümlesine matuftur.
اَعْرِضْ; ilişkiyi sınırlamak anlamındadır, tamamen kesmek değildir. Çünkü arkadan “nasihat et”, buyurulmuştur. (Dost edinme ama görüşmeye devam et, gibidir.)
فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ [Onlardan yüz çevir ve onlara nasihat et.] cümlesindeki عِظْهُمْ emrinde rücu sanatı vardır. Yüz çevirmekten kasıt temelli bir uzaklaşma değil, tebliğ çerçevesinde yalanlarından uzaklaşmaktır.
فَاَعْرِضْ [Sen bunlara aldırma!] gelecekteki faydalarını düşünerek bunları cezalandırma, onlara öğüt vermekle yetin, başka bir şey yapma “ve içlerine işleyen etkileyici sözler söyle onlara.” Yani onlara öğüt verirken uyarmakta ve korkutmakta mübalağa et. ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ ifadesi بَل۪يغًا [etkili] kelimesine bağlıdır. Mana şöyledir: Onlara, yüreklerine işleyecek, üzüldükçe üzülecekleri ve korkuyu iliklerine kadar hissedecekleri etkileyici bir söz söyle. ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ car mecrurunun müteallakı قُلْ لَهُمْ [onlara söyle] ifadesi de olabilir. Bu durumda mana şöyledir: Onlara kötü benliklerine ve nifak barındıran kalplerine ilişkin etkileyici söz söyle. (Keşşâf)
ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ ibaresinde istiare vardır. Bilindiği gibi ف۪ٓي harfi zarfiyet manası taşır.. Nefisler, içine girilmeye müsait bir şeye benzetilmiştir. (Âşûr)
قَوْلًا - قُلْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları اللّٰهُ lafzında tecrîd sanatı vardır.
عِظْهُمْ [Onlara vaaz ver.] - قَوْلًا بَل۪يغًا [Beliğ bir söz söyle.] arasında mürâât-ı nazîr vardır.
قَوْلًا بَل۪يغًا [ tesir edecek söz] içlerine işleyecek ve onlara etki edecek demektir. Günahlarından uzak durmayı, onlara nasihat etmeyi ve özendirerek ve korkutarak elinden geleni yapmasını emretti. Bu da peygamberlerin şefkatlerinin bir sonucudur. Onlara selam olsun. ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ zarfının, içlerine işleyen manasında بَل۪يغًا’e bağlanması zayıftır, çünkü sıfatın mamulü mevsûfun üzerine geçemez. Beliğ söz aslında manası maksada uygun olan (maksadı aşmayan) demektir. (Beyzâvî) عِظْهُمْ cümlesinde öğüt vermeden murad, ahiret cezasıyla korkutmaktır. قَوْلًا بَل۪يغًا sözünden murad ise dünya cezasıyla korkutarak onlara şöyle denilmesidir: [Kalplerinizdeki nifak ve hilekârlıklar, Allah katında malumdur. Sizinle diğer kâfirler arasında herhangi bir fark yoktur. Allah, imanı izhar ettiğiniz için, kılıcı (öldürülme hükmünü) sizden kaldırmıştır. Binaenaleyh, bu kötü fiillerinize devam ederseniz, hepinizin küfürde devam ettiği ortaya çıkmış olur. Bu durumda da size kılıç gerekir.] (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir)
Buradaki [beliğ söz], “öğüt”ün sıfatıdır. Böylece Cenab-ı Hakk önce öğüt vermeyi, sonra da bu öğüdün beliğ bir söz ile olmasını emretmiştir. Beliğ söz ise sözün beliğ, uzun, lafızları ve anlamları güzel; terğîb, terhîb, sakındırıp korkutma, mükâfat ve ceza’yı ihtiva eden bir söz olmasıdır. Söz, böyle olduğu zaman kalbe oturur; kısa, lafızları bozuk, anlamsız olursa kalbe asla tesir etmez. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir)