وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَـوَّاباً رَح۪يماً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَا |
|
|
2 | أَرْسَلْنَا | biz göndermedik |
|
3 | مِنْ | hiçbir |
|
4 | رَسُولٍ | elçiyi |
|
5 | إِلَّا | başka bir amaçla |
|
6 | لِيُطَاعَ | ita’at edilmekten |
|
7 | بِإِذْنِ | izniyle |
|
8 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
9 | وَلَوْ | eğer |
|
10 | أَنَّهُمْ | onlar |
|
11 | إِذْ | zaman |
|
12 | ظَلَمُوا | zulmettikleri |
|
13 | أَنْفُسَهُمْ | kendilerine |
|
14 | جَاءُوكَ | sana gelseler |
|
15 | فَاسْتَغْفَرُوا | bağışlanma dileseler |
|
16 | اللَّهَ | Allah’tan |
|
17 | وَاسْتَغْفَرَ | ve bağışlanmasını dileseydi |
|
18 | لَهُمُ | onların |
|
19 | الرَّسُولُ | Elçi |
|
20 | لَوَجَدُوا | elbette bulurlardı |
|
21 | اللَّهَ | Allah’ı |
|
22 | تَوَّابًا | affedici |
|
23 | رَحِيمًا | merhametli |
|
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ
وَ istînâfiyyedir. مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَرْسَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْ harf-i ceri zaiddir. رَسُولٍ lafzen mecrur, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
اِلَّا hasr edatıdır. لِ harfi, يُطَاعَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte اَرْسَلْنَا fiiline müteallıktır.
يُطَاعَ meçhul olarak bina edilmiş mansub muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هُو’dir.
بِاِذْنِ car mecruru يُطَاعَ ’deki zamirin mahzuf haline müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَـوَّاباً رَح۪يماً
وَ atıf harfidir. لَوْ gayrı cazim şart harfidir. اَنَّ ve masdar-ı müevvel mahzuf fiilin faili olarak mahallen merfûdur. Takdiri ثبت şeklindedir.
اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. Muttasıl zamir هُمْ [onlar] اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
اِذْ zaman zarfı, جَٓاؤُ۫كَ fiiline müteallıktır. ظَلَمُٓوا fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنْفُسَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَٓاؤُ۫كَ fiili اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. جَٓاؤُ۫كَ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
فَ atıf harfidir. اسْتَغْفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup lafzen mansubtur.
وَ atıf harfidir. اسْتَغْفَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. لَهُمُ car mecruru اسْتَغْفَرَ fiiline müteallıktır. الرَّسُولُ fail olup lafzen merfûdur.
لَ harfi لَوْ ‘ın cevabının başına gelen vakıadır. وَجَدُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup lafzen mansubtur. تَوَّابًا ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
تَوَّابًا kelimesi sülâsî mücerred olan توب fiilinin mübalağalı ism-i failidir.
رَح۪يمًا kelimesi تَوَّابًا ‘in sıfatı veya hali olup fetha ile mansubtur.
اسْتَغْفَر fiili sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İstif’âl babındandır. Sülâsî fiili غفر’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamları katar.
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ
وَ istînâfiyyedir. Menfi fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.
Münafıkların tağutla hükmolunmak istemelerinin hükmünü içeren itiraz cümlesidir. (Âşûr)
Cümlede nefy harfi مَٓا ve istisna harfi اِلَّٓا ile oluşmuş kasr, faille mef’ûlun lieclih arasındadır.
Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef’ûle tahsis edilmiştir. Başka mef’ûllere değil. Ama o mef’ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Ama kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Meânî İlmi)
Mütekellimin Allah Teâlâ olduğu cümlede اللّٰهِۜ isminin zikri tecrîd sanatıdır.
اَرْسَلْنَا fiilinden sonra gelen اللّٰهِۜ isminde iltifat sanatı vardır.
اَرْسَلْنَا - رَسُولٍ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
بِاِذْنِ اللّٰهِ izafeti, muzâfın şanı içindir.
بِاِذْنِ [izin] kelimesi, muvaffak kılmak ve yardım etmek manalarına hamledilir. Bu izaha göre ise ayetin takdiri: “Biz her peygamberi, ancak bizim yardım ve muvaffak kılmamızla kendisine itaat olunsun diye gönderdik.” şeklinde olur ki bu da Hakk Teâlâ’nın, herkesin peygambere itaatini istemediği, aksine bunu, muvaffak kılıp yardım ettiği kimselerden istemesi hususunda açık bir ifadedir. O kimseler de müminlerdir. Fakat Cenab-ı Hakk’ın tevfik ve yardımından mahrum kalanlara gelince Allah onlardan bunu istememiştir. Bu ayet, bizim görüşümüzün doğruluğunu gösteren en güçlü delillerden biridir. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir)
Zeccâc, buradaki مِنْ harf-i cerinin zaid olduğunu ve takdirinin “Biz hiçbir peygamber göndermedik.” şeklinde olduğunu söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir)
وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَـوَّاباً رَح۪يماً
وَ atıf, لَوْ şart, اَنَّ ise masdar harfidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.
اَنَّ ,هُمْ’nin ismi, zaman zarfı اِذْ’in müteallakı جَٓاؤُ۫كَ haberidir. ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ şeklindeki mazi fiil cümlesi, muzâfun ileyhtir.
اَنَّ’yi takip eden faide-i haber talebî kelam olan isim cümlesi masdar teviliyle mahzuf fiilin faili konumundadır. Takdiri, … لو ثبت مجيئهم حين ظلموا أنفسهم (Kendi kendilerine zulmettikleri zaman gelişleri sabit olsaydı.) olabilir.
فَ atıf harfiyle gelen فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ ve وَ atıf harfiyle gelen وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ cümleleri اَنَّ ’nin haberi olan جَٓاؤُ۫كَ’ye matuftur.
اسْتَغْفَرُوا - اسْتَغْفَرَ arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الرَّسُولُ ile Peygamber Efendimiz kastedilmiştir. Kinaye üslubudur.
الرَّسُولُ - رَسُولٍ arasında tam cinas vardır. Birinde Peygamber Efendimiz (s.a.) diğerinde herhangi bir resul yani cins isim kastedilmiştir.
Şartın cevabı vakıa lamı ile gelen لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَوَّابًا رَح۪يمًا cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin mazi gelmesi olayın vukuunun kuvvetine veya kesinliğine işarettir.
Mef’ûl olan تَوَّابًا ’deki tenvin, tazim ifade eder. تَوَّابًا ,رَح۪يمًا için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb babındandır.
وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ [Sen de onlar için istiğfar etseydin.] değil de iltifat metoduna başvurmuştur [yani “Elçi de onlar için istiğfar etseydi.” dedi] ki bu, Peygamberin (s.a.) şanını yüceltmek, O’nun istiğfarının önemini göstermek ve “elçi” adını taşıyan birinin şefaatinin Allah nezdinde büyük bir öneme sahip olduğuna dikkat çekmek içindir. (Keşşâf, Sâbûnî, Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)
Hz. Peygamberin (s.a.) mağfiret talep etmesini, onların istiğfar etmeleri şartına bağlamanın faydası şöyledir:
a) Tağûtun huzurunda muhakeme olunmayı istemek, hem Allah’ın hükmüne karşı çıkmak hem de Resulullah’a edepsizlik ve O’nun kalbine bir keder sokmaktır. Günahı bu şekilde olan herkesin, ondan dolayı başkasına özür beyan etmesi gerekir. İşte bu sebepten ötürü Cenab-ı Hakk, o münafıklara, Hz. Peygamberden kendileri için mağfiret istemesini talep etmelerini vacip kılmıştır.
b) Münafıklar, Hz. Peygamberin (s.a.) hükmüne razı olmayınca onların inatları ortaya çıkmıştır. Binaenaleyh onlar tövbe ettiklerinde, bu inatlarını giderecek şeyi yapmaları gerekir. Bu da onların ancak Allah’ın Resulüne giderek, O’ndan, bağışlanmaları için Allah’tan mağfiret talep etmesini istemeleri ile mümkün olur. (Fahreddin er-Râzî)
Bu ilahi kelam okuyan ve dinleyenleri ziyadesiyle tövbe ve istiğfara teşvik ederken münafıkları da yaptıklarına pişman eder. (Ebüssuûd)
Bu ayet-i kerimeyi Medine’de Efendimizi ziyaret ettiğimiz zaman okuyoruz.