Nisâ Sûresi 70. Ayet

ذٰلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ عَل۪يماً۟  ...

Bu lütuf Allah’tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ذَٰلِكَ bu
2 الْفَضْلُ ni’met ف ض ل
3 مِنَ -tandır
4 اللَّهِ Allah-
5 وَكَفَىٰ ve yeter ك ف ي
6 بِاللَّهِ Allah
7 عَلِيمًا bilen olarak ع ل م
 

 İnsanların ahirette kurtuluşu Allah’ın lütfu iledir. O’nun lütfu ve ihsanı olmazsa hiç kimse kurtulamaz. Nitekim Rasûlullah (sav) : “Hiçbirinizi yaptığı güzel işleri ve ibadettleri kurtaramayacaktır” buyurunca, Ashab-ı Kiram:”Seni de mi ey Allah’ın rasûlü!” diye sordular. Peygamber (sav) :” Beni de amelim kurtaramayacaktır, ancak Allah beni rahmetine daldırırsa o zaman kurtulurum” buyurdu.

( Buhari, Merda 19; Müslim, Kıyamet 71-75)

(Ayet ve hadislerle açıklamalı

KUR’ÂN-I KERİM MEALİ

PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR)

 

ذٰلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّٰهِۜ

 

İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.  الْفَضْلُ  işaret isminden bedeldir. Haber olduğu görüşü de vardır.

مِنَ اللّٰهِ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. 

 

 وَكَفٰى بِاللّٰهِ عَل۪يماً۟

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  كَفٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.

بِ  zaiddir.  اللّٰهِ  lafzen mecrur,  كَفٰى  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur.  عَل۪يمًا۟  ise hal veya temyiz olup fetha ile mansubtur.

Temyiz; kendisinden sonra geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.

Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfuz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhuz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.

Melhuz Mümeyyez: Burada temyiz cümledeki kapalılığı giderir. Manası kapalı olup da temyiz sayesinde açıklığa, netliğe kavuşan bu tür cümlelere melhuz mümeyyez denir. Melhuz mümeyyez daha çok şu cümlelerde olur: a) İsm-i tafdil kalıbının kullanıldığı bazı cümleler, b) Anlatılmak istenen anlamı ifadede tek başına yetersiz kalan “artmak-eksilmek, çoğalmak-azalmak, yükselmek-alçalmak, güzel ve çirkin olmak, büyük veya küçük olmak” gibi fiillerin kullanıldığı cümleler, c) İçinde “ كَفَى بِ ” terkibi bulunan cümleler, d) Kem-i istifhamiye (soru için olan كَمْ ) ve kem-i haberiye (çokluk bildiren  كَمْ) ile kurulan cümleler.

Bu ayette ise  كَفَى بِ  terkibinden sonra geldiği için  عَل۪يمًا۟  temyizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

ذٰلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّٰهِۜ 

 

Ayet müstenefe cümlesidir. Sübut  ifade eden isim cümlesidir. 

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve ona tazim ifade eder.  ذَ ٰ⁠لِكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi, s. 190)

İşaret ismi arkasından gelen şeylerin, kendisinden öncekiler sebebiyle gerçekleştiğini işaret eder. (Halidi - Vakafat, s. 119)

Bu ayetteki  ذَ ٰ⁠لِكَ  kelimesi mübteda olarak ref mahallindedir, Allah’ın insanlara olan nimetlerine işaret etmektedir.

İşaret ismi ذٰلِكَ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Buna göre ayet-i kerimenin manası, “Bu mükâfat, son derece mükemmel olduğu için âdeta Allah’ın bir lütfu olup, bunun dışında kalanların hiçbir değeri yoktur.” şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)

Şüphe yok ki ayetteki  ذٰلِكَ  kelimesi, daha önce zikredilmiş olan sevap vesilesi sıfatlara işarettir. O vasıfların her birinin, Allah'tan bir lütuf olduğuna hükmedilince bu, sevap vermenin Allah'a vâcip olmadığına delalet eder. Birçok şey, aklî bakımdan da buna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)

Hakk Teâlâ’nın, “Bu, Allah’tan bir lütuftur.” ifadesi hakkında şu iki ihtimal vardır:

a) Kelamın takdirinin, ذٰلِكَ الْفَضْلُ هُوَ مِنَ اللّٰهِۜ  (Bu mükâfat yok mu, o Allah’ın bir lütfudur.) şeklinde olmasıdır. Buna göre ayet-i kerimenin manası, ‘Bu mükâfat, son derece mükemmel olduğu için âdeta Allah’ın bir lütfu olup bunun dışında kalanların hiçbir değeri yoktur.” şeklinde olur.

b) İfadenin takdirinin, ذٰلِكَ الْفَضْلُ هُوَ مِنَ اللّٰهِۜ (Bu lütuf, sadece Allah’tandır.) olmasıdır. Yani “Şu ayet-i kerimede bahsedilen lütuf ile mükâfat, sadece Allah’tan olup başkasından değildir.” demektir. Birinci ihtimalin daha belîğ olduğunda herhangi bir şüphe yoktur. (Fahreddin er-Râzî)

ذَلِكَ الفَضْلُ مِنَ اللَّهِ  cümlesi tarafların marife olması dolayısıyla kasr ifade eder. İddia-i kasrdır. Çünkü Allah’ın lütfu çeşit çeşittir. Fakat bu lütufta mübalağa kastedilmiştir. (Âşûr)

ذٰلِكَ  [işte o] aslında uzak işareti olduğu halde burada kullanılması, bu rütbenin yükseldiğini ve şerefteki mertebesinin yüceliğini zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)


وَكَفٰى بِاللّٰهِ عَل۪يماً۟

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede mütekelliminin Allah Teâlâ olması dolayısıyla  اللّٰهِ  isminde tecrîd sanatı vardır.

وَكَفٰى بِاللّٰهِ  [Allah yeter.], [Rabbin yeter.] ayetlerindeki  بِ  harf-i ceri, Kur’an’ın her yerinde zaiddir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr) 

عَل۪يمًا۟  temyizdir. Temyiz anlamı kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır.

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.  (Âşûr) 

Tezyîl cümlesi önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

Ayetin sonunda “Allah size bilen olarak yeter.” buyurulmuştur. Yani bu haklarla ilgili olarak Allah hesap sorar. O halde çizdiği sınırları aşmayın demektir. Cümlede mecaz-ı mürsel sanatı vardır. Yine lâzım-melzûm alakası kullanılmıştır.

Mütekellimin Allah Teâlâ olmasına rağmen lafza-i celâlin zikredilmesinde tecrîd ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَكَفٰى بِاللّٰهِ  sözünde zamir yerine Allah ismi gelmiştir. Tazim, telezzüz ve zihne yerleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır..

Allah’ın Alîm olarak kâfi olduğu sözünde tağlîb vardır. Allah sadece Alîm olarak değil, Basîr, Semi’, Hafîz vs. olarak da yeter. 

Daha sonra Cenab-ı Hakk, “Hakkıyla bilici olarak Allah kâfidir.” buyurmuştur. Bu ifadenin, Allah’a taat hususunda daha önce geçmiş olan açıklamaları tekid etme hususunda son derece müessir bir yeri vardır, zira Cenab-ı Hakk bu sözüyle kendisine, insanların nasıl taatta bulunduklarını ve mükâfat ve lütfun ne şekilde olacağını bildiğine dikkat çekmiştir ki bu da mükellefi, en mükemmel şekilde itaatta bulunup bu hususta kusur etmekten kaçınmaya teşvik eden şeyler cümlesindendir. (Fahreddin er-Râzî)