Mü'min Sûresi 22. Ayet

ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّهُ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ  ...

Bunun sebebi şu idi: Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getiriyorlardı da onlar inkâr ediyorlardı. Bu yüzden Allah da onları yakalayıverdi. Şüphesiz O, güçlüdür, cezası da çok şiddetlidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ذَٰلِكَ bu
2 بِأَنَّهُمْ onların (sebebiyledir)
3 كَانَتْ olmaları ك و ن
4 تَأْتِيهِمْ onlara getirirdi ا ت ي
5 رُسُلُهُمْ elçileri ر س ل
6 بِالْبَيِّنَاتِ açık kanıtlar ب ي ن
7 فَكَفَرُوا ama inkar ediyorlardı ك ف ر
8 فَأَخَذَهُمُ bu yüzden onları yakaladı ا خ ذ
9 اللَّهُ Allah
10 إِنَّهُ zira O
11 قَوِيٌّ güçlüdür ق و ي
12 شَدِيدُ çetin olandır ش د د
13 الْعِقَابِ cezası ع ق ب
 

Yüce Allah’ın, kendilerine gönderilen peygamberleri ve onların doğruluklarının belgeleri olan kutsal kitapları yahut mûcizeleri red ve inkâr eden; böylece inkâr ve kötülükte direnen toplumları daha dünyadayken cezalandırıp tarih sahnesinden sildiğini hatırlatan bu kısa değinme, Kur’an’ın ilk muhataplarıyla ilâhî hakikatler karşısında benzer tutumlar sergileyen diğer topluluklar için anlamlı bir uyarıdır. Kur’an’a ve peygambere karşı direnen putperestler, genellikle güçlerine ve servetlerine güvendikleri için, bunun nasıl bir aldanış olduğuna dikkat çekilmektedir. 22. âyetin sonunda Allah’ın gücünün ve çetin azabının hatırlatılması da güçlerine ve servetlerine güvenenlere yöneltilen uyarıyı pekiştirmektedir.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 650
 

ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُۜ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ذا  işaret, ل  harfi buud, yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceri ile mübteda  ذٰلِكَ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir. 

أَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  هُمْ  muttasıl zamiri  أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

كَانَتْ  ile başlayan isim cümlesi  أَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

بِ  harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık – bedel, istiane, zaman – mekan zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تْ  te’nis alametidir. 

كَانَتْ ‘nin ismi, müstetir olup takdiri  هى ‘dir.  تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ  cümlesi  كَانَ ‘nin haberi olarak mahallen mansubdur.

تَأْت۪يهِمْ  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هِمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

رُسُلُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بِالْبَيِّنَاتِ  car mecruru  تَأْت۪يهِمْ  fiiline mütealliktir.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  فَ  atıf harfidir.  اَخَذَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.


 اِنَّهُ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. قَوِيٌّ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.  شَد۪يدُ  kelimesi  اِنَّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.  الْعِقَابِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

 

ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا 

 

Ta’liliyye olarak gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

Cümle, sübut ifade eden isim cümlesi formunda olup faide-i haber ibtida-i kelamdır. 

ذٰلِكَ  mübtedadır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular. 

Bu ism-i işaret Allah’ın ahzı ile irtibatlı olduğundan, bu ahzın şiddetine de delâlet eder. Aynı zamanda gazabın çoğaldığına da delâlet eder, çünkü ahzın sebebi gazabın şiddetli oluşudur. Yani, ahz sonuçtur. Bu da Rahmân ve Rahîm’in gazabının sonucudur. Burada sebep ifade eden  بِ  harfi geldi. Eğer burada lam-ı ta’lîl gelse bu mana yerine gelmezdi. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, C. 1, s. 133)

أَنَّ  ve masdar-ı müevvel, sebep bildiren  بِ  harfi nedeniyle mecrur mahalde olup  ذَ ٰ⁠لِكَ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir. Haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır.  اَنَّ ’nin haberi olan  كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ  cümlesi,  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

تَأْت۪يهِمْ  fiilinin teceddüt için muzari fiil olarak geldiğini Âşûr da söylüyor.

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

كَان ’in haberi muzari fiil olduğunda genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ‘nin Fiili ve Kur’an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

Müşriklerin hiçbir yardımcı bulamayacaklarına işaret eden  ذٰلِكَ ’de istiare vardır.  

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

ذَ ٰ⁠لِكَ  ile müşarun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)

فَكَفَرُوا  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

Burada فَكَفَرُوا  sözündeki  فَ  hiç mühlet vermeksizin tertip ifade eder. Yani, onlar bu apaçık delil üzerine hemen küfretmişlerdir. Ayrıca bu fiil takip etmemesi gereken bir fiilden sonra gelmiştir. Çünkü apaçık delilleri gördükten sonra inkâr değil iman etmeleri gerekirdi. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 134)

فَكَفَرُوا  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)


 فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُۜ 

 

Cümle atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.  فَ  bu olaylar arasında çok zaman geçmediğine işaret etmektedir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim, teberrük ve hükmün kesinliğini bildirmek içindir.

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.


اِنَّهُ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

قَوِيٌّ  birinci,  شَد۪يدُ الْعِقَابِ  ise  اِنَّ ’nin ikinci haberidir.

شَد۪يدُ الْعِقَابِ , az lafızla çok anlam ifade etme yollarından olan izafetle gelmiştir. Allah Teâlâ’nın bu iki sıfatının aralarında  وِ  olmadan gelmesi bu iki vasfın birden onda mevcudiyetine işarettir. 

قَوِيٌّ - شَد۪يدُ الْعِقَابِ  vasıflarının arasındaki ayetlerle anlam bütünlüğü teşâbüh-i etrâf, birbiriyle uyumu ise mürâât-ı nazîr sanatıdır.

Ayetin fasılası olan bu cümle mesel tarikinde olmayan tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Bu cümle ile daha önceki ayetin fasılası olan cümleyi yan yana koyarsak, bu iki cümle arasında kuvvetli bir benzerlik ve manalar arasında da çok latîf bir tertip olduğunu görürüz. Sanki ikinci fasıla, ilk fasılanın illetidir. Yani ‘onlar için Allah’tan başka hiçbir kurtarıcı yoktur, çünkü Allah kuvvetlidir, azabı da şiddetlidir’ manasındadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 134)