Mü'min Sûresi 24. Ayet

اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ  ...

Andolsun ki biz Mûsâ’yı mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun’a, Hâmân’a ve Kârûn’a gönderdik. Onlar ise; “Bu çok yalancı bir sihirbazdır” dediler.  (23 - 24. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَىٰ
2 فِرْعَوْنَ Fir’avn’e
3 وَهَامَانَ ve Haman’a
4 وَقَارُونَ ve Karun’a
5 فَقَالُوا dediler ق و ل
6 سَاحِرٌ bir büyücüdür س ح ر
7 كَذَّابٌ yalancı ك ذ ب
 

Yukarıda geçmiş toplulukların tarihlerinden ders alınması gerektiğine işaret edilmişti. Buradan itibaren 46. âyete kadar süren bölümde ise geçmişten bir örnek olmak üzere Firavun’un ve onu destekleyenlerin, Hz. Mûsâ’ya karşı inkâr, isyan ve haksızlıkta direnmeleri; bu yüzden dünyada cezalandırılıp yok edilmeleri; nihayet onları âhirette nasıl bir âkıbetin beklediği anlatılmaktadır. Amaç ise bir yandan Kureyş putperestlerini ve genel olarak inkârcıları, İslâm ve peygamber karşısında olumsuz tutumlarını sürdürdükleri takdirde aynı kötü âkıbetin kendi başlarına da geleceği hususunda uyarmak; bir yandan da henüz inkârcılar karşısında güçsüz durumda bulunan müslümanlara sabır ve ümit telkin etmektir (İbn Atıyye, IV, 554). 

Hz. Mûsâ’nın, yüzyıllardır Mısır’da sıkıntı içinde yaşayan İsrâil­oğulları’nı kurtarmak üzere Allah’ın emriyle Mısır’a gitmesi ve oradaki mücadeleleri, peygamberlik faaliyetleri ve kendi halkı olan İsrâiloğulları’yla ilişkileri hakkında Kur’an’ın başka yerlerinde geniş bilgiler verilmiştir (özellikle bk. Bakara 2/40-93; A‘râf 7/103-171). Burada dikkati çeken en önemli ayrıntı, gizlice Mûsâ’ya iman etmiş olan kişinin son derece önemli uyarılarına dair geniş açıklamalardır. 

Mûsâ’ya verildiği belirtilen “âyetler”, genellikle Mûsâ’nın sergilediği mûcizeler olarak yorumlanmıştır. “Apaçık bir kanıt” diye çevirdiğimiz “sultânun mübîn” ifadesini Taberî, bizim çevirdiğimiz gibi açıklamakla yetinmiştir (XXIV, 55); Zemahşerî, bununla mûcizelerin kastedildiğini belirtir (III, 363); İbn Âşûr, Hûd sûresinin 96. âyetinde geçen aynı ifadeyle “aklî delil ya da ilâhî teyit”in, Şevkânî ise Tevrat’ın kastedildiğini söyler (IV, 558). Ancak Mûsâ’nın o dönemde peygamberlikle görevlendirildiği kesin olmakla birlikte (bk. A‘râf 7/104; Tâhâ 20/47) henüz Tevrat’ın indirilmemiş olduğu göz önüne alınırsa Şevkânî’nin açıklamasının isabetli olmadığı anlaşılır. 

Tefsirlerde Hâmân, Firavun’un veziri veya sarayındaki önemli şahsiyetlerinden biri, Karun ise Hz. Mûsâ’nın amcazadesi ve Firavun’un üst düzey bir görevlisi olarak tanıtılmaktadır (bk. Kasas 28/6, 76). 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 655-656
 

اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ

 

اِلٰى فِرْعَوْنَ  car mecruru  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir.  فِرْعَوْنَ  alem isim olduğundan gayri munsariftir. 

هَامَانَ  ve  قَارُونَ  isimleri atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.

  

  فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ

 

قَالُوا  atıf harfi  فَ  ile  اَرْسَلْنَا  fiiline matuftur. Fiil cümlesidir. 

قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  هو سَاحِرٌ كَذَّابٌ ‘dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

سَاحِرٌ  mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri, هو (O) şeklindedir.  كَذَّابٌ  ikinci haber olup lafzen merfûdur. 

كَذَّابٌ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ

 

اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ  car-mecrurları, önceki ayetteki  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir. 

فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile  önceki ayetteki … اَرْسَلْنَا  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Bu cümle … وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى  cümlesiyle … فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ  cümlesi arasında itiraziyyedir. (Âşûr) 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  سَاحِرٌ كَذَّابٌ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri هُوَ olan mübteda mahzuftur.  

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  سَاحِرٌ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.

كَذَّابٌ  kelimesi  سَاحِرٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

كَذَّابٌ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ  sözündeki  فَ  harfi üzerinde düşünülürse, bu kişilerin Allah’ın ayetlerini, yetkisini, apaçık sultanını hiç düşünmeden hemen reddettikleri ve iftira saydıkları görülür. Onlar hiç düşünmeden şiddetli bir fücur ile Musa’nın (as) sözlerini reddetmişlerdir. Halbuki Musa’dan (as) hiç sihir görülmemişti. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 139)

İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbdır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi)

"Yemin olsun ki, biz, Musa'yı mucizelerimizle ve apaçık hüccetle Firavun'a, Hâman'a ve Kârun'a gönderdik. Onlar ise: "Bu, çok yalancı bir sihirbazdır" dediler."

Bu apaçık ve kahredici hüccet, ya anılan mucizelerin aynısıdır. Buna göre, aynı mucizelerin iki değişik ifade ile veya iki farklı unvan ile zikredilmeleri içindir. Yahut bu hüccetlerden murad, asa mucizesi gibi onların bazı meşhurlarıdır. Buna göre, onların da genel mucizelere dahil oldukları halde ayrıca zikredilmeleri, üstünlüklerinden dolayıdır. Tıpkı Hz. Cebraîl ile Mikâil (as) da, meleklere dahil oldukları halde ayrıca zikredildikleri gibi. (Ebüssuûd)