فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ وَمَا كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَمَّا | (Musa) ne zaman ki |
|
2 | جَاءَهُمْ | onlara gelince |
|
3 | بِالْحَقِّ | hakk ile |
|
4 | مِنْ | -dan |
|
5 | عِنْدِنَا | katımız- |
|
6 | قَالُوا | dediler |
|
7 | اقْتُلُوا | öldürün |
|
8 | أَبْنَاءَ | oğullarını |
|
9 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
10 | امَنُوا | inanan(ların) |
|
11 | مَعَهُ | onunla beraber |
|
12 | وَاسْتَحْيُوا | ve sağ bırakın |
|
13 | نِسَاءَهُمْ | kadınlarını |
|
14 | وَمَا | ve değildir |
|
15 | كَيْدُ | tuzağı |
|
16 | الْكَافِرِينَ | kafirlerin |
|
17 | إِلَّا | başkası |
|
18 | فِي |
|
|
19 | ضَلَالٍ | boşa çıkandan |
|
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfı, قَالُوا ‘nun cevabına müteallık olup mahallen mansubdur.
Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b) (لَمَّا) ‘ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.
c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَٓاءَهُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِالْحَقِّ car mecruru جَٓاءَ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir.
مِنْ عِنْدِنَا car mecruru الْحَقِّ ‘ın mahzuf haline mütealliktir. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ ‘dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اقْتُلُٓوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اَبْنَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مَعَ mekân zarfı اٰمَنُوا ‘nun failinin mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اسْتَحْيُوا atıf harfi وَ ‘la اقْتُلُٓوا ‘ya matuftur.
اسْتَحْيُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. نِسَٓاءَهُمْۜ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اٰمَنُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اسْتَحْيُوا fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi حيي ‘dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
وَمَا كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ
وَ istînâfiyyedir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كَيْدُ mübteda olup lafzen merfûdur. الْكَافِر۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
اِلَّا hasr edatıdır. ف۪ي ضَلَالٍ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
كَافِر۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi كفر olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ
فَ , istinâfiyyedir. لَمَّا , kelimesi حين manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Cevap fiiline mütealliktir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا şeklindeki şart cümlesi, لَمَّا ’nın muzafun ileyhidir.
Veciz ifade kastına matuf عِنْدِنَا izafetinde azamet zamirine muzaf olan عِنْدِ , tazim ve şeref kazanmıştır.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi قَالُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mef’ûl konumunda olan اَبْنَٓاءَ için muzâfun ileyh konumunda olan has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan اٰمَنُوا مَعَهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَعَهُ car mecruru, اٰمَنُوا fiilinin mahzuf haline mütealliktir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Aynı üslupta gelerek اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ cümlesine atfedilen وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْ cümlesinin atıf sebebi tezattır.
اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ cümlesiyle, وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
اسْتَحْيُوا - اقْتُلُٓوا ve اَبْنَٓاءَ - نِسَٓاءَهُمْۜ gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı icâb sanatı vardır.
وَمَا كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ
وَ istînâfiyyedir. Kasrla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi مَا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ mübtedadır. ف۪ي ضَلَالٍ mahzuf habere mütealliktir.
كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ izafeti sözü veciz (az sözle çok şey ifade etmek) ifade yanında muzâfa tahkir anlamı da katmıştır.
ف۪ي ضَلَالٍ ifadesindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla dalalet, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü dalalet hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Sapkınlıktaki yüksek dereceyi ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
ضَلَالٍ ’deki tenvin tahkir ve kesret ifade eder.
Mecrur haber, vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar, mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda كائِنٍ benzeri bir müstekar takdiriyle husûl ve sübut ifade eder. (Âşûr, Şuarâ/113)
Bu ayetin sonu, kasr üslubuyla söylenmiştir. Bu kasr üslubunda onların hileleri yokluğa kasredilmiştir ki ‘onlar hiçbir şey yapamayacaklar’ demektir. Burada كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ [kâfirlerin hilesi] diye bahsedilen şey, 25. ayetteki اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ sözüyle kastedilen olaydır. Yani, onlar İsrailoğulları’nın erkek çocuklarını öldürüp, kız çocuklarını hayatta bırakma işini yapamadılar. Nitekim bu, başka ayetlerde de Allah’ın İsrailoğullarına verdiği nimetler arasında zikredilmiştir. Allah nimetiyle İsrailoğullarını Firavun ehlinin kötülüğünden, azabından kurtarmıştır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 143)
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)