فَسَتَذْكُرُونَ مَٓا اَقُولُ لَكُمْۜ وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ
Allah’a iman edip gösterdiği yoldan gidenler kurtuluşa erecek, inkâr ve isyanda olanlar ateşe yani cehenneme gideceklerdir. 41. âyette mümin kişinin kurtuluşa, diğerlerinin ise ateşe çağırdıkları ifade buyurulmuş; sonraki âyetlerde bunun açılımı verilmiştir. Mümin kişinin, Allah’a ortak koşulan şeylere dair “hiçbir bilgiye sahip olmadığım şeyler” şeklindeki sözü, “Sizin tanrı kabul ettiğiniz Firavun’un, putların ve daha başka şeylerin tanrı olduğuna dair hiçbir bilgim yoktur, olması da mümkün değildir” anlamına gelir (Şevkânî, IV, 561).
Firavun’un Hz. Mûsâ’yı öldürmeye karar verdiğini bildiren âyetin ardından 28. âyette Mûsâ’nın hayatını kurtarmaya çalışan kişinin imanını gizlediği belirtilmişti. Bu son âyetlerden ise bu kişinin artık inancını açıkça ortaya koyduğu ve halkının çok tanrılı dinini reddettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda söz konusu kişiyle ilgili âyetlerin uzunca bir zaman içinde olup bitenleri özetlediği, dolayısıyla onun başlangıçta inancını gizlerken zamanla ya ortamın yumuşaması veya –daha güçlü bir ihtimalle– şartların kendisini zorlaması sebebiyle inancını açıkça ortaya koyduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 45. âyetin, “Nihayet Allah, onların kurdukları kötü tuzaklardan bu kişiyi korudu” meâlindeki cümlesi, Firavun tarafının o kişiyle ilgili gerçeği öğrendiklerini ve kendisi hakkında kötü planlar peşinde olduklarını göstermektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 662-663
فَسَتَذْكُرُونَ مَٓا اَقُولُ لَكُمْۜ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا عاينتم العذاب يوم القيامة (Kıyamet gününde azabı gördüğünüz zaman) şeklindedir.
Fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. سَتَذْكُرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَٓا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اَقُولُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اَقُولُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لَكُمْ car mecruru اَقُولُ fiiline mütealliktir.
وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُفَوِّضُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اَمْر۪ٓي mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اِلَى اللّٰهِ car mecruru اَمْر۪ٓي fiiline mütealliktir.
اُفَوِّضُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi فوض ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar
اِنَّ اللّٰهَ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اِنَّ ‘nin ismi olup fetha ile mansubdur.
بَص۪يرٌ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. بِالْعِبَادِ car mecruru بَص۪يرٌ ‘a mütealliktir.فَسَتَذْكُرُونَ مَٓا اَقُولُ لَكُمْۜ وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Bu cevap cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Fiilin başındaki سَ harfi tekid içindir.
Takdiri إذا عاينتم العذاب يوم القيامة (Kıyamet gününde azabı gördüğünüz zaman) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Haberî isnad yerine şart üslubunun tercih edilmesi, daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Bu ifadede ahiret günüyle ilgili bir tehdit ve uyarı vardır.
تَذْكُرُونَ istiare-i mekniyye ve tebeiyyedir. Şimdi size söylediğim şey, gerçekleştiği gün akla gelecektir demektir. Böylece, yüz çevirmeyi unutmaya benzetmiş ve unutmaya da, istiare-i mekniyye yoluyla bu fiille işaret etmiştir. (Âşûr)
Mef’ûl konumundaki müfred has ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan اَقُولُ لَكُمْ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ cümlesi, atıf harfi وَ ‘la, 41. ayetteki … ما لِي أدْعُوكم إلى النَّجاةِ cümlesine atfedilmiştir. (Âşûr)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Firavun’un hanedanından olup, iman etmiş olan bu zat, bütün bunları böylece tafsilatlı bir şekilde anlatınca, sözünü güzel bir hatime ile tamamlayıp, "Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız" demiştir. Bu, tehdit manası taşıyan kapalı (müphem) bir ifadedir. Bu ifadedeki hatırlatma (zikir) işinin, dünyada ölüm vaktinde olması muhtemel olduğu gibi, Kıyamette, insanın Kıyamet dehşetlerini müşahede ettiği zamanda olması da muhtemeldir. Velhasıl bu söz son derece kuvvetli bir uyarıdır. (Fahreddin er-Râzî)
Daha sonra bu zat, "Ben işimi Allah'a havale ediyorum" demiştir. Bu, kişiyi korktuğu şeyle tehdit edenin söyleyeceği bir sözdür. Binaenaleyh sanki onlar, bu zatı ölümle tehdit etmişler, bu da onları, Önce, "Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız!" diyerek uyarmış; daha sonra onların tehdit, hile ve tuzaklarını savuşturma hususunda, Allah'ın lütfuna ve korumasına dayanarak, "Ben işimi Allah'a havale ediyorum" demiştir ki bu zat, bu yolu, Hz Musa'dan öğrenmişti. Çünkü Firavun Musa (as)'ı ölümle tehdit edince, o da, bu belayı savuşturma hususunda Allah'a tevekkül etmiş, ["Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım"] (Mümin/ 27) demiştir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّ اللّٰهَ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim, teberrük ve hükmün kesinliğini bildirmek içindir.
Lafzı celalin zamir yerine zahir olarak zikredilmesi, uyarı ve tenbih maksatlıdır. Bu tekrarda; reddü’l-acüz ale’s-sadr ve ıtnâb sanatları vardır.
Müsned olan بَص۪يرٌ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
Bu sözün tekidle başladığı görülür. Ardından zamir yerine lafza-ı celâl gelmiştir. Aslında daha önce Allah sözü geçtiği için burada zamir gelebilirdi. Sonra بَص۪يرٌ kelimesi gelmiştir. بَص۪يرٌ ‘dan sonra gelen بِالْعِبَادِ sözünde ise bir tahsîs vardır. Zira Allah Teâlâ yarattığı her şeyi, göklerde, yerde ve bu ikisi arasında olan her şeyi gördüğü halde burada özellikle بِالْعِبَادِ şeklinde kullar zikredilmiştir. Aslında göklerin ve yerin yaratılışı, insanların yaratılışından daha zordur. İşte bu fasılada bu delaletler vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 230)
Görmekten maksat teşvik ve tehdittir. Yani ahirette verilecek karşılık kastedilmiştir. Lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır.
Bu sözlerinin o iman eden kişiyi öldürmek istediklerine delil teşkil ettiği de söylenmiştir. Bu sözleri söyleyenin Musa (as) olduğu da söylenmiştir. Ancak daha zahir olan bu sözlerin Firavun ailesinden iman eden kişinin sözleri olduğudur, İbn Abbâs'ın görüşü de budur. (Fahreddin er-Râzî)