قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُلٌّ ف۪يهَٓا اِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi(ler) ki |
|
2 | الَّذِينَ |
|
|
3 | اسْتَكْبَرُوا | büyüklük taslayanlar |
|
4 | إِنَّا | elbette biz |
|
5 | كُلٌّ | hepimiz |
|
6 | فِيهَا | onun içindeyiz |
|
7 | إِنَّ | şüphesiz |
|
8 | اللَّهَ | Allah |
|
9 | قَدْ | elbette |
|
10 | حَكَمَ | hüküm verdi |
|
11 | بَيْنَ | arasında |
|
12 | الْعِبَادِ | kullar |
|
Başka birçok benzerinde olduğu gibi Firavun’un yönetimindeki toplum içinde de âyette “müstekbirler” (büyüklük taslayanlar) denilen, siyasî ve ekonomik güç sahibi bir aristokrat kesimin, bir de bunların etkisinde kalan ve genellikle zayıfların yani mevki ve itibarları düşük olanların (İbn Atıyye, IV, 563) oluşturduğu etkisiz çoğunluğun bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu ikincilerden, dünyadayken inanç ve eylemlerini kendi özgür iradeleriyle seçmek yerine, baskıcı kesimin talepleri istikametinde hareket edenler, bu tutumları sebebiyle âhirette diğerleriyle birlikte cehenneme atılınca, dünyada onları izlediklerini ve onların yüzünden bu cezaya çarptırıldıklarını dikkate alarak, “Şimdi bu ateşin hiç olmazsa bir kısmından bizi kurtarabilir misiniz?” diye soracaklardır. Ancak diğerleri artık gerçeği görmüşler, ne kendilerini ne de başkalarını kurtaracak durumda olmadıklarını anlamışlardır. Esasen, öyle anlaşılıyor ki, istekte bulunanlar da bu gerçeği bilmektedirler (Râzî, XXVII, 74); maksatları ise onların, azabın bir kısmını bile giderecek güçlerinin bulunmadığını ve artık kendileri gibi sadece âciz varlıklar olduklarını yüzlerine vurmaktır.
Bu âyetlerde yüce Allah, Firavun toplumunun âkıbetini örnek göstererek insanlığa gerçek özgürlük ve gerçek kurtuluş için şu hayatî uyarılarda bulunmaktadır:
a) İnsanlar, hasbelkader yüksek bir ekonomik güç, toplumsal ve siyasî statü elde etmiş olan inkârcı ve erdemsiz kesimlerin, baskın grupların uydusu olmak yerine, kendilerini Allah karşısında sorumlu duruma düşürecek inanç ve davranış konularında özgür bireyler olarak seçimlerini hür iradeleriyle kendileri yapmalıdırlar; aksi halde âhirette “Allah kulları arasında hükmünü verince” artık kimse kimseyi kurtaramayacak, melekler bile yardım isteklerine olumsuz cevap vereceklerdir.
b) İnsan kendi kurtuluşunu arama görevini kıyamet gününe bırakmamalıdır; çünkü o zaman Allah’ın dilemesi dışında kimse kimseye yardımcı olamayacaktır. Şu halde insan, kurtuluş çarelerini dünyada aramalı, bunun için de kendisini yoldan çıkaran içindeki nefsânî arzulara mağlûp olmak ve dışındaki saptırıcı baskın gruplara bilinçsizce bağlanıp peşlerine takılmak yerine, görevi gerçek imanı, üstün ahlâk ve faziletleri öğretmek olan Allah elçisinin sesini dinlemeli, onun getirdiği açık seçik gerçeklere yönelmeli, onun sünnetini yani tertemiz hayat çizgisini izlemelidir.
قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُلٌّ ف۪يهَٓا
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اسْتَكْبَرُٓوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اسْتَكْبَرُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli اِنَّا كُلٌّ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
كُلٌّ ف۪يهَٓا cümlesi اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen mansubdur. كُلٌّ mübteda olup lafzen merfûdur. ف۪يهَٓا car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
اسْتَكْبَرُٓوا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, istif’âl babındadır. Sülâsîsi كبر ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
اِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ
İsim cümlesidir. إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli, إِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. قَدۡ حَكَمَ cümlesi إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
قَدۡ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. حَكَمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
بَيْنَ zaman zarfı حَكَمَ fiiline mütealliktir. الْعِبَادِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُلٌّ ف۪يهَٓا
Bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidai kelamdır. Ahiretle ilgili olaylar anlatılırken henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek için muzari fiil yerine mazi fiil gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, tahkir kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir.
قَالَ fiilinin mekulü’l- kavli olan اِنَّا كُلٌّ ف۪يهَٓا cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
إِنَّ ‘nin haberi olan كُلٌّ ف۪يهَٓا cümlesinde, îcâz-ı hazif sanatı vardır. ف۪يهَٓا mübteda olan كُلٌّ ’nün mahzuf haberine mütealliktir. كُلٌّ ‘deki tenvin umuma delalet etmesinin yanında muzâfun ileyhin mahzuf olduğuna da işaret eder.
Cümlenin takdiri إنّا كُلُّنا في النّارِ (Muhakkak ki biz hepimiz nârın içindeyiz.) şeklindedir. (Âşûr)
İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İşte bu noktada o liderler de "Biz hepimiz bunun içindeyiz" yani "Hepimiz bu azabın içindeyiz. Eğer biz, bu azabı sizden def edebilecek olsaydık, önce kendi başımızdan savuştururduk" demişlerdir. Daha sonra bu liderler, "Şüphe yok ki Allah kulları arasında hükmü verdi" demişlerdir. Bu, "Allah herkese layık olduğu nimet veya azabı vermiştir" demektir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ
Ayetin son cümlesi beyanî istinaf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması, mütekellimin tazim, teberrük ve haşyet duygularını bildirmek içindir.
اِنَّ ’nin haberi قَدْ ’la tekid edilmiş mazi fiil cümlesi şeklinde gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Cümlede müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar anlamları katmıştır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Bu kelamın zahirinden anlaşılan şey, hesabın kesilmiş olduğudur. Çünkü onlar madem ki ateşin içindeler, öyleyse Allah onlar hakkında hüküm vermiştir. Bu kelamda çok kuvvetli bir îcâz vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 246)