Mü'min Sûresi 71. Ayet

اِذِ الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُۜ يُسْحَبُونَۙ  ...

O zaman onlar, boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu hâlde kaynar suda sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır.  (71 - 72. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِذِ o zaman
2 الْأَغْلَالُ demir halkalar غ ل ل
3 فِي
4 أَعْنَاقِهِمْ boyunlarında ع ن ق
5 وَالسَّلَاسِلُ ve zincirler س ل س ل
6 يُسْحَبُونَ sürüklenceklerdir س ح ب
 
Yukarıda inkârcıların inanmalarını sağlamak maksadıyla bazı aklî deliller ortaya konduktan sonra, buna rağmen hâlâ “Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanlar”ın, O’nun kitabını ve peygamberlere gönderdiklerini asılsız saymakta ısrar edenlerin âhirette içine düşecekleri acıklı durum özetlenmektedir. 69. âyetteki “Allah’ın âyetleri” ifadesini Taberî, “Allah’ın hükümleri ve âyetleri” (XXIV, 82); İbn Atıyye, “Hz. Muhammed’in peygamberliği ve ona gelen kitap” (IV, 568) şeklinde açıklamışlardır. Sûrede “Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanlar” anlamındaki ifade beş defa tekrar edilmiş; böylece bir bakıma putperestlerin bu tutumlarında ne kadar ısrarcı oldukları ve bunun kendileri için vazgeçilmez bir dava olduğu vurgulanmıştır. Kuşkusuz onların bu inatçı tutumlarının sebebi, Allah’ın âyetlerinde şirk inancını çürütme, tevhid inancını yerleştirme konusunda ısrar edilmesidir. 67. âyette insanın yaratılışı Allah’ın gücüne ve hikmetine kanıt olarak gösterilirken “Umulur ki (bunlar üzerine) akıl yorarsınız” buyurularak aklını doğru kullananın sahih inanca ulaşacağına işaret edilmişti. 69. âyetin sonunda ise inkârcıların, Allah’ın âyetlerini tartışmaları, onlarla mücadele etmeye kalkışmaları, “Gerçeklerden nasıl da uzaklaştırılıyorlar!” şeklinde meçhul (edilgen) bir fiil ile dile getirilmiştir. Buna göre eğer insan, inancını ve hayat çizgisini, temel insanî özelliği olan aklından destek alarak belirlemiyorsa mutlaka çeşitli olumsuz dış ve iç motiflerin etkisinde kalacak, akıllı ve özgür seçim yapamayacak ve sonuçta o motifler tarafından saptırılacaktır. Kur’an’ın her vesileyle gösterdiği gibi Mekke müşriklerinin İslâmî tebliğler karşısındaki tutumları da genellikle bu şekilde idi. Ayrıca tarihin her döneminde ve günümüzde de pek çok insanda bu zaaflar görülmektedir. Nefsânî duygular, çıkar hesapları, ideolojik saplantılar, yayın araçlarının yoğun şartlandırmaları gibi pek çok olumsuz iç ve dış âmiller insanları, 70. âyette belirtilen ilâhî kitaplardan ve onlardaki inanç, değer ve hayat ölçülerinden uzaklaştırmakta; nice yanlışları doğru, iyileri kötü, bâtılları hak göstermekte; onları –farkında olarak veya olmayarak– “Allah’ın âyetleri”ne, ilâhî hakikatlere ve bunların taraftarlarına karşı mücadeleye yönlendirmektedir. Ama âhiret bütün hakikatlerin gün ışığına çıktığı, hakkın yerini bulduğu kusursuz bir adalet ve yargı günüdür. Bu sebeple 74. âyette belirtildiği üzere sahte tanrılar, bağlılarını mahşerde yüzüstü bırakıp ortadan kaybolacak; onların gerçekten tapmaya değer şeyler olmadığı en sadık bağlılarınca da anlaşılıp itiraf edilecektir. Bu dünyada günahları ve erdemsiz yaşayışlarıyla haksız yere böbürlenip şımaranlar; nefislerini ve sıradan nesneleri veya kimi insanları tanrılaştıracak kadar alçalırken Allah’a kul, peygambere ümmet olmaya davet edilince bunu nefislerine yediremeyip kibre kapılanlar, âhirette boyunlarında halkalar ve zincirlerle alçaltılmış bir vaziyette cehennemi boylayacaklardır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 676-678
 

اِذِ الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُۜ يُسْحَبُونَۙ

 

اِذِ  zaman zarfı önceki ayette geçen  يَعْلَمُونَ  fiiline mütealliktir. الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُۜ cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الْاَغْلَالُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ  car mecruru mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

السَّلَاسِلُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  يُسْحَبُونَ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  يُسْحَبُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i faili olarak mahallen merfûdur.

 

اِذِ الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُۜ يُسْحَبُونَۙ

 

اِذْ  zaman zarfı önceki ayette geçen  يَعْلَمُونَ  fiiline mütealliktir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  الْاَغْلَالُ mübtedadır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ , mahzuf habere mütealliktir. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.

ف۪ٓي  harfinde istiare vardır. على harfi yerine kullanılmıştır. Veya boyun ve kelepçe kelimeleriyle kalp sanatı yapılmıştır. Kelepçenin içine boyun demek yerine, boynun içine kelepçe denmiştir.

Buradaki  اِذِ  lafzı,  اِذِا  manasındadır. Ayrıca ayetin devamındaki  وَالسَّلَاسِلُ  lafzı,  الْاَغْلَالُ  kelimesine atfedilmiş olabilir. Bu durumda zincirler de boyunlarındadır manasındadır. Yahut haberi mahzuf mübteda da olabilir. Buna göre zincirler de ayaklarında olduğu halde.. manasındadır. Veya mübtedanın haberi  يُسْحَبُونَ  cümlesidir. (Celâleyn Tefsirî)

وَالسَّلَاسِلُۜ يُسْحَبُونَۙ  cümlesi cer mahallinde muzafun ileyhe matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.  Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

يُسْحَبُونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)

إذِ الأغْلالُ في أعْناقِهِمْ  ifadesindeki zarf  يَعْلَمُونَ  fiiline mütealliktir. Yani bu zamanda bilirler demektir.  إذِ  mazi için kullanılan bir isimdir ama burada  سَوْفَ  karinesiyle istikbal için kullanılmıştır. Bu kelime ya ıtlak alakasıyla mecaz-ı mürsel ya da tebei istiare olarak müstakbel için kullanılır. Vukuu kesin şey mazi zamana benzetilmiştir. (Âşûr)