فِي الْحَم۪يمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ
فِي الْحَم۪يمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ
فِي الْحَم۪يمِ car mecruru يُسْحَبُونَ fiiline mütealliktir. ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.
ثُمَّ edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فِي النَّارِ car mecruru يُسْجَرُونَ fiiline mütealliktir.
يُسْجَرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i faili olarak mahallen merfûdur.
فِي الْحَم۪يمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ
Bu cümle önceki ayetin devamıdır. فِي الْحَم۪يمِ car mecruru يُسْحَبُونَۙ fiiline mütealliktir.
ثُمَّ atıf harfidir. Hem zaman açısından hem de rütbe açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
Önceki ayetteki الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ cümlesine, hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.
فِي النَّارِ car mecruru, يُسْجَرُونَۚ fiiline mütealliktir. Car mecrur, önemini vurgulamak için amiline takdim edilmiştir.
الْحَم۪يمِ ve النَّارِ kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
فِي النَّارِ ve فِي الْحَم۪يمِ ibarelerinde istiare vardır. Burada zarfiyye olan ف۪ي harfleri, kendi manasında kullanılmamıştır. الْحَم۪يمِ ve النَّارِ içine girilmeye müsait bir şeyler değildir. Fakat durumun korkunçluğunu mübalağalı bir şekilde belirtmek üzere bu harf عَلَيْ yerine kullanılmıştır. Ateş ve sıcağa maruz kalmak, adeta bir şeyin bir kabın içinde muhafaza edilmeye benzetilmiştir. O kimselerle ateş ve sıcak arasındaki mutlak irtibat, zarf ve mazruf arasındaki mutlak irtibata benzetilmiştir. Câmi’; temekkün (yerleşme, sabit olma)’dür.
فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ sözündeki سجر ; ateşi tutuşturmak demektir, ki “onlar ateşin içinde tutuşurlar” demektir. Yani ateşin yakıtı olmuşlardır. İşte onlar ateşin yakıtıdır şeklinde dile getirilmiştir. Ayrıca ateş onların girmesiyle tutuşacaktır. Bu, tıpkı fırının yakıtla doldurulması gibidir. Ateş onların girişiyle tutuşur ve onların içinde de alev tutuşur. Bundan korunmak için Allah’ın lütfunu ümit ederiz. Bu cümlenin başındaki ثُمَّ harfi de, boyunlarındaki zincirlerle kaynar suyun içindeki halleri olarak tasvir edilen azab ve hakîr durumdan sonra ateşi tutuşturdukları ve ateşle birlikte kendilerinin de tutuştukları halin arasındaki farkı anlamamız için gelmiştir. Bu kadar az lafızla bu dehşetli manzara nasıl da canlandırılmıştır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 349)
السَّجْرُ ; İçindeki ateşi kuvvetlendirmek için fırını yakıtla doldurmak demektir. Bu fiilin onlara ait zamire isnad edilmesi mecazdır. Mübalağa için bu isnad yapılmıştır. Ya da Cehennemdeki bu yer içindeki ateşin sabit olması yönünden fırına benzetilerek istiare-i tebeiyye yapılmıştır. يُصْهَرُ بِهِ ما في بُطُونِهِمْ والجُلُودُ [Bununla, karınlarının içindeki (organlar) ve derileri eritilecektir!] (Hac/30) (Âşûr)