اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ
اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, önceki ayette geçen اَلَّذ۪ينَ 'den bedel olup mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlün sılası كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَذَّبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِالْكِتَابِ car mecruru كَذَّبُوا fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri نَا , muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بِمَٓا atıf harfi و ‘ la makabline matuf olup mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اَرْسَلْنَا ‘ dır. Îrabtan mahalli yoktur.
اَرْسَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. بِه۪ car mecruru رُسُلَنَا۠ۛ ‘nın mahzuf haline mütealliktir. رُسُلَنَا۠ۛ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إذا جاء العذاب فسيعلمون (Azap geldiği zaman muhakkak bilecekler) şeklindedir.
سَوْفَ gelecek zamana işaret eder. Alimler bu edatı tesvif-erteleme diye isimlendirmişlerdir. Vaat veya tehdit bulunan yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delalet eden bir muzari fiilin başına geldiklerinde tekid-vurgu olurlar.
يَعْلَمُونَ fiili نْ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَرْسَلْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındadır. Sülâsîsi رسل ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.
اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ
Cemi müzekker has ismi mevsul önceki ayetteki ism-i mevsulden bedeldir. Mecrur mahaldeki mevsûlun sılası olan كَذَّبُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki مَٓا müşterek ism-i mevsûlu, başındaki بِ harf-i ceriyle birlikte كَذَّبُوا fiiline mütealliktir. Sılası olan اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ , temekkün ve istikrar ifade eden müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)
اَرْسَلْنَا - رُسُلَنَا۠ۛ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ
فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ cümlesi, takdiri إذا جاء العذاب (Azap geldiği zaman) olan mahzuf şartın cevabıdır. Cümleye dahil olan فَ , rabıtadır. سَوْفَ ile tekid edilmiş, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.
سَوْفَ gelecek zamana işaret eder. Alimler bu edatı tesvif (erteleme) diye isimlendirmişlerdir. Vaat veya tehdit bulunan, yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delalet eden bir muzari fiilin başına geldiklerinde tekid (vurgu) olurlar.
Tesvif harfi سَوْفَ ’den murad tekiddir. Çünkü iki tesvif harfi de - قَدْ harfinin mazi fiili tekidi gibi- müstakbel manayı tekid eder. Gelecekte muhakkak bileceklerini ifade eder. Şu an için bilene gelince, bunun gerçek olduğuna güveninden kinayedir. Onlar batıldadır. (Âşûr, Araf/123)
Muzari fiil hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Allah Teâlâ’nın kâfirler hakkında yakında bilecekler sözünde vaîd söz konusudur. Bilmekten maksat karşılığını görmektir. Dolayısıyla lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürseldir. Ayrıca ifadede, idmâc sanatı vardır.
Bilmek fiilinin mef‘ûlu, siyakın kuvvetle delalet etmesi sebebiyle zikredilmemiştir ki “bunun cezasını ve sonucunu bilecekler” demektir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 346)