Mü'min Sûresi 76. Ayet

اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ  ...

Onlara, “Ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!” (denir).
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ادْخُلُوا girin د خ ل
2 أَبْوَابَ kapılarından ب و ب
3 جَهَنَّمَ cehennemin
4 خَالِدِينَ ebedi kalacaksınız خ ل د
5 فِيهَا orada
6 فَبِئْسَ ne kötüdür ب ا س
7 مَثْوَى yeri ث و ي
8 الْمُتَكَبِّرِينَ kibirlenenlerin ك ب ر
 
Yukarıda inkârcıların inanmalarını sağlamak maksadıyla bazı aklî deliller ortaya konduktan sonra, buna rağmen hâlâ “Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanlar”ın, O’nun kitabını ve peygamberlere gönderdiklerini asılsız saymakta ısrar edenlerin âhirette içine düşecekleri acıklı durum özetlenmektedir. 69. âyetteki “Allah’ın âyetleri” ifadesini Taberî, “Allah’ın hükümleri ve âyetleri” (XXIV, 82); İbn Atıyye, “Hz. Muhammed’in peygamberliği ve ona gelen kitap” (IV, 568) şeklinde açıklamışlardır. Sûrede “Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanlar” anlamındaki ifade beş defa tekrar edilmiş; böylece bir bakıma putperestlerin bu tutumlarında ne kadar ısrarcı oldukları ve bunun kendileri için vazgeçilmez bir dava olduğu vurgulanmıştır. Kuşkusuz onların bu inatçı tutumlarının sebebi, Allah’ın âyetlerinde şirk inancını çürütme, tevhid inancını yerleştirme konusunda ısrar edilmesidir. 67. âyette insanın yaratılışı Allah’ın gücüne ve hikmetine kanıt olarak gösterilirken “Umulur ki (bunlar üzerine) akıl yorarsınız” buyurularak aklını doğru kullananın sahih inanca ulaşacağına işaret edilmişti. 69. âyetin sonunda ise inkârcıların, Allah’ın âyetlerini tartışmaları, onlarla mücadele etmeye kalkışmaları, “Gerçeklerden nasıl da uzaklaştırılıyorlar!” şeklinde meçhul (edilgen) bir fiil ile dile getirilmiştir. Buna göre eğer insan, inancını ve hayat çizgisini, temel insanî özelliği olan aklından destek alarak belirlemiyorsa mutlaka çeşitli olumsuz dış ve iç motiflerin etkisinde kalacak, akıllı ve özgür seçim yapamayacak ve sonuçta o motifler tarafından saptırılacaktır. Kur’an’ın her vesileyle gösterdiği gibi Mekke müşriklerinin İslâmî tebliğler karşısındaki tutumları da genellikle bu şekilde idi. Ayrıca tarihin her döneminde ve günümüzde de pek çok insanda bu zaaflar görülmektedir. Nefsânî duygular, çıkar hesapları, ideolojik saplantılar, yayın araçlarının yoğun şartlandırmaları gibi pek çok olumsuz iç ve dış âmiller insanları, 70. âyette belirtilen ilâhî kitaplardan ve onlardaki inanç, değer ve hayat ölçülerinden uzaklaştırmakta; nice yanlışları doğru, iyileri kötü, bâtılları hak göstermekte; onları –farkında olarak veya olmayarak– “Allah’ın âyetleri”ne, ilâhî hakikatlere ve bunların taraftarlarına karşı mücadeleye yönlendirmektedir. Ama âhiret bütün hakikatlerin gün ışığına çıktığı, hakkın yerini bulduğu kusursuz bir adalet ve yargı günüdür. Bu sebeple 74. âyette belirtildiği üzere sahte tanrılar, bağlılarını mahşerde yüzüstü bırakıp ortadan kaybolacak; onların gerçekten tapmaya değer şeyler olmadığı en sadık bağlılarınca da anlaşılıp itiraf edilecektir. Bu dünyada günahları ve erdemsiz yaşayışlarıyla haksız yere böbürlenip şımaranlar; nefislerini ve sıradan nesneleri veya kimi insanları tanrılaştıracak kadar alçalırken Allah’a kul, peygambere ümmet olmaya davet edilince bunu nefislerine yediremeyip kibre kapılanlar, âhirette boyunlarında halkalar ve zincirlerle alçaltılmış bir vaziyette cehennemi boylayacaklardır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 676-678
 

اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ 

 

Fiil cümlesidir.  اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ  mahzuf sözün mekulü’l kavl cümlesidir. 

اُدْخُلُٓوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَبْوَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  جَهَنَّمَ  kelimesi muzâfun ileyhtir. Gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma) hemde ucmelik (Arapça olmama) vasfı vardır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَالِد۪ينَ  kelimesi hal olup  ى  ile mansubdur. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. ف۪يهَا  car mecruru  خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir. 

خَالِد۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  خلد  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ

 

فَ  istînâfiyyedir.  بِئْسَ  zem anlamı taşıyan camid fildir.  مَثْوَى  fail olup ى üzere mukadder damme ile merfûdur.  الْمُتَكَبِّر۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  

الْمُتَكَبِّر۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan  تَفَعَّلَ  babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ 

 

İstînâfiyye olan mukadder sözün mekulü’l-kavl cümlesidir. İlk cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

ادْخُلُٓوا  fiilinin failinden hal olan  خَالِد۪ينَ , anlamı kuvvetlendirmek için gelen ıtnâb sanatıdır.

خلد  aslında yetmiş yıl kaldı demektir. Kuran-ı Kerimde çokluktan kinaye olarak sonsuzluk anlamında kullanılır.

 

 فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ

 

Ayetin fasılası olan  فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ  cümlesinde  فَ  istînâfiyyedir. Cümle gayrı talebî inşâî isnaddır. Zem fiili olan  بِئْس ’nin mahsusu, mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri;  جهنّم ‘dir.

Fiilin faili olan  مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ , izafet formunda gelerek az lafızla çok anlam ifade etmiştir. 

Zem fiili mahsusuyla birlikte tekid ifade eder. 

فَ  harfinden sonra gelen şeyler zemmi ve önlerinde bulunan durumun çirkinliğini artıran şeylerdir. Bu da cehenneme giriş halidir ve onlar kendi kendilerini cehenneme sokarlar. Burada zem ifade eden lafızların esası olan  بِئْسَ  lafzı seçilmiştir.  مدخل  yerine de  مَثْوَى  lafzı seçilmiştir. Halbuki  مدخل  gelseydi,  فَادْخُلُٓوا  sözüne daha uygun olurdu. Bunun sebebi  مَثْوَى  kelimesinin ‘ikamet etmek’ manasında olmasıdır. Böylece onların bir  مَدْخَل ’e (hol, giriş yeri) değil, ikamet yurduna yani devamlı kalacakları yurda girdikleri manasını vurgular. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Gâfir/64, c. 1, S. 360)

مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ  ifadesinde sığınılacak yer anlamındaki  مَثْوَى  cehennem anlamında kullanılarak istiare yapılmıştır.

مَثْوَى ‘nın ikamet yeri anlamı onların orada ebedi kalıcı oldukları anlamını tekid eder.

تفعّل  babının ism-i fail vezninde gelen  الْمُتَكَبِّر۪ينَ , sübut ve istimrar ifade etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)