فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ فَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَاصْبِرْ | artık sabret |
|
2 | إِنَّ | şüphesiz |
|
3 | وَعْدَ | va’di (sözü) |
|
4 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
5 | حَقٌّ | gerçektir |
|
6 | فَإِمَّا | ya |
|
7 | نُرِيَنَّكَ | sana gösteririz |
|
8 | بَعْضَ | bir kısmını |
|
9 | الَّذِي | şeylerin |
|
10 | نَعِدُهُمْ | onları tehdidettiğimiz |
|
11 | أَوْ | yahut |
|
12 | نَتَوَفَّيَنَّكَ | seni vefat ettiririz |
|
13 | فَإِلَيْنَا | sonunda bize |
|
14 | يُرْجَعُونَ | döndürüleceklerdir |
|
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. اصْبِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
وَعْدَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. حَقٌّ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
فَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِمَّا نُرِيَنَّكَ mahzuf şartın cevap cümlesidir. Takdiri, فذاك أمر بيّن (Bu apaçık bir durumdur) şeklindedir.
اِمَّا lafzında, şart harfi olan اِنْ harfi, مَا ’ya idgam edilmiştir. مَا , zaide olup fiilin başındaki şart manasını, fiilin sonundaki نَّ da fiili tekid etmektedir.
اِمَّا ’daki اِنْ şartıyedir, مَا ise ona tekid için ziyade kılınmıştır, bunun içindir ki sonuna fiili tekid eden نَّ ’u getirmek mümkün olmuştur. (Beyzâvî, İsra Suresi 23)
اِمَّا ; yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır. اِمَّا ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. el-Mâlekî talebî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının tahyir ve ibaha, haberî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi)
نُرِيَنَّكَ fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Sonundaki ن tekid ifade eder.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.) Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بَعْضَ ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası نَعِدُهُمْ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
نَعِدُهُمْ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن 'dur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَتَوَفَّيَنَّكَ şart fiili fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘ dur. Sonundaki ن tekid ifade eder.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.) Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِلَيْنَا يُرْجَعُونَ mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri, هم (Onlar) şeklindedir.
اِلَيْنَا car mecruru يُرْجَعُونَ fiiline mütealliktir. يُرْجَعُونَ fiili ن ‘un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
نَتَوَفَّيَنَّكَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi وفى ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
فَاصْبِرْ
فَ , istînâfiyyedir. Ayette muhatap Hz. Peygamber, mütekellim Allah Tâlâ’dır.
İlk cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Sabır kelimesi mütealliksiz olarak gelmiştir. Onların sözlerine karşı sabret denmemiştir. Çünkü maksat sabrın husûle gelmesidir. Sabır, karşılaşacağı şeyler için kendisine gerekli olan tek alettir, dolayısıyla sen onların sözlerine, fiillerine, seninle alay etmelerine, eziyetlerine dayanabilmek için sabra muhtaçsın demektir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 363)
اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyh olan وَعْدَ اللّٰهِ , veciz anlatım kastına binaen, izafetle gelmiştir.
وَعْدَ kelimesinin Allah lafzına izafeti, vaade dikkat çekip önemini vurgulamak ve tazim içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ
فَ istînâfiyyedir. Şart üslubunda haberî isnaddır. إن ve مَا harflerinden oluşmuş اِمَّا edatındaki مَا , tekid ifade eden zaid harftir. Şart cümlesi إن نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ , muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. نُرِيَنَّ fiilinin sonundaki ن , tekid ifade eden nunu sakiledir.
Muzâfun ileyh konumundaki has ism-i mevsûl الَّذٖي ’nin sılası olan نَعِدُهُمْ , muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Matufun aleyhle aynı üsluba sahip نَتَوَفَّـيَنَّكَ cümlesi, نُرِيَنَّكَ fiiline اَوْ atıf harfiyle atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri فذاك أمر بيّن (İşte bu apaçık bir durumdur.) olan cevap cümlesi mahzuftur.
Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevaptan müteşekkil terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümleye daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi)
وَعْدَ - نَعِدُ fiilleri arasında tıbakı icab, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Bu tekid muzari fiile bitişen nûn-u tekid es-sakîle ile artırılmıştır ve bu aynı zamanda şart fiilidir. Aynı şekilde buna atfedilen اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ sözündeki muzari fiile de bu ن ’u tekid es-sakîle bitişmiştir. Şart fiilinin ve ona matuf olanın bir cezası olur. Çünkü her ikisi de tek bir cezayı gerektirir. Her iki ceza da mahzuftur. Takdiri şöyle olur: Onlara vadettiğimiz bir kısmını sana muhakkak göstereceğiz ve sen hayattayken Allah’ın nusretini göreceksin ya da seni vefat ettireceğiz ve şahitler gününde Allah’ın nusretini göreceksin. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 365)
فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
فَ , rabıtadır. Önceki şart cümlesinin ikinci cevabı olarak gelen فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Cümle mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri هم şeklindedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsned olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur اِلَيْنَا , ihtimam ve fasılaya riayet için amili olan يُرْجَعُونَ fiiline takdim edilmiştir. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
يُرْجَعُونَ fiil meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.
Bu takdim, dönüşün ona olduğunu, dönülecek başka bir yer olmadığını belirterek, Allah Teâlâ’nın azametini de açıkça ortaya koyar.
Burada lâzım melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Dönecekleri söylenmiş, hesap verecekleri manası kastedilmiştir. Burada idmâc olduğu da söylenebilir.
Bu ifadede “Bize döndürülecekler” manasının yanında gereken karşılığı göreceksiniz manası idmâc edilmiştir.
Bu cümlenin ayetin başındaki iki şart cümlesinin cevabı olduğu görüşü de mevcuttur.
اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ cümlesindeki lafza-i celâlden, bu cümlede tehdidi artırmak amacıyla azamet zamirine iltifat edilmiştir.