Mü'min Sûresi 75. Ayet

ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ  ...

Bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan ve böbürlenmenizden ötürüdür.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ذَٰلِكُمْ bu durum
2 بِمَا ötürüdür
3 كُنْتُمْ sizin ك و ن
4 تَفْرَحُونَ şımarmanızdan ف ر ح
5 فِي
6 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
7 بِغَيْرِ olmaksızın غ ي ر
8 الْحَقِّ hakkı ح ق ق
9 وَبِمَا ve ötürüdür
10 كُنْتُمْ olmanızdan ك و ن
11 تَمْرَحُونَ böbürlenmiş م ر ح
 
Yukarıda inkârcıların inanmalarını sağlamak maksadıyla bazı aklî deliller ortaya konduktan sonra, buna rağmen hâlâ “Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanlar”ın, O’nun kitabını ve peygamberlere gönderdiklerini asılsız saymakta ısrar edenlerin âhirette içine düşecekleri acıklı durum özetlenmektedir. 69. âyetteki “Allah’ın âyetleri” ifadesini Taberî, “Allah’ın hükümleri ve âyetleri” (XXIV, 82); İbn Atıyye, “Hz. Muhammed’in peygamberliği ve ona gelen kitap” (IV, 568) şeklinde açıklamışlardır. Sûrede “Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanlar” anlamındaki ifade beş defa tekrar edilmiş; böylece bir bakıma putperestlerin bu tutumlarında ne kadar ısrarcı oldukları ve bunun kendileri için vazgeçilmez bir dava olduğu vurgulanmıştır. Kuşkusuz onların bu inatçı tutumlarının sebebi, Allah’ın âyetlerinde şirk inancını çürütme, tevhid inancını yerleştirme konusunda ısrar edilmesidir. 67. âyette insanın yaratılışı Allah’ın gücüne ve hikmetine kanıt olarak gösterilirken “Umulur ki (bunlar üzerine) akıl yorarsınız” buyurularak aklını doğru kullananın sahih inanca ulaşacağına işaret edilmişti. 69. âyetin sonunda ise inkârcıların, Allah’ın âyetlerini tartışmaları, onlarla mücadele etmeye kalkışmaları, “Gerçeklerden nasıl da uzaklaştırılıyorlar!” şeklinde meçhul (edilgen) bir fiil ile dile getirilmiştir. Buna göre eğer insan, inancını ve hayat çizgisini, temel insanî özelliği olan aklından destek alarak belirlemiyorsa mutlaka çeşitli olumsuz dış ve iç motiflerin etkisinde kalacak, akıllı ve özgür seçim yapamayacak ve sonuçta o motifler tarafından saptırılacaktır. Kur’an’ın her vesileyle gösterdiği gibi Mekke müşriklerinin İslâmî tebliğler karşısındaki tutumları da genellikle bu şekilde idi. Ayrıca tarihin her döneminde ve günümüzde de pek çok insanda bu zaaflar görülmektedir. Nefsânî duygular, çıkar hesapları, ideolojik saplantılar, yayın araçlarının yoğun şartlandırmaları gibi pek çok olumsuz iç ve dış âmiller insanları, 70. âyette belirtilen ilâhî kitaplardan ve onlardaki inanç, değer ve hayat ölçülerinden uzaklaştırmakta; nice yanlışları doğru, iyileri kötü, bâtılları hak göstermekte; onları –farkında olarak veya olmayarak– “Allah’ın âyetleri”ne, ilâhî hakikatlere ve bunların taraftarlarına karşı mücadeleye yönlendirmektedir. Ama âhiret bütün hakikatlerin gün ışığına çıktığı, hakkın yerini bulduğu kusursuz bir adalet ve yargı günüdür. Bu sebeple 74. âyette belirtildiği üzere sahte tanrılar, bağlılarını mahşerde yüzüstü bırakıp ortadan kaybolacak; onların gerçekten tapmaya değer şeyler olmadığı en sadık bağlılarınca da anlaşılıp itiraf edilecektir. Bu dünyada günahları ve erdemsiz yaşayışlarıyla haksız yere böbürlenip şımaranlar; nefislerini ve sıradan nesneleri veya kimi insanları tanrılaştıracak kadar alçalırken Allah’a kul, peygambere ümmet olmaya davet edilince bunu nefislerine yediremeyip kibre kapılanlar, âhirette boyunlarında halkalar ve zincirlerle alçaltılmış bir vaziyette cehennemi boylayacaklardır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 676-678
 

ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ

 

ذٰلِكُمْ  cümlesi mukadder sözün mekulü’l kavl cümlesi olarak mahallen mansubdur. 

ذٰ  sükun ile mebni ismi işarettir,  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  كُمْ  ise muhatap zamiridir.  

ذٰلِكُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  مَا  müşterek ism-i mevsûl  بِ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  كُنْتُمْ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كُنْتُمْ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. تَفْرَحُونَ  fiili  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.

تَفْرَحُونَ  fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  فِي الْاَرْضِ  car mecruru  تَفْرَحُونَ  fiiline mütealliktir. بِغَيْرِ  car mecruru  تَفْرَحُونَ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir.  الْحَقِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

بِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَ  atıf harfi و 'la sıla cümlesine matuftur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl,  بِ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası,  كُنْتُمْ ’un dahil olduğu isim cümlesidir.

كُنْتُمْ  nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كُنْتُمْ ’un ismi olarak mahallen merfûdur. 

تَمْرَحُونَ  fiili   كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubdur.  تَمْرَحُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ

 

Ayet mukadder sözün mekulü’l-kavlidir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin tecessüm anlamı ihtiva eden işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve ona tahkir ifade eder. 

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

مَا  müşterek ism-i mevsûlu, başındaki  بِ  harf-i ceriyle birlikte  mahzuf habere mütealliktir. Sılası olan  كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ , nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.  كان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41) 

Aynı üslupta gelen  بِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَ  cümlesi  بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

تَفْرَحُونَ - تَمْرَحُونَۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, muvazene, cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

بِ - مَا - كُنْتُمْ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

ذٰلِكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/57, s. 190)

İşaret isimleri bizi daima kelamın öncesine döndürür, bu manaları toplayıp özetlememizi ve son derece uyanık olmamızı ister ki ondan kastedilmeyen bir mana anlamayalım. Çünkü bu manaların bazısı gizlidir. Burada bu işaret ismiyle murad edilen mana, ateş içinde yanmak, kaynar su içine sürüklenmek, zincirler ve prangalarla bağlanmak şeklinde temsil edilen azap suretidir. İşte bu ayetteki işaret ismi bütün bu manaları toplar ve haber verir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 356)