مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْـٔاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | مِنْ |
|
|
2 | دُونِ | başkaları? |
|
3 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
4 | قَالُوا | diyecekler ki |
|
5 | ضَلُّوا | kayboldular |
|
6 | عَنَّا | bizden |
|
7 | بَلْ | hayır |
|
8 | لَمْ |
|
|
9 | نَكُنْ | değilmişiz |
|
10 | نَدْعُو | biz tapmıyor |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | قَبْلُ | önceden |
|
13 | شَيْئًا | hiçbir şeye |
|
14 | كَذَٰلِكَ | işte böyle |
|
15 | يُضِلُّ | şaşırtır |
|
16 | اللَّهُ | Allah |
|
17 | الْكَافِرِينَ | kafirleri |
|
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ
مِنْ دُونِ car mecruru mahzuf aid zamirinin haline mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْـٔاًۜ
Fiil cümlesidir. قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli ضَلُّوا عَنَّا ‘dır. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
ضَلُّوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَنَّا car mecruru ضَلُّوا fiiline mütealliktir.
بَلْ idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. نَكُنْ sükun üzere meczum muzari fiildir.
نَكُنْ ’un ismi müstetir olup takdiri نحن ’dur. نَدْعُوا fiil cümlesi نَكُنْ ’un haberi olarak mahallen mansubdur.
نَدْعُو fiili و üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘ dur. مِنْ قَبْلُ car mecruru نَدْعُوا fiiline mütealliktir.
قَبْلُ cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır. شَيْـٔاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِر۪ينَ
كَ harf-i cerdir. مثل ; ‘’gibi’’ demektir. Bu ibare يُضِلُّ fiilinin mahzuf mef’ûlu mutlakına mütealliktir.
ذا işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
يُضِلُّ damme ile merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. الْكَافِر۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
يُضِلُّ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi ضلل ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ
Önceki ayetin devamı olarak fasılla gelen ayette icaz-ı hazif vardır. Car mecrur مِنْ دُونِ اللّٰهِ , önceki ayetteki müşterek ism-i mevsûlün mahzuf haline mütealliktir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
دُونِ اللّٰهِ izafeti, az sözle çok anlam ifade etmek ve gayrıyı tahkir içindir.
مِنْ دُونِ اللّٰهِ tabirinin, Allah'tan gayrı ve Allah'la beraber olmak üzere iki manası vardır. (Medine Balcı, Dergâhü’l Kur’an, c. 8, s. 723)
مِنْ دُونِ اللّٰهِ sözünde; mutlak kemâl, azîm bir celâl ve takdîs manaları taşıyan lafza-i celâl gelmiştir. Onlar semavatı ve arzı O’nun yarattığını kabul ediyorlardı. İşte bu yüzden bu tabirde ahmaklıklarına açıkça bir tenbih ve cehaletlerini yüzlerine vurma manaları vardır. Bu delaletler dolayısıyla sual cümlesi sadece inkâr için değildir, aynı zamanda gazap manası da taşır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 352)
قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli olan ضَلُّوا عَنَّا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Ahiretle ilgili olaylar anlatılırken mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek için muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.
بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْـٔاًۜ
İstînâfiyye olarak gelen cümle nakıs fiil كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بَلْ idrâb harfi intikal içindir. لَمْ muzari fiili cezm ederek manasını maziye çevirmiştir.
كان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, adet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)
مِنْ قَبْلُ cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.
Mef’ûl olan شَيْـٔاً ’deki tenvin kıllet ifade eder. Mahzuf mef’ûlu mutlakın naibi olması da caizdir.
Yani onlar da diyecekler ki: "Bizim Allah'tan başka taptığımız sahte ilâhlar, bizden kayboldular. Şimdi anlamış oluyoruz ki, biz onlara tapmakla hiçbir şeye tapmamışız. Zîrâ bugün anlaşılıyor ki, taptıklarımız hiçbir değer taşımıyormuş. (Ebüssuûd)
كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِر۪ينَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. كَذٰلِكَ , amili يُضِلُّ olan mahzuf masdara mütealliktir.
Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
ضَلُّوا - يُضِلُّ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
يُضِلُّ - الْكَافِر۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
كَذٰلِكَ îrab açısından والأمر كذلك şeklinde mahzuf bir mübtedanin haberidir. Bu kelime Kur'an'da çok gelmiş ve ulemamızın takdir ettiği herhangi bir şey zikredilmemiştir. Mühim olan burada kelama dikkat çekmektir. Bir kapalılık üzerine kurulmuş olan kelam üzerinde daha fazla durmayı gerektirir. Buradaki كَ harfi misil manasındadır ancak neyin misli olduğu açık değildir. İşaret ismi ise bir merci gerektirir. İşaret ismi كَ ile birleşmiştir ve bunlarda bir kapalılık söz konusudur. Çünkü muşârun ileyh bilinmedikçe bir şey ifade etmeyen işaret ismi ile كَ ‘ten oluşmuştur. Bu bina önemli mafsallarda gelen kapalı bir terkiptir. Bize arkadan gelecek olan şeyler şu anda bulunduğunuzdan daha yüce bir makamdır der. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/54, c. 5, s. 176-177)